18 Ağustos Salı sabah saatlerinde Mali’nin başkenti Bamako’nun 15 kilometre kuzeybatısındaki Kati askeri üssüne giren pick-uplar ve askerlerin silahlarını ateşlemesiyle başlayan hareketlilik kısa bir süre içerisinde uluslararası gündeme oturdu.
Almanya’nın Sesi DW (Deutsche Welle) ve Katar merkezli Al Jazeera, Finans Bakanı ve önde gelen bazı siyasi ve askeri liderlerin darbe girişimcileri tarafından tutuklandığı iddialarına yer verdi.
Malijet ve Jeune Afrique gibi Afrika merkezli haber organları Başkan İbrahim Boubacar Keita, oğlu Karim Kaite ve Başbakan Boubou Cisse’nin başkanın Sebenikoro’daki konutunda tutuklandığı haberlerini servis etti.
19 Ağustos’ta ise İbrahim Boubakar Keita’nın başkanlık görevinden istifa ettiğini söylediği bir video yayınlandı. Yine aynı saatlerde “Halkın Kurtuluşu İçin Ulusal Komite” Sözcüsü Albay İsmael Wague’in okuduğu bildirinin yayınladığı videoda ise askeri yönetimin, ülkede barış ve istikrar ortamının sağlanması için el koyduğu yönetimi sivil bir iktidara devretmeyi hedeflediği belirtiliyordu.
Mali’deki, ucu askeri darbeye uzanan siyasi hoşnutsuzluk, Mart ayındaki parlamento seçimleri sonrasında patlak vermişti. İmam Mahmoud Dicko liderliğindeki June 5 Movement (M5-RFP) adlı muhalifler koalisyonunun öncülüğünde başlayan protestolarda Mali halkı Başkan Keita’nın istifasını talep ediyordu. Başkan Keita yüzbinlerce kişilik bu protestolara karşı geri adım atmamış ancak Mart ayından Temmuz sonuna kadar da bir hükümet kurmayı başaramamıştı.
Başkan Keita’nın, ülkedeki krizi sonlandırmak için Temmuz ayı sonlarındaki yeni bir kabine oluşturma girişimi de sonuçsuz kaldı. Fransa ile yakın ilişkileri bulunan Keita yönetimine karşı hoşnutsuzluk giderek artarken, Mali halkı yönetim değişikliği için taleplerini ısrarla dile getirmeye devam etti.
İşte böyle bir atmosfer Kati’deki albayların Keita iktidarını devirip yönetimi devralarak halkın taleplerini yerine getireceğini vaat etmesi için oldukça elverişliydi.
Peki Mali’deki bu darbe girişiminin arkasında kimler vardı? Bazı haber ajanlarının haberlerinde ve sosyal medyada konuyla ilgili çeşitli senaryolar ortaya atılıyor. Bu iddiaların arasında en çok vurgulananlardan birisi, Fransa destekli Keita yönetimine karşı Rusya destekli albayların darbe girişiminde bulunduğu... Bu iddiaların dayandığı gerekçelerden biri, darbeci liderler arasında yer alan Malick Diaw’in kısa bir süre önce Rusya’da katıldığı bir eğitiminden geri dönmüş olmasıydı. Ayrıca darbe girişimi öncesindeki protestolarda bazı grupların “Mali’nin umudu Rusya, Çare Putin” yazılı dövizler taşıdığı da görülmüştü.
Şekil 1 Kaynak: AL Jazeera ( Reuters'dan Rey Bhyre'nin çektiği fotoğraf)
Daha ilginç bir iddia ise darbe girişimcilerinin Türkiye tarafından desteklendiği yönündedir. Bilhassa sosyal medyada aşırı milliyetçilik vurgusuyla dile getirilen bu iddia gerçeklikten son derece uzak olsa da bazı sosyal medya kullanıcılarının Mali’deki Kara Kurtlar adlı gençlik oluşumuyla Türkiye’deki ülkücüler arasında bir bağ kurmaya çalıştığı da bir vakıa. Türkiye’deki ‘Bozkurtlar’ ile Mali’deki ‘Kara Kurtlar’ arasında iddia edildiği gibi bir ilişkinin varlığı iddiaları oldukça temelsiz görünüyor. Türkiye son yıllarda Afrika ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye ağırlık verse de, iki ülke arasında Mali’de Türkiye yanlısı bir grubun oluşacağı seviyede bir diyalog en azından şu an itibariyle mevcut değil. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti’nin, bölgedeki ilişkileri ne kadar gelişirse gelişsin, bu ülkelerde demokrasiyle bağdaşmayacak girişimleri açık bir şekilde desteklemeyeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Peki darbe girişimi nelere yol açar, dengeleri nasıl etkiler? Şahsi kanaatim, bu olaylardan sonra Mali’de Fransa’nın elinin güçlenebileceği yönünde. Her ne kadar Mali’deki darbenin Champ Elysees yanlısı bir yönetime yapıldığı söylense de, geçtiğimiz yedi yılda başarısız kabul edilen bir başkanlık rejimi ile ismi anılan Fransa’nın, içine düştüğü bu durumdan kurtulmak için ülkede bir yönetim değişikliğini istemesi muhtemeldir.
Bu değişiklik yaratılırken demokrasi ile bağdaşmayan bir yöntem olarak askeri darbenin ise bölgesel rekabete girdiği Rusya gibi aktörler tarafından desteklendiği algısının yaratılması yine Paris yönetiminin lehine olacaktır. Nitekim Rusya’nın 2000’li yılların başından bu yana süregelen büyüyen ekonomisi ve imkanları dahilinde Afrika’da artan askeri varlığı, ABD ile Fransa gibi Avrupalı eski kolonyal güçler tarafından endişeyle karşılanıyor.
ABD’de 2018 sonlarında Ulusal Güvenlik Danışmanı olan John Bolton, Afrika’ya yönelik yeni Amerikan stratejisinin Rusya ve Çin’e karşı buradaki mevcudiyeti arttırmak olduğunu açıklamıştı. Ancak bir süre sonra Trump yönetiminden gelen, Afrika’daki Amerikan askeri unsurlarının azaltılacağı açıklaması üzerine Savunma Sekreteri Mark T. Esper buradan çekilmenin Rusya ve Çin’in işine geleceğini vurgulamıştı. Fransız Savunma Bakanı Florence Parly de Mark T. Esper ile gerçekleştirdiği toplantıda, kıtadaki 4500 kişilik Fransız Askeri Birliği’ne Amerikan desteğinin devamı için Pentagon’un ikna edilmesi gerektiğini vurgulamıştı.
Ayrıca Fransa, Orta Afrika Cumhuriyetinde artan Rus askeri varlığına karşı BM Güvenlik Konseyi’ne bir öneri taslağı hazırlamıştı. Bu taslakta ülkedeki BM Barışı koruma misyonu arttırılması gerektiği üzerinde durulurken Rusya, Fransa’nın bu girişiminden endişe ettiğini gizlemedi. Neticede tasarının onaylanmasında Rusya ve Çin çekimser kalarak Fransa’nın bu hamlesini sonuçsuz bırakmışlardı.
Fransa eski sömürgesi Mali üzerindeki etkinliğini kaybetmemek için 2012’den beri Serval Operasyonu ve Barkhane Operasyonu gibi askeri girişimlerle burada varlık gösteriyor. Ancak bu askeri girişimler ülkedeki ve çevresindeki istikrarsızlığı bertaraf etmede yetersiz kaldığı gibi hali hazırdaki radikalizm ve terörizm temelli sorunları daha da çetrefilli bir hale soktu.
Askeri alanda bu gelişmeler yaşanırken bazı Batı ve Afrika ülkelerinin Fransız Milli Bankası’na bağlı CFA Frank Bölgesinden ayrılma ve Eko para birimini devreye sokma niyetleri de Paris Hükümetini tedirgin etti. Bu ülkelerde EKO’nun tedavüle girmesiyle Fransız Milli Bankası’nın 2012’den bu yana yüzde 50 seviyesinde tutmaya devam ettiği döviz kaynakları serbest kalacak. Fransa, Afrika Para Birliği idaresine bir temsilci gönderemeyecek. Bu nedenlerle Fransa yerli halk üzerinde oluşan Fransa yanlısı yönetimlerin başarısızlığı algısını ortadan kaldırıp, diğer rakiplerinin yolunu kesecek stratejiler üzerinde duruyor.
Bu stratejiler, başta Doğu Akdeniz ve Libya’daki Fransız çıkarlarıyla doğrudan bağlantılı olmak yanında bölgede bolca bulunan uranyum kaynaklarıyla da ilişkilendirilebilir. Keza bu hususlar Serval ve Barkhane operasyonlarının başlatılmasında da etkili olmuştu.
#Mali ve çevresindeki #Cezayir #Nijer #Fas #Gine #Moritanya gibi ülkelerde önemli miktarda uranyum rezervleri bulunduğu biliniyor.
Fransa, enerji ihtiyacının ciddi bir kısmını karşıladığı nükleer santrallerin ana girdisi olan uranyumun önemli bir kısmını Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti ve #Gabon’dan ithal ediyor. #Mali, bu uranyum kaynaklarının tedariki açısından çok önemli bir konumda. Bu nedenle Paris, bu ülkedeki etkisini kaybetmek istemiyor. Diğer yandan son yıllarda Rusya’nın da bilhassa Orta Afrika Cumhuriyeti, #Nijerya gibi ülkelerle uranyum kaynaklarıyla ilgili kurduğu temaslar Fransa’nın çıkarlarını zedeleyebilir.