Sanayiciye elektrikçi lazım! - Mehmet KARA

Mehmet KARA

MEHMET KARA 

Değerli okuyucular, Enerji Günlüğü 12 Mart 2012 tarihinde yayına başladı. Buradaki köşe yazılarımın yanına, 13 Aralık 2012 tarihinden itibaren DÜNYA Gazetesi Enerji Sayfası’ndaki köşe yazılarım eklendi. 

Yani tam 7 yıldan bu yana enerji sektörüyle ilgili bildiklerimi, öğrendiklerimi ve gördüklerimi, aklım erdiğince, dilim döndüğünce yorumlayıp paylaşmaya çalışıyorum. 

2013 yılının ilk aylarında kaleme alınmış yazılarımdan birinin başlığını çok iyi hatırlıyorum: Bankalara elektrikçi lazım! 

Bu başlık meselesine tekrar dönmek üzere devam edeyim… 

Yine sayfanın ve bu köşenin yayınlandığı ilk bir yıl içindeki yazılarımdan bazılarında enerji ve özellikle de elektrik sektörünün hızla büyüdüğünü ve büyümeye devam edeceğini söylüyordum. Ama bir şeyin de altını çiziyordum: Elektrik sektörü büyümesiyle değil asıl geçirmekte olduğu dönüşümle diğer sektörler ve tüm ekonomi aktörleri üzerinde önemli etkilere yol açacak.   

Bunun nedeni, o tarihlere kadar işletmeler için sabit bir maliyet kaleminden ibaret olan elektriğin, ticari bir ürüne, bir emtia kimliğine bürünmesiydi. Çünkü elektrik piyasası serbestleşiyor, özellikle sanayici ve ticarethane gibi büyük tüketiciler başta olmak üzere elektrik kullanıcıları devletin (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu - EPDK) belirlediği tarifelerin altındaki fiyatlardan kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek imkanlara sahip oluyordu. 

Aradan zaman geçti, serbest tüketici limiti dediğimiz, kullanıcılara elektriğini istediği tedarikçiden alabilme hakkı tanıyan yıllık asgari tüketim miktarı aşağıya çekildi. Böylece çok sayıda hane halkı tüketicisi de elektriğini serbest piyasadan alabilecek statüye kavuştu. 

Gel zaman git zaman, bu konudaki farkındalık eskiye oranla epeyce arttı. Ancak bugün ortada ciddi bir sorun var. Son zamanlarda Organize Sanayi Bölgeleri’ndekiler başta olmak üzere, büyük ölçekli tüketim yapan sanayi aboneleri, elektrik maliyetlerinin artışından yakınmaya başladılar. Çünkü serbest piyasa oyuncularından, eskiden olduğu gibi, tarifenin altında ya da spot piyasadaki rakamların altında fiyat teklifi alamaz oldular. 

Bunun nededi, elektrik üretim maliyetleri artmaya devam ederken, devletin belirlediği elektrik fiyat tarifelerinin yerinde sayması. Bugün, santral türüne göre değişmekle birlikte pek çok üreticinin maliyetleri tarifelerin üzerine çıkmış durumda. Bu durum spot piyasada oluşan fiyatlar için de geçerli. 

Peki neden buraya gelindi? Birkaç nedeni var. Birincisi Türkiye’de elektrik üretim kapasitesi (kurulu güç) artarken, satın alma garantisiyle elektrik üreten, su, güneş, rüzgar, jeotermal ve biyokütle gibi yenilenebilir kaynaklara dayalı santrallerin payı da hızla yukarı çıktı. Spot piyasada görülen kilovatsaat başına elektrik fiyatı 4-5 cent aralığındayken, yenilenebilir kaynakları destekleme mekanizması kapsamında devletin rüzgar ve su elektriğine 7.3 cent, jeotermal elektriğine 10.5 cent, güneş ve biyokütle elektriğine 13.3 cent ödeme yapıyor. Bunun maliyeti de tarifenin ve spot piyasa fiyatının altında teklif vererek faaliyet göstermek üzere kurulmuş oyuncuların piyasadan neredeyse tamamen silinmesi olarak ortaya çıktı. 

Anlaşıldı, bu konu daha uzayacak. En iyisi başlıktaki konuya dönüp bugünlük yazıyı noktalamak, önümüzdeki haftalarda mevzuya dair gördüklerimizi yazmaya devam etmek. 

Bana göre son aylarda Meclis’te ve çeşitli bakanlıkların koridorlarında, ucuz elektrik peşine düşen sanayicilerin, öncelikle elektrik piyasasını iyi anlamaya ihtiyacı var. Yedi yıl önce yazdığım “bankalara elektrikçi lazım” başlığının arkasında, o dönemde hızla devam eden elektrik üretim yatırımlarını finanse etmek isteyecek bankaların, bu sektörün dinamiklerini iyi anlayacak uzmanlara duyduğu ihtiyaca işaret ediyordu. Bugünkü başlığımız ise sanayicilerin sektörün dinamiklerini iyi bilen ve maliyet muhasebesini bilen elektrikçilere duyduğu ihtiyaca işaret ediyor. 

Devam edeceğiz… 

Mehmet KARA - Enerji Günlüğü