Rusya, Türkiye ve Avrupa'nın doğalgazını keser mi? - Gökhan Yardım yazdı

Ukrayna'yı işgal eden Rusya'nın, Avrupa ve Türkiye'ye doğalgaz sevkıyatını durdurup durdurmayacağı soruları havada uçuşuyor. Uzun yıllardır gaz tedarikçisi konumundaki Rusya, teknik nedenler dışında hiç gaz kesmemiş. Peki bugün? Gökhan Yardım anlatıyor.

KONUK YAZAR: GÖKHAN YARDIM (*)

Spot doğal gaz fiyatları, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 23 Aralık 2021 tarihinde yaptığı yıllık basın toplantısı sonrasında Hollanda TFF’de 132,9 Euro/MWh (1.599 $/1000 Sm3) seviyesine yükselmişti. Hollanda TTF fiyatı; 24 Şubat tarihinde Rusya’nın Ukrayna’ya karşı askeri harekata başlaması ile tekrar 132,7 euro/MWh (1.576 $/1000 Sm3) seviyesini gördü.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un Kuzey Akım 2 sertifikasyon sürecinin durdurulmasına yönelik talimatının ardından Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitry Medvedev’in “Avrupalıların çok yakında 1.000 metreküp doğalgaz için 2.000 € ödeyecekleri cesur yeni dünyaya hoş geldiniz!” şeklindeki Twitter mesajıyla bu kez 227,2 Euro/MWh’a (2.634 $/1000 Sm3) fırlayan doğalgaz fiyatları devletleri ve tüketicileri yeni bir dünya ile karşı karşıya bıraktı.

ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’ya karşı uygulamaya başladığı ambargo ve yaptırımlarla birlikte “Rusya Doğalgazı keser mi?” sorusu gündeme geldi?

Batı, doğal gaz ödemelerinin gerçekleştirildiği birkaç önemli bankayı ambargonun dışında bırakırken olası kesintilere karşı alternatif doğalgaz ve enerji kaynakları arayışına yöneldi. İlave gaz verebilecek muhtemel ülkelere ziyaretler yapıldı. Yapılmaya da devam ediyor. Toprakları Rusya tarafından işgal edilmeye başlayan Ukrayna’nın ‘hava sahamı uçuşa kapatın’ gibi tavsiyelerinin yanında ‘Doğalgazı da yaptırım listesine alın’ baskısı sırasında Rus doğal gazının kendi toprakları üzerinden Avrupa’ya taşınmasına özenle devam ettiği de dikkatlerden kaçmadı.

“Rusya gazı keser mi” sorusuna cevap ararken önce işin alfabesinden başlayalım. Boru hatları ile doğalgaz ticaretinde alıcı (Avrupalı şirketler) ile satıcı (Rus Gazprom’a bağlı şirketler) kontrat süresince birbirlerine bağlanırlar. Satıcı doğalgazı teslim noktasına kadar iletip satmayı, alıcı da teslim noktasında alacağı gaz miktarını kontratın günlük maksimum miktarı içerisinde kalmak şartıyla karşı tarafa bildirmek, gazı almak ve bedelini ödemekle yükümlü olur.

Gazı teslim noktasına kadar iletmek satıcının sorumluluğundadır. Teslim noktasına kadar gazın taşınmasıyla ilgili tedbirleri almak da satıcı ile taşıma anlaşması yapan taşıyıcının yükümlülüğündedir.

Türkiye olarak 1984 yılında gaz alım-satım müzakerelerinde itiraz ettiğimiz maddelerden bir tanesi, o zamanki SSCB gaz ihraç şirketi SojuzGazExport’un, kendileriyle imzaladığımız ticari anlaşmaya koydurmak istedikleri, BOTAŞ’a gaz teslimatının, boru hattının Bulgaristan ve Romanya’daki kısmının tamamlanmasından sonra başlamasıyla ilgili maddeydi. Bunu kabul etmemiştik. SojuzGazExport yetkilileri buna çok şaşırmış, Bulgaristan ve Romanya’yı kastederek “Bizim sözümüzden farklı bir şey yapmaları mümkün değil” demişlerdi.

Yine 1984 yılında ilk gaz alım müzakereleri için Moskova’ya gittiğimizde, gaz sanayilerini göstermek amacıyla hafta sonu için Kiev’deki Gaz Enstitüsüne ve tesislerine ziyaret yapmıştık. Batı dünyasından elde ettiğimiz ve Batı Almanya kaynaklı haritalarda Ukrayna diye bir ülke gözükmüyordu. Daha sonraki aylarda da Baumgarten’a ziyaret yapmış ve Avusturya sınırındaki istasyonda Sovyet gazının batı dünyasına nasıl teslim edildiğini görmüştük. Avrupalılar gazınız hiç kesiliyor mu sorusuna “yok, gazı hiç kesmezler, çünkü satmaya ihtiyaçları var, ayrıca bir kere keserlerse itibarları zedelenir ve batıya gaz satmak için yeni proje yapamazlar” cevabını almıştık.

Batı Avrupa’da doğalgaz kullanımı, 1959 yılında Hollanda’da Groningen gazı ile başlamıştır. 1960 yıllarda SSCB önce Polonya, daha sonra da 1970’li yıllardan itibaren Batı Almanya, İtalya ve Fransa ile doğalgaz alım satım kontratları imzalamış ve doğalgaz satışı devam etmiştir.

5-7 Aralık 1988 tarihinde OME (Observatoire Mediterraneen De L’Energie) konferansına bir bildiri sunan, benim de iki yıl başkanlığını yaptığım BM/ECE Gaz Kullanım ve Dağıtım Uzmanlar Grubu’nun bağlı olduğu Enerji Bölüm Başkanı Bay Lucia D’Andrea bu konuda şu bilgileri veriyor:

“Batı Avrupa gaz piyasalarının geliştirilmesinde aktif bir oyuncu olan Sovyetler Birliği, 1987 yılında bölgedeki gaz ticaretinin önemli bir oyuncusu konumunda. Sovyetler Birliği 1960 yılından sonra Uralların doğusunda hidrokarbon arama ve üretim çalışmalarına başlıyor ve Sibirya’nın doğusunda önemli gaz ve petrol yatakları keşfediyor. Bu keşiflerinden sonra uzun ve büyük çaplı boru hatları ile bu hidrokarbon kaynaklarını ilk etapta Sovyetler Birliğinin sanayi bölgelerine, daha sonra da Doğu ve Batı Avrupa’ya ulaştırıyor.

Gaz ticareti, ülkenin yabancı para gelirleri içinde önemli bir paya sahip. 1987 yılında üretilen gazın sadece yüzde 11’i ihraç edilirken, bunun yarıya yakınını doğu bloku ülkeleri alıyor.”

Bu ifadelerin sahibi Lucia D’Andrea, daha sonra şunları da ekliyor:

“Güvenilir bir tedarikçi olmak için uzun vadeli hedeflerinin kısa vadeli kazançlardan daha ağır bastığını kabul edersek Sovyetler Birliği’nin Batı Avrupa’da gaz için geçerli piyasa koşullarını baltalaması pek olası değildir.”

Batı Avrupa, 1980’li yıllarda Doğu Bloku’nun lideri ve Varşova Paktının önderi SSCB için (doğalgazımızı keser mi) sorusunu sürekli aklında tutmuş ve arz kaynaklarını çeşitlendirme yoluna gitmiştir. Biz de gaz alım görüşmeleri sırasında aynı yaklaşımla hareket ettik. Batı ülkelerinin gaz şirketleri ile yaptığımız görüşmelerde “Ruslar gazı kesmez yoksa ticari itibarları yok olur. Petrol, doğalgaz ve kömür dışında satacak başka bir şeyleri yok ki” ifadeleriyle karşılaştık.

Cezayir’den daha pahalı olmasına rağmen “kaynak çeşitlendirme maliyeti” diye LNG almak için Marmara Ereğli’sine bir terminal yaptık ve Cezayir’e ek olarak Nijerya’dan da gaz almak için anlaşma imzaladık.

Batı Avrupa da daha pahalı olmasına rağmen LNG ile kaynak çeşitlendirmesine gidiyordu. Ayrıca yine daha pahalı Norveç ve Kuzey Denizi gazıyla seçeneklerini çoğaltıyordu. Batı’nın ya gazımızı keserse kaygısına rağmen Ruslar bugüne kadar doğalgazı hiç kesmedi.

Yugoslavya’nın parçalanması sürecinde Bosna Hersek’e gaz akışını devam ettiren Ruslar, taahhütlerine her zaman uydu. Rus gazı kısa süreli taşıyıcı kaynaklı kesintiler dışında ciddi manada hiçbir zaman kesilmedi.

SCCB’nin dağılmasından sonra resim biraz değişti. Bulgaristan, Romanya ve özellikle Ukrayna üzerinden gelen batı hattında kış aylarında kesinti ve kısıntılar yaşadık. Batı Avrupa’da kısa süreli de olsa benzer kesintiler yaşadı. Bu kesintilerin en ciddi olanı 2009 yılı Ocak ayı başındaki Rusya-Ukrayna ödemeler ve gaz fiyatı krizi sırasında yaşandı. Batı’da birçok ülke gaz alamadı, evler soğukta kaldı, sanayi tesisleri çalışmadı.

Başlangıçta Türkiye’ye Rus gazını taşıyan Batı Hattı’nın Ukrayna kısmı, ülke içerisindeki bir ana iletim hattından ziyade ülke içerisindeki bir dağıtım sisteminin parçası gibiydi. Daha sonra Rusya’dan ilave 8 milyar metreküp gaz alabilmek için Gaztransit Projesi yapıldı. Gaz miktarı arttıkça, yani Türkiye’nin Rusya Federasyonu için önemli bir alıcı olacağı iyice belirginleştikçe Ukrayna, Rusya tarafından bypass edildi ve Türkiye’ye direk olarak gaz ulaştıran Mavi Akım Projesi geliştirildi. Yıl 1997 idi. 2009 krizinde, Ukrayna üzerinden Rus gazı taşıyan Batı Hattı’ndan doğalgaz akışı dururken, ortaya çıkan açık, Mavi Akım’dan alınan günlük miktar arttırılarak telafi edilmeye çalışıldı. Bu sayede Türkiye 2009’daki kesintilerden Batı Avrupa kadar ciddi etkilenmedi.

LNG ticaretinin boru hattı ticaretine göre önemli bir avantajı (sınır komşusu ülke değilseniz) arada hiçbir taşıyıcı ülke olmadan direk gaz almanızdır. Tabii ki gemi taşımacılığının riskleri veya denizin 1150 metre derinliğindeki riskler bu yazımızın konusu değil. Ama alıcı ve satıcı Mavi Akım Boru Hattı ile birbirlerine direk olarak bağlandılar. Arada hiç taşıyıcı ülke yok. Aynen LNG gemisi ile direk gaz almak gibi taşıyıcı riski olmadan gaz almaya başladık ve 16 milyar m3 ilave gaz için transit ülkelerden kaynaklanan risklerden 2003 yılı itibariyle kurtulduk.

2020 yılında da yaklaşık 8 milyar Avro tutarındaki Türk Akım devreye girince Türkiye’ye ve Balkanlar’a gaz tedarikinde Ukrayna tamamen devreden çıkmış oldu. Gerek Türk Akım ve gerekse Mavi Akım boru hatlarının deniz kısmı yapımında Türkiye yatırıma katılmadı ve toplamdaki 11-11.5 milyar dolar tutarındaki yatırım tedarikçiler tarafından karşılandı. Avrupa’da ise durum biraz daha farklı.

Mavi Akım’ın devreye girmesinden 8 yıl sonra Almanya da Kuzey Akım 1 boru hattı ile Rusya Federasyonundan direk gaz almaya başladı ve Polonya ile Ukrayna kaynaklı transit ülke risklerinden kurtulmuş oldu. Kuzey Akım 1 boru hattı yatırımının yüzde 50’si Gazprom, diğer yarısı ise Avrupalı şirketler tarafından karşılandı. Giderek artan transit ülke problemleri Kuzey Akım 2’nin yapılmasını gündeme getirdi.

Ukrayna’nın by-pass edilmesini sağlayan projelere başta ABD olmak üzere eski SSCB ülkelerinden özellikle Polonya ve Ukrayna’dan şiddetli itirazlar geldi. Avrupa Birliği gaz regülasyonlarında düzenlemelere gitti. Ancak Almanya-Rusya, Türkiye-Rusya işbirliği bu itirazları dikkate almadı ve projeler tamamlandı.

Ne yazık ki Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlaması, Kuzey Akım 2 projesinin şimdilik rafa kalkmasına ve iptaline yol açtı. Bu projenin akıbeti ne olacak bir tahminde bulunmak kolay değil. Rusya ise Avrupa’daki itirazları ve ABD’nin kaya gazı devrimini görmüş ve alıcı tedarikini çeşitlendirmek için Çin’e 2019 yılında Sibirya’nın Gücü boru hattı ile doğalgaz satmaya başlamıştı. Bu çerçevede 2021 yılında boru hattı ile 10.5 milyar metreküp bakiyesi de LNG olmak üzere 16.5 milyar metreküp doğalgaz ihraç etti. Mevcut planlar boru hattı ile ihracatın 2025 yılında 38 milyar metreküpe çıkacağını ifade ediyor.

Şimdi ana konumuza dönelim ve sorumuzu güncelleyelim: Askerleriyle Ukrayna topraklarına giren Rusya, Batı Bloku ile yaşanan gerilim nedeniyle Avrupa’ya gaz akışını keser mi? Neden? Rusya’nın Batı Blokuna gazı kesmesi, Batı dünyası ile bütün köprülerin atılması anlamına gelir. Oysa bu ülke, 1960 yılında Sovyetler Birliği döneminde başlayan ve gelişmesine büyük katkı sağladığı Avrupa doğalgaz piyasasının güvenilir bir tedarikçisi konumunda kalmak ister. Köprülerin atılmasının, Ruslar’ın 1973 yılından başlayıp, yıldan yıla büyüterek devam ettirdikleri Avrupa doğalgaz piyasasına yönelik bütün çalışmaların, 30 milyar doları aşan yatırımların da çöpe gitmesi anlamına geleceğini de unutmamak lazım.

Rusya elli yıllık doğalgaz pratiğinde doğalgazın ticari konuları ile askeri ve diğer konuları hiç birbirlerine karıştırmamış her konuyu kendi potası içerisinde çözmüştür. Nitekim Rus Lider Vladimir Putin’in 23 Aralık tarihli basın toplantısında Avrupa’daki gaz sıkıntısına yönelik değerlendirmelerinde şunları söylüyordu:

“Gazprom, karşı taraflarımızın sözleşmeleri kapsamında talep ettikleri tüm gazı tedarik etmektedir. Üstelik, arzı neredeyse yüzde 12, hatta Rusya'nın yakın komşularını hariç tutarsak yaklaşık yüzde 20 artırdı. Genel olarak, Avrupa’ya da arzı artırıyor... Uzun vadeli sözleşmeleri bozmanın bir anlamı olmadığını söylüyorduk ve bunu tekrarlamak istiyorum. Avrupa Komisyonu bize şunu söylüyordu: Hayır, piyasa ilişkilerine geçmek gerekiyor, piyasa herşeyi düzeltecek. Piyasa bu şekilde ayarını yaptı – bin metreküp için 2.000 doların üzerinde. Haklısınız, daha dün bağırıyorlardı, (Yardım edin, bu Rusya ve Gazprom ki genişliyor ve pazarı ele geçiriyor) diyorlardı. Hiçbir şeyi devralmıyoruz. Gerçekten de çok şey tedarik ediyoruz, ancak Avrupa pazarının tek tedarikçisi biz değiliz.”

Görüldüğü gibi Putin sadece Rusya’nın alıştığı uzun süreli kontratlarla gaz tedarikine devam etmek istediklerini söylüyor. Avrupa Birliğinin savunduğu doğalgaz piyasasında gazın gazla rekabetinin her şeyi çözmediğini, aksine gaz fiyatlarını yukarıya çektiğini ve Batının başka tedarikçilere de güvenmesi gerektiğini ifade ediyor. Hatta Rus lider Batıyı kendi silahıyla, gazın gazla rekabetiyle vururken kesinlikle bir gaz kesme tehdidinde bulunmuyor.

Putin, yapacaklarını önceden söylüyor ve bir süre bekledikten sonra harekete geçiyor. Sovyetler döneminde bile doğalgaz tedarikinin güvenli ve sürekli bir şekilde yapıldığını dikkate alırsak, Rusya kaynaklı bir gaz kesintisi, Batı ile Rusya arasında her türlü ilişkinin onarılamayacak şekilde bittiği, dünyanın, bütün insanlığın bir korku ikliminde hayatta kalmaya çalıştığı felaket senaryosu olur kanısındayım. Batıya verilen gazının kesilebileceğine dair bir ifadeyi ben Putin’in ağzından henüz duymadım. Ancak ruble ile ödeme konusunda ısrar edilmesi, bu isteğin mevcut uzun dönemli kontrat maddelerine açıkça aykırı olması akla başka soruları getiriyor. Bu aykırılık örneğin, (Acaba Rusya Federasyonu, Batı ülkelerine gaz akışını kesmek için bahane mi arıyor) diye düşünmeye sevk ediyor. Sibirya’daki gaz sahalarında doğalgazın üretilip işlenmesinde ve iletilmesinde görev aldıktan sonra Rusya Hükümet kademelerinde görev alan eski yöneticilerin bulunmadığı bir Rusya yönetiminden, alışılagelmiş davranışların dışında bir davranışın gelmesinin de beni şaşırtmayacağını belirtmeliyim.

Doğalgazının büyük bölümünü Rusya’dan alan Türkiye, kuzey komşusundan gelen gazın kesilip kesilmeyeceğine ne ölçüde güvenebilir? Yani, Ukrayna gerilimi nedeniyle Türkiye’nin enerji gaz güvenliği risk altında mı? Mevcut durumda Türkiye için Rusya kaynaklı bir risk yok denecek kadar az, hatta imkânsız diyebiliriz.

Türkiye gaz bedelini ödediği sürece neden Rusya kaynaklı doğalgazı kesilsin? Kesilmesi için ortada mantıklı hiçbir sebep yok. Rusya gazının kesilmesi ancak Karadeniz’den gelen boru hatları ve deniz giriş istasyon ve yerüstü tesislerine olabilecek bir saldırı dışında başka bir risk yok.

Uçağının hava sahamızı ihlal ettiği günlerde yaşanan krizde bile doğalgaz sevkiyatında bir aksama olmamış ve alım satım kontratları hala geçerli ve ortada dururken, Ruslar neden böyle bir davranış sergilensin? Kaldı ki, ticari olarak ortaya çıkabilecek zararları da Rusya belirli oranlarda karşılamak zorunda kalır. Ticari anlaşmalara uyduğumuz takdirde doğalgazımız keyfi bir şekilde kesilmez. Zaten yürürlükteki hükümetlerarası anlaşma da böyle bir kesintiye cevaz vermez.

Türkiye, maksimum tüketiminin yüzde 50’sine karşılık gelecek bir LNG tedarik kapasitesine sahip. Ülke giriş kapasiteleri artmış durumda. Yeraltı depolama kapasitesinin önümüzdeki yıl 10-11 milyar metreküpe ulaşacağı, yerli doğalgazımızın devreye gireceğini ve kaynak çeşitliliği açısından bir çok Avrupa ülkesinden çok daha iyi bir pozisyona sahip olduğumuzu dikkate alırsak, kısa sürede ülke içi arz simülasyonları ile gerekli boru ve kompresör yatırımlarının tamamlanacağını ve bu konudaki hassasiyetlerin de minimize edileceğini düşünüyorum.

Sonsöz olarak şunu belirtmek isterim: Rusya Ukrayna’yı batıya düzenli ve güvenli bir şekilde doğalgaz ihracatını tehdit eden bir ülke olarak gördüğü için Mavi Akım, Kuzey Akım ve Türk Akım hatlarını inşa etmiştir. Ukrayna ile arasındaki siyasi, askeri problemler çözüldükten sonra da Batıya Kuzey Akım 2’yi devreye alarak eskisi gibi gaz ihracatına devam etmek isteyecek ve bu konuda her türlü aracı kullanacaktır. Kârı maksimize etmeyi düşünen Batı ve artacak enerji fiyatlarından bunalan halk buna ne tepki verecektir, şimdiden bir şey söylemek zor. Ancak Rusya açısından Batıya doğalgaz satışı; 2021 yılında 491 milyar dolar tutarındaki emtia ihracatında 52 milyar dolar tutan ihracat gelirinin yanında Batı ile ilişkileri geliştiren önemli bir araçtır. Rusya Federasyonu’nun bu ilişkilere önem verdiğini ve devam ettirmek isteyeceğini düşünüyorum.

(*) Eski BOTAŞ Genel Müdürü Gökhan YARDIM, ADG Danışmanlık Ltd’de Yönetici Ortak.