BU YAZININ TÜRKÇE VERSİYONUNU EN ALTTA OKUYABİLİRSİNİZ
Why yes for nuclear?
Let’s say at first the thing that we will say at last. Yes, for nuclear power plants in Turkey!
Let’s open it up. We may start with the safety principle as everyone curious about it.
In our previous article, we provided a short history of nuclear accidents and a brief on the current situation of the Project on Akkuyu Nuclear Power Plant which will be first nuclear power plant of Turkey.
Simply, Akkuyu does not face with the tsunami risks that Fukushima experienced. Earthquake resistance is on the highest level among the state of art power plants. Facilities have the qualification of resistance on the earthquake degreed as 8 and the qualification of deactivating itself for the earthquake degreed as 9…
Let’s inform you on the mathematical data in addition to the accidents, that we talked about on this and previous articles of ours, risks and legal consequences of them.
For example, it has to be known that, in thermal plants, using coal, 2 million tons; in thermal plants, using oil, 1 million tons; in nuclear plants 25 tons, of fuel is required for production of 1000 MWe energy.
In other words, electric energyproduced by 1 million tons of oil or 2 million tons of coal is almost the same as the one produced by just 25 tons via nuclear.
By considering the expenses for deriving such fuels and safety and life threatening risks on the mine shaft skinking, advantages of nuclear plants are clear and obvious.
What about the effects of nuclear energy production to the external dependence and the environment …
Turkey has a great external dependence for energy consumption. External dependence on oil and natural gas underlines the fact that we should start nuclear energy production.
Some can ask that if there is any external dependence on nuclear energy production. External dependence on oil and natural gas has obligated our country with the “take or pay” agreements for years. In other words, if you want or not, since you have signed the agreement as the state, you have to pay for years.
External dependence on nuclear is very different from the natural gas. Firstly, Turkey is giving high importance on training nuclear engineer. One of the obligations of agreement signed between Turkey and Akkuyu NGS is on the requirement of training Turkish students in Russia. Training Turkish students on nuclear studies in Russia is not the preference of the Russian company; it is a result of Turkey’s demand. Turkey’s insisting on it is a reflection of Ankara’s policy regarding increasing external dependence on nuclear energy.
Of course, the only problem is the external dependence on energy. There more reasons which indicate the fact that Akkuyu is a must. I want to mention some of them very briefly.
At first, let’s begin with energy need of Turkey which is increasing and expected to be increasing. Turkey has a progressive economy, a large population and growing industrial plants. Total energy need of our country increases about 7-8% per year. When the need is clear, there is no production substructure that reponse such need, yet.
Even if the existing production plants seem as enough for satisfaction the need, a significant part of them are the plants which are based on unfruitful, old technology. Besides, as mentioned above, the electricity need of the country will increase every passing day.
There is no substantial gain as result of TPAO’s studies on oil exploration in the Black Sea. The renewable energy resources are not in the capacity in order to solve our current energy problem. It is obvious that even if the our country’s geographical conditions are suitable for wind, solar, hydro and geothermal energy production, production arisen of such powers will not completely solve the external dependence, but will only contribute to the diversity of the power sources.
At this point, electric energy of highest amounts can be derived with nuclear energy, which is completed technology and whose development phase is finalized, by a nuclear power plant. An important part of our country’s energy need can be generated nuclear power plant(s) to be established.
Secondly, damage of nuclear to the environment, as a method of electric production, is very less. Nuclear energy production causes very less carbon dioxide emission in comparison with the technologies producing electricity by using oil, coal or natural gas. Nuclear energy production does not cause SO2 and NOx emission and waste ashes occurrence.
Thirdly, with respect to the global warming fact, nuclear energy seems as an effective solution by many authorities.Since nuclear power plants’ greenhouse gas emission is less, their accelerator effects on global warming is lower.
And just last few notes…
Some leaders of green movement, such as Patrick Moore, Bruna Comby and James Lovelock, remarks nuclear energy as an energy production method that can save the world from the global warming and pollution.
If the reactors are settled properly, the toxic wastes are annihilated and the plants are operated under controls, there is almost no harm of nuclear energy to the environment.
TÜRKÇE VERSİYONU
NÜKLEERE NEDEN EVET?
Son söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim. Türkiye`de nükleer santrale evet!
Şimdi bunu biraz açalım. Önce herkesin merak ettiği güvenlik ilkesinden başlayalım.
Geçen yazımızda nükleer kazaların kısa tarihine değinmiş, Türkiye`nin ilk nükleer santrali olacak Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi`nin durumuna da kısaca yer vermiştik.
Özetle, Akkuyu, Fukuşima gibi tsunami riskiyle karşı karşıya değil. Depreme dayanıklılık ise bugüne kadar geliştirilmiş nükleer santraller arasında en yüksek seviyede. Tesisler 8 şiddetinde depreme dayanıklı, 9 şiddetindeki depremde ise güvenli bir şekilde kendi kendini devre dışı bırakabilecek nitelikte...
Yukarıda ve önceki makalelerimizde bahsi geçen kazalar, riskler ve bunların hukuki sonuçlarına ek olarak değinmekte yarar gördüğümüz matematiksel bir de bilgi verelim.
Örneğin 1000 MWe enerji üretimi için termik kömür santrallerinde 2 milyon ton, termik petrol santrallerinde 1 milyon ton, nükleer santrallerde ise 25 ton yakıt gerektiği bilinmeli.
Yani milyon ton petrol veya 2 milyon ton kömür ile 25 ton nükleerden üretilen elektrik enerjisi hemen hemen aynı.
Bu yakıtların elde edilme masrafları ve madeni kazıların ne kadar yüksek can güvenliği riski oluşturduğunu göz önünde bulundurursak nükleer santrallerin avantajı açık ve net bir şekilde ortadadır.
Nükleer enerji üretiminin dışa bağımlılığa ve çevreye etkilerine gelirsek...
Türkiye’nin enerji ihtiyacında ciddi bir dışa bağımlılık var. Petrol ve doğalgazdaki dış bağımlılık nükleer enerji üretimine geçmemizin gerektiğini ortaya koyuyor.
Şimdi dışa bağımlılıksa bu nükleerde de yok mu diye bir soru akla gelebilir. Petrol ve doğalgazdaki dışa bağımlılık “al ya da öde” sözleşmeleri ile uzun yıllar ülkemizi yükümlülük altına sokmakta. Yani ister al ister alma, sözleşmeyi imzaladığın anda ülke yıllarca onun parasının ödenmesi yükümlülüğü altına giriyor.
Nükleerdeki dışa bağımlılık ise doğalgazdakinden çok daha farklı. Öncelikle Türkiye yerli nükleer mühendis yetiştirmeye büyük önem veriyor. Akkuyu NGS firmasının Türkiye ile imzaladığı anlaşmadaki yükümlülüklerden biri de Türk öğrencileri Rusya’ya götürerek onları bu alanda yetiştirip yeterli seviyeye getirme mecburiyeti. Türkiye’den Rusya’ya nükleer eğitim için öğrenci götürülmesi Rus firmanın tercihi değil, Türkiye’nin talebinin bir sonucudur. Türkiye’nin bu yöndeki ısrarı, Ankara’nın nükleer enerji alanındaki dışa bağımlılığı azaltma politikasının bir yansımasıdır.
Elbette Türkiye için tek sorun enerjideki dış bağımlılık değil. Akkuyu’nun artık bir zorunluluk olduğunu gösteren başka birçok neden de var. Bunlardan birkaçına özetle değinmek istiyorum.
Öncelikle, Türkiye`nin artan ve daha da artması beklenen enerji ihtiyacını ele alalım. Türkiye, gelişen bir ekonomiye, büyük bir nüfusa ve sayısı hızla artan sanayi tesislerine sahip. Ülkenin toplam enerji ihtiyacı her yıl ortalama yüzde 7-8 civarında artıyor. İhtiyaç ortadayken, buna cevap verecek üretim altyapısı henüz yok.
Eldeki elektrik üretim tesisleri mevcut ihtiyacı karşılamaya yeterli görünse de, bunların önemli kısmı eski teknolojiye dayalı verimsiz santrallerden oluşuyor. Kaldı ki yukarıda da değindiğimiz gibi, ülkenin elektrik ihtiyacı her geçen gün daha da artacak.
TPAO`nun Karadeniz`deki petrol arama çalışmalarından da elde edilmiş somut bir kazanımımız bulunmuyor. Yenilenebilir enerji kaynakları ise şu an için enerji sorunumuzu tamamen çözecek kapasitede değil. Gerçekten de ülkenin coğrafi şartları rüzgâr, güneş, hidro ve jeotermal enerji üretimine uygun olsa da, bu kaynaklardan yapılan üretim dışa bağımlılığı tamamen çözmeyecek, sadece enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesinde önemli katkı sağlayabilecek.
Bu noktada, hazır bir teknoloji olan ve geliştirilme aşaması tamamlanmış nükleer enerjiyle bir nükleer santralden yüksek rakamlarda elektrik enerjisi elde edilebilecek. Ülkemizin enerji ihtiyacının önemli bir bölümü kurulacak nükleer santral ya da santrallerden sağlanabilecek.
İkinci olarak bir elektrik üretme yöntemi olarak nükleerin çevreye zararı çok az. Nükleer enerji üretimi kömür, doğal gaz veya petrol kullanarak elektrik üreten teknolojilere göre çok daha düşük miktarda karbondioksit salınımına neden oluyor. Nükleer enerji üretimi, SO2 ve NOx emisyonuna ve atık kül üretimine yol açmıyor.
Üçüncü olarak da küresel ısınma gerçeğine karşı nükleer enerji birçok otorite tarafından etkili bir çözüm olarak görülüyor. Nükleer enerji santrallerinin sera gazı emisyonları daha az olduğundan küresel ısınmayı hızlandırıcı etkileri daha düşük.
Ve son birkaç not daha…
Patrick Moore, Bruna Comby ve James Lovelock gibi yeşil hareketin bazı öncüleri nükleer enerjiyi dünyayı küresel ısınmadan ve kirlenmeden kurtarabilecek bir enerji üretim metodu olarak gösteriyor.
Reaktörler düzgün kurulduğu, toksik atıklar düzenli bir şekilde imha edildiği ve kontrolleri yapılarak işletildiği takdirde nükleer enerji santrallerinin çevreye neredeyse hiç bir zararı yok.