MEHMET KARA
Türkiye’nin enerji alanında dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik politikaları, dünyadaki pek çok ülke tarafından da benimsenmiş durumda. Hatta bunlar arasında ABD başta olmak üzere gelişmiş ekonomiler de var.
Herkesin yerlilik derdine düştüğü bir ortamda herhangi bir ülke, bu yöndeki politikasını başarıya ne derecede başarıya ulaştırabilir, bu tartışılır. Rüzgar enerjisi ekipmanları alanında Avrupa’nın, hatta dünyanın önde gelen aktörlerinden birinin, Almanya Merkezli Nordex Group’un üst düzey yöneticilerinden bir Türk profesyonele, İbrahim Özarslan’a kulak veriyoruz. Nordex Group Avrupa CEO’su İbrahim Özarslan, Enerji Günlüğü Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Kara’nın sorularını cevapladı.
Dünyada rüzgâr endüstrisi nereye doğru gidiyor?
Küresel düzeyde rüzgâr endüstrisi şu anda büyük bir talep ile karşı karşıya. Özellikle Ukrayna Savaşı başladıktan sonra, Almanya başta olmak üzere ve tüm Avrupa ülkelerinde yenilenebilir kaynaklara yönelik çok büyük bir talep ortaya çıktı.
Nordex Group olarak siz ne yapıyorsunuz?
Bizim şu anda en fazla odaklandığımız Avrupa pazarı. Ciromuzun yaklaşık yüzde 70-75’i Avrupa’dan geliyor. Avrupa’da da birinci sırada Almanya var. Almanya bu yıl rüzgâr projelerine yaklaşık 10 gigavatlık (10 bin megavat - MW) kurulum izni verdi. Almanya izin süreçlerini hızlandırmayı çok iyi başardı. Diğer Avrupa ülkelerinin de Almanya’nın izinden gideceğini umuyoruz ve destek de veriyoruz.
Artık meseleye sadece enerji olarak bakılmıyor. Enerji, özellikle yenilenebilir kaynaklar çok daha stratejik bir duruma geldi. Artık uluslar ve ülkeler bunu bir güvenlik meselesi, stratejik bir konu olarak görüyorlar. Biz de bu talebin artışından payımıza düşeni almaya çalışıyoruz.
Nordex Group’un Avrupa pazarındaki payı nedir?
Son iki yıldır Avrupa’daki satışlarda yüzde 40 payımız var ve pazar lideriyiz. 2024’te de bu liderliği korumayı, pazar payını biraz daha yukarıya çekmeyi hedefliyoruz.
Nordex Group içinde Türkiye pazarının yeri nedir?
Türkiye, Nordex Group için çok önemli ama sadece pazar olarak değil. Bizim Türkiye’den Avrupa’ya ciddi bir komponent ihracatımız var. O yüzden, Türkiye’ye sadece bir pazar olarak değil, bir tedarik zinciri hub’ı olarak bakıyoruz. Biz 2023 yılında Türkiye’den yaklaşık 660 milyon Euro ihracat yaptık. Türkiye’de yaklaşık 900 milyon Euro’luk üretim yaptırdık, bunun bir kısmı yerli pazar için ama çoğunluğu, yaklaşık 660 milyon Euro’lık kısmı komponent ihracatı olarak yurt dışına gitti.
Buradan hangi komponentler gidiyor?
Biz kanat üretiyoruz, kule üretiyoruz, jeneratör üretiyoruz. Yerli bağlantı elemanları üretiyoruz. Yenilenebilir kaynak alanı lisans ihaleleri kapsamında da daha fazla yerli komponent geliştirdik. YEKA 3’teki yüzde 55 yerlilik oranı şartını yerine getirdik ve şu anda da YEKA 3 kurulumlarımız devam ediyor.
Yerlilik oranı daha da yükselecek mi?
Bu oran yükselebilir tabii. O zaman daha fazla yatırım yapmak gerekir. Yalnız hangi komponentlerin yerli olacağı da önemli tabii ki. Bakanlığın burada bir puanlama sistemi var. Bu puanlama sistemi içerisinde hangi komponentlerle ilgili nasıl bir değerlendirme yapılacağına bağlı. Bizim ilk hedefimiz YEKA şartlarını yerine getirmek. İkinci hedefimiz burada ürettiğimiz komponentleri, maliyet ve kalite açısından küresel tedarik zinciri içerisine dahil edebilmek.
Yeni açılan YEKA ihalelerindeki şartnameleri nasıl buluyorsunuz?
YEKA 3’e baktığımızda, yeni modelde çok fazla bir değişiklik yok. Yerlilik oranı şartı öncekilerle aşağı yukarı aynı. Buradaki değişiklik sadece teminatlarda. Yani artık kamu otoritesi sektörde güçlü oyuncu istiyor. Yani geçmişteki gibi, isteyen ihaleye girsin, kazansın, ondan sonra yatırımı yapsın ya da yapamasın fark etmez, isterse başkasına devretsin yaklaşımı yok.
Siz nasıl karşılıyorsunuz yeni yaklaşımı?
Bu doğru bir şey. Projelerin bölünmesi, böyle büyük ve küçük projelere ayrlıması, bence çok mantıklı. Biz zaten YEKA 1 sürecinde de 1 GW’yi tek bir yatırımcıya vermenin çok mantıklı olmadığını, bunun sonradan finansman konusunda sıkıntı yaratacağını söylemiştik. Nitekim pratikte de bunu yaşadık gördük. O yüzden YEKA 3’ün ve YEKA 4’ün şartları bizim için gayet uygun.
Yatırım süreçleri ile ilgili başka ne tür önemli noktalar var?
Önemli olan şeylerden bir tanesi, projelerin hızlı şekilde hayata geçmesi. O nedenle yatırımcının izin süreçlerinde kamu tarafının çok büyük desteğine ihtiyacı var. Bize düşen görev de türbin tedariğini hızlı bir şekilde sağlamamız. Ve bizim orada bir sıkıntımız yok. Zaten hazıklıklarımızı yaptık ve ekipmanları çok hızlı bir şekilde sağlıyoruz.
Türkiye’nin yeni belirlediği yıllık 5000 MW’lik rüzgâr santrali kurma hedefi ne kadar gerçekçi?
Yıllık 5000 MW şu an çok iddialı. Geçmişte de böyle hedeflerimiz oldu. Dört yıl önce hedef yılda 3000 MW idi. Yalnız fiiliyata, gerçeğe baktığımızda en fazla kurduğumuz yıllardan birinde yaklaşık 1,5 GW kurduk. Yani pazar olarak baktığımızda imkanımız çok ama belirli nedenlerle, özellikle izin süreçleri ve finansman sorunları nedeniyle bunu hayata geçirmesi o kadar kolay olmuyor. Yine de bir yol haritasının olması, özellikle önümüzdeki 3-5 yıl için her yıl şunlar yapılacak diye bir planın bulunması, yatırımcı açısından, tedarikçi açısından çok önemli.
Sadece referans değil, elde bir plan olunca yatırımcı hiç değilse önündeki 3 yılı 5 yılı planlayabiliyor. Tedarikçi de, yani biz de bunu yapabiliyoruz. Bu bir taraftan güveni sağlar diğer taraftan da yabancı yatırımcıyı ülkemize çeker, bu çok önemli.
Bir de finansörleri ikna etme konusunda önemli herhalde…
Öyle tabii. Çünkü Türkiye çoğu zaman inişli çıkışlı bir pazar oldu. Artık pazar bitti, aktiviteler durdu dediğimizde her zaman yeni bir hamle yapıldı. Yalnız bu hamlelerin inişli çıkışlı değil de daha istikrarlı, daha planlı, daha sistematik olması, her açıdan çok çok daha yararlı pazar için.
Rüzgâr konusunda Türkiye’ye neler öneriyorsunuz?
Bence Türkiye tedarik zinciri konusuna çok çok ağırlık vermeli. Yerli ekipman üretimine sadece yerli pazar için bakmamak lazım. İşte YEKA için yerli komponent üretiyoruz ve burada belli bir hacim var. Artık bunu yaptıktan sonra işte yeni bir hacme ihtiyaç var. Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleri 2030 hedefleri bugün Avrupa’da 248 GW kurulu rüzgâr var, 2030 hedefi bunu 425 GW’a çıkarmak. Yani yıllık yaklaşık 33 GW yeni kurulum ihtiyacı doğuyor. Yıllık 33 GW çok gerçekçi değil. Yani yapmak isteseniz bile yapamazsınız.
Nedir yapılabilecek miktar?
Yaklaşık 20-22 GW seviyesinde yeni RES kurulumu yapılabilir durumda. Bugün Avrupa’daki pazar 14 GW. Yani yüzde 50’lik bir artış var. Türkiye Avrupa’nın hemen girişinde bir ülke olarak, pazardaki büyük artıştan bir pay almalı. Biz sadece burada türbin satalım, YEKA’ya girelim ve buradan bir şeyler koparalım derdinde değiliz. Türkiye’de 1.2 GW YEKA yapılacak, 2-3 tane tedarikçi rekabet edecek, herkes bir pay alacak. Ama burada 500-600 MW pay almamız bizi kurtaracak bir şey değil.
Nordex Group’un derdi ne peki, neyin peşindesiniz?
Tedarik zincirinin gelişmesi ve özellikle her yıl Avrupa’da her yıl 22 GW rüzgar santrali kurulurken burada kulecimiz, kanatçımız, aksamcımız, jeneratörcümüz, motorcumuz, servis şirketleri, vinç şirketleri, nakliyeciler buralardan bir pay alırsa, bunun bizim için çok çok daha fazla bir değeri var. Bir ekosistemi büyütmeye çalışıyoruz. Yoksa biz Nordex olarak Türkiye’ye 600 MW satmışız, 1 GW satmışız, yani bu pazar açısından tabii ki önemli bizim için. Yalnız bizim hedefimiz sadece bu değil. Hedefimiz sadece bu olsaydı zaten çok netti, gelip yatırım yapmazdık, dışarıdan getirirdik, bazı tedarikçiler gibi, pazar olduğunda satardık pazar olmadığında derdik ki tamam başka pazarlara odaklanalım derdik, bırakır giderdik. Bu kadar basit yani.
Ama siz Türkiye’ye güveniyorsunuz, öyle mi?
Tabii ki güveniyoruz. Yani biz Türkiye’ye 2007’de şirket kurduk. Nordex olarak 2007’den bu zamana kadar biz Türkiye’ye yatırım yaptık. Bugün 460-470 personelimiz var sadece Türkiye’ye çalışan. Ve biz Türkiye’ye Eğitim Merkezi kurduk. Almanya’dan Yunanistan’dan İtalya’dan, İsveç’ten buraya personel gönderiyoruz, burada eğitiyoruz. İzmir’deki eğitim merkezimizde tedarikçileri de eğitiyoruz. Ve bizim buradaki ekibimiz o kadar başarılı ki, biz buradaki ekibi Finlandiya’ya Hollanda’ya Almanya’ya Fransa’ya Belçika’ya Amerika’ya gönderiyoruz ve onlara destek veriyoruz.
Yani aslında nitelikli iş gücü de yetiştiriyorsunuz, öyle mi?
Tabii, iş gücü de yetiştiriyoruz. O yüzden, bu sadece yerli aksam var, YEKA yaptık, YEKA yapmadık konusu değil. Zaten tüm gelişmiş pazarlara baktığınızda, bunlar böyle gelişti. Ha devlet destek verdi mi, verdi. Almanya 30 yıldır destek verdi, yani sübvanse etti rüzgarı, kendi ayağında durabilmesi için. Danimarka 30 yıl sübvanse etti. Bizim bakış açımız, “10 yıldır sübvanse ediyoruz, artık pazar kendi ayağında durabilmeli” olmamalı. Pazar kendi ayağında durabilir, yalnız büyüyemeyebilir, uluslararasılaşamayabilir. Yatırımcılarımızın artık Türkiye pazarından dışarı çıkması, yani Balkanlara gitmesi, projeler geliştirmesi, oralara da rüzgâr parkları, yatırımlar yapması lazım. Bazı yatırımcılarımız bunu yapıyor. Yalnız çok daha fazla yapması lazım. Yani proje geliştirsin, proje inşa etsin. Çünkü o pazarlarda da imkanlar var. Ve böylece artık sadece Türkiye pazarına odaklanmayıp, operasyonel olsun, kurulum olsun, teknik olsun, finansal olsun, edindikleri tecrübeleri dışarıda da kullansınlar.
Enerji Günlüğü