MEHMET KARA
Avrupa’nın en büyüklerinden biri konumundaki Türkiye elektrik piyasası, son 15 yılda yaşadığı dönüşüm sürecinde kendi içinden çeşitli girişim ve iş modelleri de çıkardı. Bunlardan bazıları yurt için piyasada kendisine iyi bir yer edinmekle kalmayıp, ülke dışına da uzandı. İşte böylesi girişimlerden biri de dijital enerji ticareti şirketi Pure Enerji. Şirketin esas işi, rüzgar ve güneş santralleri gibi belirli saatlerde üretim yapabilen tesislerin sistemde yol açtığı dengesizlikleri yönetmek üzere gün içi elektrik piyasasında elektrik ticareti yapmak. Şirket Türkiye piyasasında yüzde 7, Almanya’da yüzde 5, Avrupa genelinde ise yüzde 3 paya sahip. Peki henüz 10 yılı bile bulmayan kısa geçmişine rağmen yıllık 600 milyon dolarlık hacme ulaşmayı başaran Pure Enerji bu işi nasıl başardı? Şirketin bundan sonraki hedefleri neler? Pure Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Anduvap Servet Akgün, Enerji Günlüğü’nün sorularını cevapladı.
Pure Enerji’den söz edebilir misiniz?
Pure Enerji yaklaşık dokuz yıldır Türkiye’de ve Almanya’da dijital enerji ticareti işiyle meşgul. Halen Türkiye’de yaklaşık 3 GW Almanya’da da 2.7 GW gibi bir portföy yönetiyoruz.
Tabii... Biz Pure Enerji olarak bütün yenilenebilir enerji santrallerinin ticari optimizasyonunu yapıyoruz. Portföyümüzdeki santraller, çoğunluğu rüzgar ve güneş olmak üzere yenilenebilir kaynaklara dayalı. Portfyümüzde hidroelektrik ve jeotermal enerji santralleri de var. Bütün bu santrallerin 24 saat boyunca dengesizliğinin yönetilmesi, ürettikleri elektriğin 1, 2, 3 yıl vadelerle satın alınıp fiks fiyatlar sunulması ve bütün operasyonun santral sahipleri adına yapılması.
Yılda ortalama ne kadarlık bir elektrik ticaretinde söz sahibisiniz?
Önce Türkiye'den bahsedeyim. Türkiye’deki gün içi elektrik piyasasına baktığımızda yüzde 7-8 arasında bir payımız var. Almanya tarafında ise bu oran yüzde 5 civarında. Yani Almanya piyasasının yüzde 5’inin ticaretini biz yapıyoruz. Avrupa Birliği çapında bakarsak, toplamda da yüzde 3 civarında bir piyasa payımız var. Toplamda yönettiğimiz portföyün, yani her iki ülkeyi de göz önüne alırsak yaklaşık 2,5-3 teravatsaat (TWh) gibi bir hacim üretiyoruz.
Evet ticaret hacminizi teravatsaat (TWh) olarak söylüyorsunuz ama ciroyu sorsak?
İki operasyonu üst üste koyarsak 2023 yılını yaklaşık 600 milyon Euro gibi bir ciroyla kapattık. Ülkeden ülkeye fark etmekle beraber karlı bir operasyon olduğunu söyleyebilirim.
Peki 2024 yılında ne bekliyorsunuz? Ve tabii 2025’te ne hedefliyorsunuz?
Sonuna yaklaştığımız 2024 de son derece iyiye doğru gittiğimiz bir yıl. 2025 piyasaların daha stabile doğru gittiği volatilitenin biraz daha azaldığı, özellikle forward ve future piyasalarda biraz daha azaldığı, 2023’e kıyasla bakarsak ya da 22’ye benzer bir yıl olacak 20225. Ama tabii 2025’in en büyük konusu jeopolitik meseleler. Bunu özellikle Avrupa için söylüyorum. Gaz sevkiyatı ya da doğalgaz tedariği ile ilgili ufak da olsa herhangi bir haber çok büyük bir etki yaratıyor. Biz de bu tip konularla tabii her gün 7/24 meşgulüz. Ve burada da kendimizi pozisyonlamaya çalışıyoruz. Ama şu anda genel olarak baktığımızda 2025’i stabilitesi daha yüksek volatilitesi daha düşük bir yıl olarak öngörüyoruz.
Türkiye’de elektrik sektörü çok ilgi çekiyor. Bunu hak edecek kadar kârlı bir faaliyet mi Türkiye’de bu iş?
Dönem dönem bakmak lazım. Son 15-20 yıla bakarsak çok kârlı olduğu dönemler oldu. YEKDEM’in özellikle daha fazla erişilebilir olduğu ya da nasıl anlatayım, santral gelirleriyle ilgili belirsizliğin daha az olduğu bir dönem oldu ve bankalar da bunu sevdiği için finansmanı çok daha kolaydı. Şimdi yapılacak bütün yeni projelerin finansmanları da eskiye kıyasla problemli ya da aşılması gereken zorlukları var. O anlamda eskiye göre çok kolay bir iş değil. Daha kârlı bir iş mi, hayır değil.
Peki nedir bu kadar yüksek ilginin nedeni?
Sonuçta santraller asset bazlı, yani varlığa dayalı yatırımlar olduğu için, finansmanı ve leverage (kaldıraç) daha kolay. O da tabii Türkiye’de e pek çok iş insanının yapmayı sevdiği ve bildiği bir yöntem. O anlamda bütün bu yatırımların bir çekiciliği var. Ama returnlere, geri dönüşlere bakarsak, bundan önceki dönemle tabii ki farklılık gösteriyor.
O farklılık nereden kaynaklanıyor?
Aslında farklılık göstermesi de gayet doğal. Çünkü ülkenin enerji talebi de eskiye göre daha az büyüyor. Gelen talebin karşılanma oranı da daha rahat olduğu için, elektrik fiyatlarının artması meseleleri de çok beklenmiyor. Zaten yönetmeliklerle, düzenleyici etkilerle yaşanabilecek fiyat artışlarının da önü kesilmiş durumda. O da tabii piyasanın çalışmasına bir engel teşkil ediyor. Fiyatların 80-85 dolarla sınırlandığı, minimumda da sıfırda tutulduğu bir piyasada gerçekten piyasa bazlı para kazanması çok zor.
Hep hayalini kuruyoruz, hep istiyoruz. Ama şu anda öyle bir pozitif bir etki, ben kişisel olarak görmüyorum. Çünkü çok çok gerilere gittik o anlamda. Yani 2010, 2011, 2012’lerde başlayan, o likit tezgah üstü işlem hacimlerinin falan konuşulmaya başlandığı dönem sanki böyle çok çok uzun yıllar öncesi gibi geliyor hepimize. Tabii ki her şeyin piyasada belirlendiği bir ortamı beklemiyorum. Ama en azından arz ve talebin belirlediği fiyatlar ve bunların projeksiyonunun yapılabildiği bir iklim olsa, üzerinde konuşulan yeni projelerin, 10-15 yıllık yenilenebilir enerji tedarik anlaşmalarıyla finanse edilebilmesini bekleriz. Ama şu an bundan çok çok uzağız. Onun için, piyasa aslında ne kadar kıymetli olduğunu bize yokluğunda daha iyi anlatıyor.
Başka pazarlarla karşılaştırsak, son enerji krizinde Almanya da piyasanın dışında bazı işler yaptı örneğin…
Evet, birtakım önlemler en azından düşünüldü ve medyada da Almanya liberal piyasadan vaz mı geçiyor falan gibi konuşuldu. Ama düşünülen şeylerin hiç biri yapılamadı, yapılmadı. Çünkü çok büyük reaksiyonlar geldi. Bir de gerek kalmadı galiba. Yani bir takım sübvansiyonlarla 5-6 aylık bir süreyi geçirdiler. Şimdi her şey yeniden piyasa bazlı devam ediyor. Yani Rusya krizi ortaya çıktı, doğalgaz kesildi, Avrupa donacak mı tartışmaları yapıldı. Ama daha önce yapılmış herhangi bir sözleşmenin iptali, düzenlemelerin değiştirilmesi gündeme bile gelmedi. Dolayısıyla aslında ufak bir kasis atlatıldı diyelim.
Peki yaşanan o sıkıntılar hiç iz bırakmadı mı?
Tabii şu var, Almanya da şu anda enerji politikalarında çok zorlanan bir ülke. Bir çok konuda zigzag yapmış bir ülke. İşte nükleere dönüş konusu, yenilenebilir enerjinin penetrasyonu konusu. Yani her iki ülkenin de birbirinden öğrenebileceği çok iyi pratikler var. Ama Almanya'da tartışmaların birçoğu mevcudun yani olan bir şeyi tartışıyorlar. Bizde Türkiye’de olmayan bazı şeyler de sorun olduğu için bizdeki tartışma biraz farklı. Yani bizde olmayanın yol açtığı sorunlar, orada varlıkların nasıl yönetileceğine dair bir takım tartışmalar. Aradaki fark herhalde biraz da bu olsa gerek.
Almanya bu yıl sadece solara dayalı 12-13 GW gibi bir kapasite ekledi elektrik üretim gücüne. Özellikle Ukrayna mevzusundan beri yenilenebilir yatırımlara çok fazla önem veriliyor. İzin süreçleri falan eskisine göre biraz daha kolaylaşmış durumda. Ve piyasada fiyat projeksiyonu olduğu için önümüzdeki 3-5 yıllık fiyatları bilebildiğiniz için, yahut mesela endüstride büyük tüketiciler de yeşil enerjiyi almak durumunda oldukları ve bunun için anlaşmalar yapmaları gerektiği için bu 10 yıllık plana dönüşebiliyor. Öyle olunca sistemin üzerindeki yük de azalıyor. Aslında hani bir farklılık o ve bu bir yılda bu kadar kapasitenin gelebilmesi yine oradaki YEKDEM benzeri mekanizmalarla birtakım teşviklerin hala sağlanması gibi konularla sağlandı.
Tamamen yenilenebilir kaynaklara geçiş kolay mı?
Almanya’da kısa sürede doğal gazdan tamamıyla yenilenebilir kaynaklara geçiş yapma gayreti var. Bunun getirdiği problemler de var tabii. Çok fazla yenilenebilir kaynaklı, yani kesintili üretim olunca, bunun piyasada yarattığı volatilite var. Özellikle kısa vadeli piyasalarda. Onlar tam da bizim 7/24 ticaret yaptığımız piyasalar. Yani şöyle söyleyebilirim: Gün öncesi piyasa için yaklaşık 4.000 Euro gibi bir tavan fiyat var yukarıda. Dengeleme piyasasında ise aşağıda eksi (-500 Euroya kadar) seviyelere gidebilir fiyat. Yani bizim Sistem Marjinal Fiyatı (SMF) dediğimiz fiyatın 10.000 Euro’ya kadar dalgalanabildiği bir piyasadan bahsediyoruz. Dolayısıyla varlık yönetmenin, özellikle yenilenebilir enerji santralleri yönetmenin ciddiyet istediği, ciddiyet gerektirdiği bir piyasa tasarımı var. Ve böyle olunca şebekeye düşen, yani bizdeki TEİAŞ ya da dağıtım şirketlerinin üzerine düşen yük böylelikle ciddi bir şekilde bu konuyu ele alması gereken oyunculara paylaştırılmış oluyor. Böylelikle şebeke yatırımları yahut yenilenebilir enerji şebeke entegrasyonu meselesi, çok daha mümkün ve kolay hale geliyor.
Türkiye’de bu konuda ne yapılması gerekiyor?
Kısaca özetlemem gerekirse, işte bahsettiğimiz fiyat limitleri fiyat tavanlarını gerçek maliyetleri yansıtacak şekilde koymak gerekiyor. Tabii ki sübvansiyon konusunu konuşmaya gerek yok. Orada bir takım pozitif şeyler oluyor. Son Kaynak Tedarik Tarifesi (SKTT) uygulaması değişiyor. Bu doğru hamlelerle beraber elektrik piyasasında, yani gün öncesi piyasasında, gün içi piyasasında hacimler daha artabilir. Yenilenebilir santralleri yönetiminin daha ciddi tasarımla garanti altına alınması gerekiyor. Neden bahsediyorum, işte eksi fiyatların gerekiyorsa sisteme entegre edilmesi, bir saatlik uzlaştırma yerine 15’er dakikalık ürünlerde yol alınması. Çünkü bir saat boyunca rüzgar her 15 dakikada aynı esmediği için piyasada çok büyük dalgalanma yaratabiliyor ve bu sisteme yük getiriyor. Onun ticaretinin de buna göre yapılması gerekiyor. Özetle bunlar geliyor aklıma.
Peki eklemek istediniz var mı?
Ben aslında genel olarak piyasanın gidişatıyla ilgili optimist, daha iyimser taraftayım. Yeni eklenecek kapasiteler ve doğru piyasa mekanizmalarıyla, piyasa tasarımıyla hala alabileceğimiz çok hızlı bir yol olduğunu düşünüyorum. Ama bunun için piyasanın aslında iyi bir şey olduğu anlayışının hakim kılınması gerekiyor. Elektrikte liberalizasyonun, piyasalaşmanın kıymetli bir şey olduğunu bir kere daha düşünüp, ona göre bir karar almak gerekiyor.
Enerji depolama projeleri gündemde, onlar hakkında neler söylersiniz?
Gerçekten bu projelerin anlamlı bir şekilde yatırıma dönebilmesi, depolama artı üretim santrali olabilmesi için buralardaki iş modellerinin netleşmesi gerekiyor. Depolamalı santrallerde üreteceğiniz elektriği hangi saatlerde nereden satarsanız nasıl bir gelir elde edersiniz gibi bir sürü konu önemli. Böyle detaylar var ve bunların bir an önce çözülmesi gerekiyor. Ama ben bütün bu konuların genel olarak bir piyasa tasarımı, piyasa mekanizması çerçevesinde hallolacağını düşünüyorum. Bunun için de hep beraber oturup ortak akılla işler yapmak lazım.
Pure Enerji elektrik ticaretinden elde ettiği kazancı değerlendirdiği başka alanlarda projeler düşünmüyor mu?
Bu soruya cevap vermek için öncelikle şirketin adından bahsetmek isterim. Pure Enerji, adı üstünde, pür, yani sadece enerji. Püre Enerji’nin asıl hikayesi, yenilenebilir enerjinin ticaretinin yapıldığı bir platform olması.
Bunu biraz açar mısınız?
Yani aslında enerji dönüşümüne yenilenebilir enerjinin hikayesine her gün ticaret yaparak ve burada her gün bunu daha iyi yaparak bir katkı koyduğumuz ve bunu bir amaç edindiğimiz bir şirket Pure Enerji. Dolayısıyla aslında bizim her gün yaptığımız iş hem Avrupa’da hem Türkiye’de, enerji dönüşümüne bir katkı sağlıyor. Çünkü yaptığımız işi doğru yaparsak hem sistem operatörünün, yani TEİAŞ’ın hem de dağıtım şirketlerinin omuzlarındaki yükü azalttığımızda daha fazla yenilenebilir enerji sisteme eklenebiliyor.
Peki ne tür yeni projeler var önünüzde?
Geçen yıl Almanya'da Power Sponge diye bir şirket kurduk ve orada bir Start Up’a yatırım yaparak güçleri birleştirdik. Amaç müstakil sabit bataryalarla 7/24 ticaret yaparak sistemdeki arz fazlası elektriğin alınıp eksik üretim zamanında da tekrar şebekeye basılması yöntemiyle arbitrajlardan kazanç elde etmek. Duck Curve, yani ördek eğrisi dediğimiz çok fazla solar olduğunda fiyatların dibe vurduğu yerlerden elektriği alıp, veyahut talebi yaratıp sistemin daha stabil olmasına katkı sağlayacak bir iş. Şu an orada yönettiğimiz bataryalar var. Ve hedefimiz 2027 yılına kadar 1000 MWh gücünde bir batarya tesisini işletir hale gelmek.
Yani varlık alımı söz konusu öyle mi?
Biz normalde pek varlık yatırımı yapmayan bir şirketiz ama bataryalar konusunda Almanya’da özellikle çok ilgimizi çekiyor bu alan. Çünkü çok ilginç arbitraj fırsatları var. Ve şu an sistemde çok fazla yenilenebilir eklendiği için, onların yarattığı volatilitenin sönümlenmesi de çok önemli.
Deyim yerindeyse bir yumuşak yastık görevi görecek bir şirket Power Sponge öyle mi?
Aynen öyle. Dolayısıyla orada da bir batarya yatırımı sürecindeyiz. Bir proje satın aldık, 60 MWh kapasiteli, onun işlemleriyle uğraşıyoruz. Almanya’da bize ilginç gelen ikinci bir konu, 20 yıllık alım fiyatı garantisi süresini tamamlamış (Bizdeki YEKDEM süresi dolan tesisler gibi) santrallerin yenilenmesi konusu. Onların sökülüp yerine, atıyorum önceden 20 tane türbin varsa iki ya da üç tane yeni türbin ile sistemde kalmak üzere güncellenmesi konusunda da şu anda aktif olarak çalışıyoruz.
Dijitalleşme konusu dillerden düşmüyor, orada ne durumdasınız?
Pure Enerji’nin hem kendi ihtiyaçları için hem de ekosistemindeki oyuncuların başka teknolojik ihtiyaçları için kurduğu bir teknoloji şirketi var. Merkezi Türkiye’de, İstanbul’da. Adı da Petech. Yurt dışına da hem kendi ihtiyaçlarımız için hem başka oyuncular hizmet ihracı yapıyoruz. Yüzde 70 civarındaki kısmı kendi ihtiyaç duyduğumuz algoritmik ticaret sistemleri için. Bu kendi içimizde, bir spinof gibi, enerji şirketi gibi değil bir data şirketi gibi yönetilen bir yapı. Bu şirketten hem kendimiz hizmet alıp değer yaratıyoruz, hem de başka paydaşlara o hizmetleri satıyoruz.
Peki coğrafi olarak yayılma durumu, başka pazarlara açılma söz konusu mu?
Şimdi yenilenebilir enerjinin hikayesi Türkiye, Almanya ya da Avrupa ile sınırlı ve kısıtlı değil. Pek çok piyasa var. Ve bunlardan en az üç tanesi ile daha şu anda temaslarımız var. Japonya’da bir operasyon başlattık, bir ülke müdürü göreve başladı. Orada toplam 82.000 MW’lık bir solar var, onun bir kısmının dengeleme hizmetinin yapılmasıyla ilgili bir girişimimiz söz konusu. Bir de Amerikan piyasaları bizim için son derece ilginç, özellikle Texas piyasası. Orada da önümüzdeki 6 ay içerisinde bir piyasa girişi yapmayı planlıyoruz.
Neyle gireceksiniz Teksas’a?
Trading ile gireceğimizi söyleyeyim.
Evet ben bir sordum siz beş anlattınız. Epey bir konu var.
Çok doğru, aynen...
Peki, ilerideki röportajlarda görüşmek üzere.
Çok teşekkürler
Evet, Anduvap Servet Akgün’den çok sayıda yeni projenin ipuçlarını da almış olduk. İleride bunların takipçisi olacağımızı söyleyelim.