Sağlıklı bir yerli güneş endüstrisi için - Elif G. DOYURAN

Türkiye, uygulanan teşvik ve desteklerin de etkisiyle solar panel üretiminde dünya liginde üst sıralarda tırmandı. Peki bu sektör nereye evrilir? Bu alandaki dünya lideri Çin'de yaşananlardan çıkarılacak dersler var. İşte ayrıntılar...

KONUK YAZAR: ELİF GÖZDE DOYURAN

Sürdürülebilirlik ve buna hizmet edecek enerji dönüşümü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ana konu başlıkları arasında yer alıyor.

Bu alandaki genel yaklaşıma göre, enerji dönüşümü için insanlık fosil kaynaklardan vazgeçip, yenilenebilir kaynakları kullanmak zorunda.

Giderek daha fazla kullanıma sokulan güneş enerjisi bu meselede kritik bir role sahip. Çünkü dünyanın her yerinde eşit ışımasa da, herkesin erişebileceği yaygın bir enerji kaynağı güneş.

Böylesine önemli bir enerji kaynağının yaygınlaştırılması adına herkes bir şeyler yapıyor. Tabii ki güneş enerjisinden yararlanabilmek için geliştirilecek teknolojik çözümler de mühim.

Güneş enerjisi teknoloji ve ekipmanları 1990’ların sonu ile 21. Yüzyılın ilk 10 yıllık döneminde Avrupa merkezli olarak gelişiyordu. Bugün ise pek çok alanda olduğu gibi enerji teknolojileri konusunda da Uzakdoğu, daha doğrusu Çin merkezli bir gelişimden söz etmek yanlış olmaz.

Öyle ki vakti zamanında geliştirdiği solar teknolojileri konusundaki inisiyatifi Çinlilere kaptıran başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri ile ABD tüm çabalarına rağmen kontrolü geri alabilmiş değiller.

O halde güneş teknolojilerinde dünya lideri konumundaki Çin’den yola çıkarak, Türkiye’nin neler yaptığını ve neler yapması gerektiğine dair naçizane önerilerde bulunmaya çalışalım.

Önce Çin…

Uzakdoğu devi, güneş panellerinin üretimi yaygınlaşsın diye kamu katkılı çeşitli destek mekanizmalarını devreye sokmuş vaktiyle.

Golden Sun Programı, yaygın bilinen adıyla Feed in Tariff (FIT), yani satın alım garantisi, bir ihale programı olan Top Runner ve Ar-Ge teşvik mekanizmaları bunların en bilinen ve etki alanı en büyük olanları...

İşte bütün bu teşvik mekanizma ve modelleri, Çin’in güneş paneli üretim kapasitesinde büyük bir sıçramaya yol açmış. Ülke içi piyasada talep büyümüş, ölçek ekonomisi etkisiyle de hammadde dahil ana girdilerin maliyetlerinde düşüşler yaşanmış.

Böylelikle Çin hem fotovoltaik (PV) tedarik zincirinde, hem de ham madde üretiminde dünya lideri konumuna gelmiş. İş bununla da kalmamış, Çin’de teknolojik inovasyon odaklı projeler de canlanmış.

Golden Sun Programı’nın burada özel bir yeri var. Program, yapısı itibarıyla finansmana erişimde kolaylık sağlamış. Devletin bu yöndeki müdahalesi, ticari bankalarla özel yatırımcıları da bu alandaki projeleri destekleme konusunda heveslendirmiş.

Böylece bu alandaki teknolojilerin geleceğine dair piyasada olumlu bir algı oluşmuş. Ki bugün Çin’in solar endüstrisindeki etkinliğine bakınca, söz konusu algının hiç de yanlış olmadığını görüyoruz.

Evet, Çin bu konuda çok hızlı yol almış. Ancak güneş panellerin alanında önemli atılımlar gerçekleşse de, bu mekanizmaların uygulanmasında bazı aksaklıklarla karşı karşıya kalındığı da bir gerçek.

Peki neden? Öncelikle, finansman aktarım mekanizmalarındaki tasarımın zayıflığı birtakım gecikmelere yol açmış. Paydaşlar arasındaki koordinasyon eksikliği, izleme ve denetim mekanizmalarının yetersizliği de belli başlı yönetişim aksaklıklarına kapı aralamış.

Özellikle güneş panelleri gibi teknik bir konunun olmazsa olmazı Ar-Ge, teşviklerde yeterli titizlikle ele alınamamış. Öyle ki, desteklenen yatırımlar sistematik bir şekilde gerçekleştirilememiş, teknolojik ilerlemeye yeteri kadar önem verilememiş ve paydaş katılımı da yetersiz kalmış.

Ayrıca bölgesel enerji ihtiyaçları doğru tespit edilemediği için yatırım ve kapasite fazlası ile enerji israfının da önüne geçilememiş.

Her neyse, “Bütün bunlar Çinlilerin sorunu” deyip geçmeyelim, takipte kalalım elbette ama asıl mesele, Türkiye’de bu işler ne durumda, biz şimdi ona göz atmaya çalışalım.

Zira Türkiye halen Avrupa’nın en büyük güneş paneli üretim kapasitesine sahip ülkesi konumunda. Bu kıta birinciliği ile Türkiye’nin güneş paneli üretiminde dünya liginde de üst sıralarda yer alması hiç şaşırtıcı değil elbette.

Peki Türkiye bu konuma nasıl geldi? Evet, yanılmadınız, Türkiye de Çin yönetiminin yaptığı gibi güneş enerjisi yatırımları ile solar teknoloji ve ekipmanlarının geliştirilmesi projelerine çeşitli destekler sundu.

Türkiye’de güneş, rüzgar, jeotermal, biyokütle ve hidroelektrik olmak üzere yenilenebilir kaynaklara yatırım denildiğinde ilk akla gelen ve en bilinen teşvik mekanizmaları YEKDEM ve YEKA olarak öne çıkıyor.

Genel olarak baktığımızda bu mekanizmaların güneş enerjisiyle ilgili yatırım maliyetlerinin düşmesine katkı sağladığı biliniyor.

YEKDEM’de, yerli ekipman kullanımını özendirmek amacıyla yurt içi bileşen primi katkısının da devreye sokulması, yenilenebilir enerji teknolojilerinde yerli üretime önemli ölçüde destek sağladı. Elbette bu destek ve primlerin yatırım maliyetlerinde düşüşe özel bir katkı sağladığı kesin.

Yenilenebilir enerji yatırımlarında kullanılacak yerli teknoloji ve ekipmanların gelişmesinde YEKA’nın da ciddi katkıları olduğunu ifade etmek lazım. İlk YEKA GES projesinin gerektirdiği güneş hücresi ve paneli üretim tesislerinin hayata geçirilmiş olması, bunun en somut göstergesi diyebiliriz.

Ancak yine de her zaman daha iyisi vardır deyip Çin’deki aksaklıklardan ders almak gerekiyor. Kaldı ki Türkiye’nin de bu alanda 15 yıla yakın tecrübesi pek çok şey söylüyor bize.

Çin deneyimine dönersek, özellikle Ar-Ge ve yönetişim unsurlarında alınacak önemli dersleri önemsemek lazım. Ancak bu şekilde gereksiz maliyetler, enerji israfı ve kapasite fazlasının önüne geçilebilir.

Peki bu konuda neler yapılmalı? Kimlere hangi görevler düşüyor?

Öncelikli olarak enerji ve ekonomi yönetiminin bu güneş paneli meselesini ayrı olarak ele almasında yarar var. Ve tabii ki politika belgelerinde de bu meseleye geniş yer ayrılmalı. Konuya dair farkındalık en yüksek seviyeye ulaştırılmalı.

“Biz bu teşvik mekanizmasıyla neyi hedefliyoruz?”, “Paydaşlar kimler ve ne şekilde etkilenecekler?”, “Olası sonuçlar nedir?” soruları üzerinde kafa yormak çok önemli.

Şeffaflığa dayalı mekanizmalar yoluyla denetim süreçlerine de sıkı bir ayar çekilmeli.

Zira Türkiye’de enerji teknolojileri ile yerli ekipman üretiminin geliştirilmesi için yürürlüğe sokulan teşvik ve destek mekanizmalarının hedeflere hizmet edebilmesi için uygulama aşamasının yakından izlenmesi ve geri dönüşlerin ölçülmesi şart.

Bu kapsamda harcanacak kamu kaynaklarının heba edilmeyip, bütün ülke ekonomisine katkı sağlandığının görülmesi ve bunun geniş kesimlerce de anlaşılabilmesi büyük önem taşıyor çünkü.

Kaynakların verimli kullanılabilmesi maliyetlerin kısılmasıyla mümkün. Bu noktada yerli üretimin geliştirilmesi üzerine çaba sarf etmek gerekir. O zaman YEKDEM mekanizmasının yerli aksam desteğine daha fazla ağırlık vermek gerekiyor. Ki bu konuda yakın geçmişte yatırımlarda yerli aksam kullanımını özendirecek yeni ve ciddi adımlar atıldığını gördük. Bu yoldaki adımlara kararlılıkla devam edilmesinde fayda görüyoruz.

Tabii teknoloji geliştirme ve ekipman yerlileştirmede Ar-Ge çalışmalarının kritik bir rolü var. Dolayısıyla enerji ekipmanları geliştirmeye altyapı oluşturacak çıktılar elde edilebilecek Ar-Ge projelerinin desteklenmesi konusunda da kat edilmesi gereken yollar var. Ne dersiniz? Sağlıklı bir güneş endüstrisi oluşturmak için Ar-Ge konusunda kafa yormaya değmez mi?