Elektrik talebindeki hızlı artış tahminlerini dikkate alan enerji oyuncuları, yatırımlarına hız verdi. Yani devlet, nükleer santral gibi çok spesifik alanlar dışında enerji yatırımlarını neredeyse tamamen özel sektöre bırakmış durumda.
Elektrik dağıtımının da bu yıl sonuna kadar tümüyle özel sektöre devredilmesi hedefleniyor.
Bu arada, elektrik yatırımlarını sadece büyük ölçekli firmaların işi olmaktan çıkaran bir adım daha atıldı. Bunun adı, lisanssız elektrik üretimi.
Söz konusu modelle, özellikle faaliyet alanı gereği enerji kullanımı ciddi boyutlardaki küçük ve orta ölçekli firmaların hem kendi elektriğini üretmelerinin hem de ihtiyaç fazlası üretimlerini satmalarının yolu açıldı.
Ancak lisanssız elektrik üretimi imkanından yararlanmak için bir kurulu kapasite sınırı var. O da şu anda 500 kW. Bu rakamın önümüzdeki dönemde 1000 kW`ya yani 1 megawatt`a (MW) çıkarılması bekleniyor.
Lisanssız elektrik üretiminde en yaygın ilgi gören enerji kaynakları güneş, rüzgar, su ve jeotermal olarak sıralanabilir. Peki lisanssız elektrik üretimi yapmak isteyen işletmeler ne yapmalı? Uygulamanın adından da anlaşılacağı gibi, üretim yapmak isteyenler lisanslama mercii konumundaki Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ile muhatap olmuyor. Ancak, üretim yapmak istedikleri bölgedeki elektrik dağıtım şirketiyle oturup konuşmaları, onu ikna etmeleri şart.
Çünkü üretilecek elektriğin, mevcut elektrik dağıtım şebekesine bir şekilde bağlanması gerekiyor. Öyle her istenilen yerden bağlantı yapılamıyor.
Dağıtım şirketleri, belirli şartlar dahilinde bu bağlantı iznini vermeyebilir. Kanunda dağıtım şirketlerinin şart öne sürmeksizin başvuruları kabul edeceği yazsa da, teknik gerekçelerle reddetme hakkına sahiptir. Peki mevzuatta "bağlantı görüşü" olarak ifade edilen bu uygulamanın nedeni ne?
Bir kere dağıtım şirketi, kontrol ettiği şebekenin güvenilirliğini, enerji kalitesinin sürekliliğini sağlamak zorunda. Lisanssız üretimin bağlanmak istendiği noktadaki trafolar ve hatlar, şebekeye buradan verilecek ek yükü kaldırabilecek kapasiteye sahip olmalı.
Örneğin, sektörün jargonuyla “rüzgâr” darbeli bir yük. Yani sert iniş-çıkışlar gösterebilen bir güçten söz ediyoruz. Bağlanacağı şebekenin, buradan gelecek yükü, zirve noktasındayken bile karşılayacak kapasitede olması bu yüzden önemli.
Anlattığımız nedenlerden ötürü lisanssız elektrik üretmek isteyenlerin, projelerini hazırlarken dağıtım şirketleriyle dirsek teması halinde çalışmalarını öneriyoruz. İşin dağıtım şirketleriyle ilgili kısmı özetle böyle.
Şimdi gelelim verimli ve kârlı bir lisanssız üretim tesisi kurabilmek için dikkat edilmesi gerekenlere...
Bir kere, üretim tesisinizin, mevcut elektrik dağıtım şebekesine, trafo merkezlerine, daha doğrusu bağlanma noktasına yakın olması gerekiyor.
Aksi takdirde, kuracağınız tesisin üç katı kadar da enerji nakil hattı tesis etmek zorunda kalırsınız ki bu durum, işi kârlı olmaktan çıkarır.
Üstelik burada karşınıza çıkacak ek maliyet, sadece iletim hattı kurmanın maliyetinden ibaret değil. Hat ne kadar uzun ise hat kayıpları da o kadar yüksek olacaktır. Yani tesisinizden çıkan elektriğin maliyeti, bağlantı noktasına ulaşana kadar yükselecektir.
İşin özü, lisanssız elektrik üretmek istiyorsanız önce bu üretimi nasıl enterkonnekte şebekeye aktarabileceğinizi düşünmelisiniz. "Falan yerdeki arazim iyi rüzgar alıyor, oraya birkaç rüzgâr türbini dikeyim de hem kendi elektiğimi üreteyim hem de fazlasını satayım" diyemezsiniz.
Bunları moral bozmak, heves kırmak için yazmıyorum. Tam tersine...
Bu tür projeleri gönülden destekliyorum.
Ama ileride başarısız olup da hayalleriniz yıkılacağına, gerekirse bugünden hevesiniz kırılsa daha iyi değil mi? Kolay gelsin...