Enerji Günlüğü - Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Önder, her başı sıkışan elektrik üreticisi santral grubuna bir şekilde fiyat alım garantisi verildiğine işaret ederek, elektrik piyasasının sadece “sözde serbest” olduğunu söyledi.
EMO Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Önder, Adana’da düzenlenen 11. Enerji Sempozyumu’nun açılışında yaptığı konuşmada, EMO’nun enerji sempozyumu düzenlemeye başladığı 1996 yılında Türkiye’de başkaca enerji sempozyumu düzenleyen kurumun neredeyse hiç bulunmadığını hatırlatarak “Bugün ise enerji alanında sempozyum, kongre gibi etkinliklerin onlarcası düzenleniyor. Ancak bu etkinliklerin her biri enerji alanı içinde birbirine rakip çeşitli kesimlerin güdümünde gerçekleştiriliyor. Ve söz konusu etkinlikler firmaların lobicilik faaliyetlerini yürüttükleri platformlar olarak işlev görüyor. TMMOB Enerji sempozyumlarının sadece amacına bakıldığında bile nasıl bir farklılığa sahip olduğu görülecektir” dedi.
Ekonomik sektörlerin ana girdisi olan enerjinin günlük hayatın da vazgeçilmez parçası olarak temel bir insan hakkı olduğu görüşünü dile getiren Önder, bundan hareketle enerjinin tüm halk için en akılcı ve bilimsel yöntemlerle planlanması, yönetilmesi ve denetlenmesini istediklerini vurguladı. Bu yaklaşımla enerjideki üretim, iletim ve dağıtım ayaklarını bir bütün olarak görüp enerji kaynaklarının ülkenin gerçek ihtiyaçlarından yola çıkarak verimli şekilde kullanılmasını esas aldıklarını anlatan Önder şöyle devam etti:
“Yani ne kömürcüyüz, ne nükleerciyiz, ne rüzgarcı, ne güneşçi, ne HES’çiyiz. Ne dağıtımcının karına ne üreticinin karına öncelik veriyoruz. Önceliğimiz halka ucuz, kesintisiz ve kaliteli enerji sunumunun sağlanması. İşte bu ana amaçla çelişildiği noktada TMMOB ve EMO’nun kafa karışıklığı yoktur. Ne dağıtıcıların karı için, ne nükleercilerin karanlık pazarlıkları için bu amaçtan vazgeçeriz. Ne de (Bunlar nasıl mühendis, bir enerji kaynağına karşı çıkıyorlar, teknolojiye karşı çıkan mühendis olur mu?) gibi bizim söylediklerimizi anlamayı bırakın, dinlemekten bile uzak sığ bakış açılarına teslim oluruz. Durduğumuz nokta açıktır: Teknoloji insanlığın yararı için geliştirilmeli ve insanlığın yararı için kullanılmalıdır.”
Enerji alanının yaklaşık 20 yıldır serbestleştirme politikaları kapsamında yönetilmeye çalışılmasının pek çok riski beraberinde getirdiği görüşünü dile getiren EMO Başkanı Hüseyin Önder şu görüşleri dile getirdi:
“Riskin temelinde ise plansız yatırım, bakımsız bırakılan iletim hatları, kar güdüsünün temel alındığı piyasanın yarattığı açmazlar yatıyor. Elektrik üretiminde önce çantacılar olarak tabir edilen lisans tüccarlığı başlamıştı. Her isteyene lisans verildiği, doğal ve kültürel ortamı yok sayan, can suyunu bile gözetmeyen, sonra da üretim yapamayan HES’lerin yapıldığı bir dönem yaşandı. Ardından lisans tüccarlığının yatırımlara dönüşmemesi endişesi baş gösterince, bu kez piyasanın aksaklığı karşısında kamunun devreye girmesine yönelik düzenlemeler yapıldı. Ne yazık ki kamu yararı noktasında değil, sermaye gruplarını beslemek üzere kamu gücü devreye sokuldu. Yani kamu elindeyken suç olarak görülen kamu kaynaklarının kullanımı, bu kez özel sermayeyi beslemek üzere ulufe gibi dağıtıldı.”
HANİ ALIM GARANTİSİ VERİLMEYECEKTİ?
Serbestleşme ile alım garantilerinin, Hazine garantilerinin ortadan kaldırılacağı, özel sektörün ucuz, kaliteli ve kesintisiz elektrik hizmetini sunacağı yatırımları yapacağı iddialarının tamamen unutulduğunu savunan Hüseyin Önder “İlk olarak nükleer santrallara ihalesiz yapılan uluslararası anlaşmalarla yüksek fiyatlar üzerinden alım garantisi verildi. Ardından kömür santrallarına yıllık alım ihaleleri düzenlenerek alım garantisi sağlandı. Şimdi de arz fazlası olduğu gerekçesiyle satış yapamayan santrallara kapasite mekanizmasıyla bir nevi alım garantisi sağlanmaya çalışılıyor” diye konuştu.
BATARIZ DEYİP ÇEKİLMEKLE TEHDİT EDİYORLAR
Kamunun elektrik alanında yatırım yapmaktan vazgeçtiği 2000’li yıllardaki arz açığı endişesinin 2010’larda arz fazlası sorununa dönüştüğüne dikkat çeken Hüseyin Önder şöyle devam etti:
“Arz fazlası oluştuğuna ilişkin saptamalarımıza iki yıl önce kamunun elindeki santralların eski oldukları ve tam kapasite çalışamadıkları dolayısıyla güvenilir kurulu güç oluşturmadığı yanıtını verenler, bugün rahatlıkla arz fazlası oluştuğunu söylüyor. Hatta arz fazlası ve piyasadaki düşük fiyatlar nedeniyle başta doğalgazdan elektrik üretenler olmak üzere batmakta olduklarını, piyasadan çekileceklerini, bu durumun gelecekte arz güvenliğini tehlikeye atacağını iddia ediyorlar. Bu iddialarıyla da kapasite alım mekanizmasını 2018’de devreye sokmak için yol alıyorlar. Bu arz fazlasını oluşturan enerji üreticilerinin piyasa dinamikleriyle verdikleri yatırım kararının sonuçlarına katlanmaları gerektiği düşüncesi anlaşılan bugün ortadan kalkmış durumda. Santrallara kapasitelerine göre, üretim yapıp satmasalar bile ödeme yapılmasını öngören bu mekanizma, yaklaşık iki yıldır elektrik fiyatlarının artırılması için baskı yapan doğalgaz santrallarınca gündeme getirilmişse de kömürcü tercihlerini açıktan uygulamaya koyan siyasal iktidar kömür santrallarını da bu kapsama almış görünüyor. Özetle, mucize olarak sunulan piyasanın kendi başına işlemediği, yine kamu üzerinden fonlanacağı açıktır.”
YENİLENEBİLİR DE TEKELCİLİĞE KURBAN EDİLİYOR
Üstelik nükleer, kömür ve doğalgaz için bir şekilde alım garantisi devreye sokulurken, yenilenebilir enerjiye verilen desteklerin son bulacağının açıklandığını ileri süren Hüseyin Önder “Yenilenebilirde gelinen noktada ise büyük ihalelerle tekelci bir anlayışa doğru yol alınıyor. Ki bu da yenilenebilir enerji kaynaklarından beklenen umutların piyasa tekelciliğiyle yok edileceğinin göstergesidir. Hızlıca serbestleştirme dönemindeki işleyişe göz atarken, bu sürecin Türkiye tarihinde görülmemiş sıkıntıları beraberinde getirdiğini de görmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
İLETİM ŞEBEKESİ ORTADA BIRAKILDI SİSTEM ÇÖKTÜ
Elektrik hizmetinin üretim ayağında gerçekleştirilen serbestleştirmenin ilk sonucu olarak özel sektör santrallarının devreye girmemesi nedeniyle 2006 yılında 13 ili kapsayan 6 saate varan büyük elektrik kesintisinin yaşandığını belirten EMO Başkanı Hüseyin Önder, buna çözüm olarak borsa sistemine geçildiğini ve böylece daha da büyük karanlığın altyapısının hazırlandığını söyledi. Elektrikte bir yanda doğalgazcılar, bir yanda kömürcüler, bir yanda yenilenebilircilerin birbirleriyle kapışmaya başladığını kaydeden EMO Başkanı Önder, “Bu savaşım içerisinde iktidar-yandaş sermaye işbirliğiyle şirketlerin taleplerinin karşılanmaya çalışıldığı günü birlik bir enerji politikası uygulanmıştır” diye konuştu. Dağıtım hizmetinin özelleştirilmesiyle enerjideki açmazın daha da büyüdüğünü öne süren Hüseyin Önder, dağıtımcıların kar savaşı içerisinde kamunun elinde kalan iletim sisteminin ikinci plana atıldığını vurguladı. “Sonuç tamamen hüsrandır” diyen Hüseyin Önder sözlerini “Üreticilerin fiyat kavgası; dağıtımcıların karı için ortada bırakılan iletim şebekesi; üretim, iletim ve dağıtımdaki plansız adımlar sonucunda 31 Mart 2015 tarihinde tüm ülke karanlığa gömülmüştür” şeklinde sürdürdü.
ELEKTRİK KRİZİNE DOĞALGAZ KRİZİ DE EKLENDİ
Doğalgaz dışalımı, depolaması ve iç pazarda tüketimine ilişkin planlamanın rafa kaldırılıp serbestleşmenin kutsandığı politikalar sonucunda elektrik hizmetindeki krize doğalgaz krizinin de eklendiğine dikkat çeken Hüseyin Önder şöyle devam etti:
“Geçen kış BOTAŞ, doğalgaz santrallarına verdiği doğalgazı keserken ülkenin sanayi bölgelerinin yer aldığı İstanbul, Kocaeli gibi illerimize elektrik verilemedi. Her kriz döneminde yaşandığı gibi borsada fiyatlar ani tırmanışa geçince elektrikte kilovat saat başına 2 TL’lere dayanan fahiş fiyatlar oluştu. Piyasa, doğası gereği kar temeline dayanıyor ve kamu yararına işlemekten uzak. 6 Ocak-1 Mart 2017 tarihleri arasında megavat saat başına 500 TL ile göstermelik bir tavan fiyat uygulaması getirilerek bu piyasaya müdahale edilmeye çalışıldı. Sonuçta olan oldu, sanayi kuruluşlarına elektrik verilememesi ülke ekonomisi için büyük kayıp yarattı.”
ZORLAMAYLA GAZ PİYASASI OLUŞTURMAK
Bu yıl da BOTAŞ’ın gaz santrallarına, ihtiyaç duydukları doğalgazın yalnızca yüzde 40’ını sağlayacağını bildirmesiyle geçen yıl Aralık ve Ocak aylarında yaşanan krizin ilk sinyalinin verilmiş olduğu görüşünü dile getiren Hüseyin Önder şöyle devam etti:
“EPDK tarafından BOTAŞ’ın yakıt kısıtı uyguladığı gaz santrallarının toptancılarla anlaşmaları için tanınan 11 günlük süre, sorunun çözülememesi üzerine 18 Aralık tarihine uzatıldı. Elektrik üretiminde kullanılan doğalgazın satış fiyatına da yüzde 8 zam yapılırken, bu fiyatın kademeli olarak artırılacağı açıklandı. Doğalgaz santralları BOTAŞ’tan belirlenen sınırın üzerinde alım yapmak zorunda kalırlarsa, daha da pahalıya gaz satılacak, sözde zorlamayla doğalgaz piyasası oluşturulmaya çalışılıyor.”
SOKAĞIN FATURASI DA VATANDAŞA YÜKLENDİ
Yaşanan gelişmelerden sanayicilerin ve hane halklarının payına “Pahalı elektrik ile karanlık arasında gidip gelen sarkacın her çarpışında, hatta çarpmaması için siyasi iktidarın yaptığı müdahaleler sonucunda aldıkları ağır darbeler”in düştüğü görüşünü dile getiren Hüseyin Önder sözlerine şöyle devam etti:
“Serbest salınımda olduğu iddia edilen bu sarkacın ilk çarptığı nokta; elektriğin kamu hizmeti olduğunun en görünür yüzü olan sokak aydınlatması. Dağıtım şirketlerinin sokak aydınlatma bedellerini belediyelerden tahsil etmekte zorlanmaları üzerine bu yük doğrudan Hazine’nin üzerine yıkıldı. Hemen yeri gelmişken belirtelim; serbestleştirmenin içinde denetimin d’si bile kurgulanmadığı için bu aydınlatma bedellerinin de Hazine’ye fahiş olarak faturalanmasına yol açıldı. Bunun üzerine aydınlatma yükümlülüğü Enerji Bakanlığı bütçesine alındı. Tabii başlangıçta geçici olarak kurgulanan aydınlatma bedellerinin kamu üzerine yıkılması yolu da kalıcılaştırıldı.”
Açtıkları davalar sonucunda Anayasa ve yasalar kapsamında elektrik hizmetlerinde denetimin kamunun asli işi olduğu, bunun piyasalaştırılamayacağının ortaya çıktığını hatırlatan EMO Başkanı Hüseyin Önder, “Bakanlık bünyesinde yetersiz de olsa dağıtım şirketlerine yönelik bir denetim birimi oluşturulması sağlandı. Son olarak aydınlatma bedelleri dağıtım şirketlerini fonlamanın yeni bir aracı haline getirildi. Ocak 2017’de diğer tarifeler aynı kalırken kamunun ödeme yükümlülüğünde olduğu genel aydınlatma tarifesine yüzde 21.3 zam yapıldı” dedi.
DAĞITICILARA VATANDAŞIN CEBİNDEN KAYNAK
EMO Başkanı Hüseyin Önder, özelleştirmelerin ardından, dağıtımdaki kayıp ve kaçağa ilişkin hedeflerin yükseltildiğini, bu yolla dağıtım şirketlerine elektrik faturaları üzerinden kaynak aktarımı sağlandığını anlattı. Kayıp ve kaçağın bir maliyet olarak görülebilmesi için, teknik olarak kayıp ve kaçağa ilişkin bir sınırlama koyulması gerektiğini vurgulayan Önder, “Bu yapılmadığına göre kayıp kaçağın bir maliyet unsuru olarak ele alınması da mümkün değil. Kayıp ve kaçak bedellerinin toplumda yarattığı infialin ardından önce faturalardaki kayıp ve kaçak bedeli görünmez kılındı, ardından tarifede (sadeleştirme) yaptıkları gerekçesiyle kayıp ve kaçak yükü tamamen gizlendi. Geçen yıl kayıp ve kaçağın faturalarla kullanıcılardan tahsil edilmesi için yasa düzenlemesi yapıldı, dava açılması ve açılan davalardan sonuç alınması da yasayla engellendi” diye konuştu.
TARİFELERDE KARARTMA İLE KAYIP KAÇAK GİZLENDİ
Ocak 2016’da elektrik tarifelerindeki “dağıtım hizmeti, iletim, kayıp ve kaçak ile sayaç okuma” kısımlarının dağıtım bedeli adı altında toplanarak kayıp kaçak oranlarına “karartma” uygulandığını savunan Hüseyin Önder “Bu gizleme operasyonuyla, elektrikteki maliyetlere ilişkin hesaplama yapılmasını engelleyecek şekilde bilgilerin kamuoyundan saklanması sağlandı. Bunda amaç, kalemler üzerinde yapılan oynamalarla kamudan şirketlere yapılan aktarımları görünmez kılmaktan başka bir şey değil” ifadelerini kullandı.
Mevcut hükümtin görevi boyunca verilerle oynama, karşılaştırmaları yok etmek üzere veri setlerine müdahalenin sıradan bir iş haline geldiğini öne süren Hüseyin Önder “Oysa ilerleme olabilmesi için önce nerede olduğumuzu bilmemiz, bunun için ölçüm yapmamız ve bu ölçümleri de fikir üretilebilmesi için kamuoyu ile paylaşmamız gerekmektedir. Mühendisliğin esası da “ölçüme” dayanmasıdır. Tüm dünya ‘büyük veri’yi (big data) tartışırken, biz verileri yok eden bir ülkede yaşamaya mahkum ediliyoruz” dedi.
Elektrik maliyetlerindeki düşüşlerin, indirim olarak fiyatlara asla yansıtılmadığını iddia eden EMO Başkanı Hüseyin Önder şöyle dedi:
“Mekanizmanın otomatik zam olarak işletildiğini görüyoruz. Seçim, Anayasa referandumları gibi elektrik fiyatlarını baskılamak istedikleri zamanlarda bile devlet bütçesine faturanın yıkılacağı uygulamalar yapılarak şirketler kollanmaya çalışıldı. Örneğin kayıp ve kaçağın hedefi doğrultusunda yıl yıl azalması gereken kayıp ve kaçak kaleminde yapılan indirim bu kez dağıtım bedeli içine giydirilerek yine halka fatura edildi. Örneğin şirketlerin dağıtım hizmetiyle ilgisi olmayan harcamaları faturalara yansıtmaları sağlandı. Örneğin kamunun toptan alım-satım şirketi TETAŞ fiyatları üzerinden şirketler fonlandı. Son olarak Ocak 2017’de TETAŞ’ın satış fiyatları ikiye ayrıldı. Kayıp ve kaçak enerji tüketimleri için yapacağı satışlara farklı fiyat, aydınlatma için yapacağı satışlara farklı fiyat uygulaması başlatıldı. Devlet bütçesinden karşılanan aydınlatma için TETAŞ’ın satış fiyatı Ocak 2017’de yüzde 29.4 zamlandırılmıştı. Kayıp ve kaçak tüketimini karşılamak üzere yapılan elektrik satışlarında TETAŞ’ın uyguladığı fiyatta 1 Temmuz’da indirime gidildi, faturalara yansıtılmadığı için olduğu gibi dağıtım şirketlerine bırakıldı.”
TETAŞ, PİYASAYI BESLEME MEKANİZMASI
TETAŞ’ın işleyişini “kamu kaynaklarının piyasayı beslemek için kullanılması hikayesi” olarak tanımlayan EMO Başkanı Hüseyin Önder “Kamunun büyük hidroelektrik santrallarından sağlanan ucuz üretim, pahalı özel sektör santrallarının elektrik fiyatlarını dengelemek için kullanılıyor” dedi. Yap İşlet Devret ve Yap İşlet santrallerini kapsayan bu işleyişe 2016-2017’de kömür santrallarinin de dahil edildiğini hatırlatan Önder, “Geçen yıl piyasa takas fiyatı ağırlıklı ortalaması 14.83 kuruş iken TETAŞ kömür santrallarından 2017 boyunca 18.5 kuruştan 18 milyar kilovat saat alım yapmak üzere ihale gerçekleştirdi” diye konuştu.
Hüseyin Önder, hükümetin elektrik şirketleri adına tahsildarlığa çıktığı iddiasını dile getirirken, , elektrik borçlusu çiftçilerin tarımsal destekleme parasına el koyularak bunların ilgili şirketlere aktarıldığını anlattı. Önder “Devlet hangi piyasa için böylesi bir kamu gücünü kullanmaktadır ve hangi yetkiye dayanarak kullanmaktadır? Kamunun değil, şirketlerin alacağı söz konusu. Kamu alacağında bile yargı süreci işletilirken, bu uygulamanın yasallığından, meşruluğundan söz edilebilir mi?” sözlerini sarf etti.
TRT PAYI SANAYİDE KALKTI, KONUTLARDA DEVAM EDİYOR
Elektrikten alınan TRT payının meşruluğunu tümüyle yitirdiğini öne süren Hüseyin Önder konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kamu yayıncılığı yapmadığı açık olan TRT için elektrik faturaları üzerinden kesintinin haklı bir gerekçesi yok. Burada da bir çifte standart işletildi, sanayiciler için TRT payı, üretim reform paketi olarak getirilen bir yasa düzenlemesiyle 1 Temmuz’dan itibaren kaldırıldı. Ama konutların faturalarından halen tahsil ediliyor. Özetleyecek olursak serbest işlediği iddia edilen piyasanın her dara düştüğü noktada kim daha çok bağırıyorsa o kesimi susturmak üzere kamu kaynakları kullanılarak bir parmak bal çalınıyor. Örgütlü bir kesimi oluşturmadığı için kamuoyunun sesi çıkmıyor, çıksa da havuz medyasının egemenliğinde duyurulmuyor. Tam tersine tarife ve kalem oyunlarıyla gerçekler gizleniyor. Yani piyasanın enerji oyununda öyle iddia edildiği gibi kazan-kazan-kazan yok.”
YAZ SAATİ HALKLA İNATLAŞMAKTIR
Yaz saati uygulamasının kalıcılaştırılmasına da değinen EMO Başkanı Hüseyin Önder, bu uygulamayı “hukukla ve halkla inatlaşmak” olarak nitelendirdi. Metodolojisi ve veri setleri tartışmalı, ne olduğu bile açıklanmayan bir rapora dayanılarak tasarruf yaz saatiyle tasarruf sağlandığının söylendiğini hatırlatan Önder, “Resmi enerji verileri, yaz saatinin kalıcılaştırıldığı dönemde; yüzde 6’lık bir tüketim artışı yaşandığını gösteriyor. Bu artışı ne sanayi üretimi, ne büyüme rakamları ne de iklimsel koşullar açıklayamıyor. İşte bu tüketim artışı arz fazlası olduğu dönemde piyasaya can suyu yapıldı. Kamu üzerinden yine şirketler fonlandı” diye konuştu.
YENİ YILDA ZAM GELİYOR
Yeni yılın ilk gününün, elektrik fiyatlarına yapılacak zamla karşılanacağını iddia eden Hüseyin Önder, bu iddiasının arka planını şu ifadelerle ortaya koydu: “Yeni yılı zamla karşılanacağını söylemek kehanet olmaz. İşte BOTAŞ’ın santrallara satacağı doğalgaza yaptığı yüzde 8’lik zam, dağıtım şirketlerinin kredi borçları ve kur nedeniyle mali krizde olmaları, yeni yılda başlatılması planlanan kapasite alım mekanizmasının faturalara zam olarak yansıması bekleniyor.”
Hükümetin açıkladığı Milli Enerji Stratejisi’ni de eleştiren EMO Başkanı Hüseyin Önder, konuya ilişkin görüşlerini şöyle dile getirdi: “Açıklanan metinden çıkan sonuç; alım garantili, yenilenebilir hedeflerinin sözde kaldığı, şirket çıkarlarını gözeten; adı serbest, kendisi yandaş bir piyasadır. Oysa enerji bir kamu hizmetidir ve kamu inisiyatifi esas olmalıdır. Ancak kamu idaresinin; şirketlerin değil, kamunun yararını gözetmesi gerektiği açık.”
Enerji Günlüğü - Adana