MEHMET KARA
Türkiye elektrik sektörü son 20 yılda çok hızlı büyüdü.
Kurulu kapasite 36 bin megavat (MW) seviyesinden 86 bin MW’lere ulaştı. Söz konusu yatırımların ağırlıklı bölümü özel sektör eliyle gerçekleştirildi.
Malum enerji yatırımlarının geri dönüş süreleri çok uzun. Bu yüzden de, 16 yılda ilave edilen 50 bin MW’a yakın kurulu güç, uzun vadeli kredilerle finanse edildi.
Özel sektörü bu yatırımlar için motive eden faktör Türkiye’nin 2023 vizyonuna paralel enerji sektörü için çizilen gelecek perspektif idi. Bu arada yeni santral kurulumlarını özel sektöre bırakan devlet, Çatalağzı, Yeniköy, Kemerköy, Orhaneli, Seyitömer, Kangal gibi termik santraller ile yüzlerce hidroelektrik santralini de sattı.
Tüm bunlardan maksat elektrik sektörünün piyasalaştırılmasıydı. Bunun için elektrik üretimini özel sektöre bırakmak yetmezdi tabii. Elektriğin serbestçe alınıp satılabileceği bir pazar oluşturulması da şarttı.
Aslında bunun da önü açıldı. Büyük ölçekli tüketicilerden başlamak üzere tüketiciler, ihtiyaçlarını serbest piyasadaki satıcılardan alabilecekti. Ancak iş geldi bir noktada tıkandı. Gerçek anlamda bir serbest elektrik piyasası oluşabilmiş değil.
Bu yüzden de yıllardır milyarlarca dolarlık kredi sağlayarak kurulan pek çok elektrik üretim tesisi, üretim yapamaz, yapsa da satamaz, satsa da yapılan yatırımı zamanında geri döndürecek karlılığa ulaşamaz durumda.
Peki neden? Bir kere elektrik fiyatlarının maliyet bazlı oluşmasının önünde engeller var. Devletin 70-80 yılda inşa edilmiş santrallerinde elektrik üretim maliyeti hesaplanırken, bu tesisler kurulurken yapılmış harcamaların geri dönüşünü sağlamak gibi kriter gözetilmiyor örneğin.
Oysa özel sektör oyuncuları için durum farklı. Onlar, elektrik satış fiyatlarının, santralleri kurma kararını vermelerini sağlayan fizibilite raporlarında öngördükleri rakamların çok uzağında ulunduğunu görüyorlar.
Nasıl görmesinler? Bunun için her gün o eski raporları karıştırmalarına ihtiyaç yok ki. Yatırım için kullandıkları kredilerin taksitlerini ödemekte zorlanıyorlar. Bu yüzden de eli çantalı, takım elbiseli bankacılarla sürekli toplantı halindeler.
Peki ne yapılmalı?
Pek çok şey söylenebilir.
Ama biz şimdilik iki öneriyle yetinelim.
Birincisi devletin elektrik üretim santralleri ya piyasa oyuncusu gibi davransın ya da üretecekleri elektriği ihaleler yoluyla özel sektör oyuncularına toptan devretsin. Özel sektör oyuncuları kendi aralarında rekabet edebileceği için hem maliyet hem de arz-talep dengesine uygun bir fiyatlandırmanın önü açılabilir.
İkincisi konut elektriğinde sosyal tarife uygulamasına geçilsin. Yani belli bir miktarın altındaki elektrik vatandaşa daha ucuza, örneğin yarı fiyatına verilsin. Böylece maliyet bazlı fiyatlamaya geçilmesinin yol açabileceği fiyat artışları Ahmet Amca ile Ayşe Teyze’nin elektrik faturasını yükseltmez.
Bunları yapmayıp, elektrik fiyatlarını gerek tarifeleri arttırmayarak gerekse spot piyasadaki fiyatları baskı altında tutarak yola devam edersek, sorunları halının altına süpürmüş oluruz. Yoksa, yıllarca bu ülkenin elektrik üretim altyapısını büyütmüş oyuncuların düştüğü ve düşeceği sıkıntılı durum, bundan sonra davet edeceğiniz yeni yatırımcılar için temel karar verme kriteri olacaktır.
Öyle ya, ülke büyümeye, enerji talebi de artmaya devam edecek diyoruz madem, o halde yeni yatırımları cazip kılmak için yaşanan tıkanmayı aşmak şart.
Mehmet KARA - Enerji Günlüğü