Kuşak Yol Girişimi ya da Çin usûlü emperyalizm (4)

Birol OĞUZ

Çin’in muhteşem projesi Kuşak Yol Girişimi (KYG) üzerine bugüne kadar üç yazı kaleme aldık, Enerji Günlüğü’nde yayınlandı.

Dünya ticaretine geliştirici anlamda etkileri, çok sayıda az gelişmiş ülkeye faydalı dokunuşları gibi olumlu yönlerinin dışında, bu girişim özellikle Afrika kıtasındaki paydaşlar ve düşük gelirli ülkeler için tam bir emperyal müdahale vurgusunu yapmaya çalıştık. Bu projeye 2000’lerin Marshall Planı diyenler de az değil ayrıca.

Bu arada, Afrika kıtasında ABD/Fransa ile Rusya/Çin mücadelelerinin nasıl alevlendiği, son dönemdeki iki ayrı darbe ile iyice açığa çıkmış durumda. Emperyaller tepişiyor, emperyallenenler ise maalesef ezilmeye devam ediyor.

Gelelim KYG’nin ülkemizi ilgilendiren taraflarını didiklemeye...

Daha önce de belirtmiştik, Türkiye Kuşak Yol Girişimi KYG’nin Orta Koridor ayağında yer alıyor. Türkiye’nin konumuna bakınca, projenin bütünü açısından oldukça da önemli bir kısımdan söz ettiğimizin altını çizelim. Çünkü bu koridor sayesinde Çin’den Avrupa’ya ulaşım mesafesinin kısalması ve sürenin15 gün civarına indirilmesi hedefleniyor ki bu önemli bir maliyet avantajı sağlıyor.

TÜRK DIŞİŞLERİ’NİN OLUMLU YAKLAŞIMI

T.C. Dışişleri Bakanlığı sitesinde, girişim ile ilgili oldukça olumlu görüşler yer alıyor. Bu değerlendirmelerin, projelerle ilgili kısmını olduğu gibi alıntılamakta fayda var:

“…ülkemizi Orta Asya üzerinden Çin’e bağlayan Orta Koridor bağlamında, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan Marmaray, 26 Ağustos 2016 tarihinde açılışı yapılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 20 Aralık 2016 tarihinde hizmete giren Avrasya Tüp Geçit’i ve 29 Ekim 2018 tarihinde açılışı yapılan İstanbul Havalimanı, tamamlanmış projeler arasında olup, Çanakkale Boğazı Köprüsü (açıldı ama sitede bu şekilde yer alıyor), Üç Katlı Tüp Geçit Projesi, Filyos (Zonguldak), Çandarlı (İzmir) ve Mersin Limanları inşası ve yine Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayacak olan ‘Edirne - Kars Hızlı Tren ve Bağlantıları Demiryolu Projesi’ne yönelik çalışmalar ise halen sürdürülmektedir.”

Görüldüğü gibi bizim prestij projelerimizin hemen hepsi aynı zamanda KYG’ye hizmet ediyor. İşin ilginci, Türkiye’nin Orta Koridor Projesi, Çin’in KYG’sini ilk kez açıkladığı 2013 yılından önceye dayanıyor.

Evet, Türkiye 1990’lardan itibaren projelendirdiği, Türk dünyası ile birlikte tarihi İpek Yolunu tekrardan oluşturma girişimleri kapsamında kendi Orta Koridor projesini başlatmıştı. Bu çerçevede önce Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesinde, sonrasında Kars-Edirne Tren Yolu projelerinde Çin ile iş birliğine başlamıştı.

BENZERLİKLER FARKLILIKLAR: KYG VE HGOK

Aslında Türkiye’nin Orta Koridoru ile KYG kapsamındaki Orta Koridor farklı güzergahlar. 2015 yılında Çin ile imzalanan mutabakat ile Türkiye KYG’ye resmi olarak dahil olurken, Çin tarafı Ankara’nın taleplerine olumlu yaklaşmış, Türkiye’nin Hazar Geçişli Orta Koridor (HGOK) projesine, diğerini de bozmayacak şekilde olumlu yaklaşmıştı.

Hatta imzalanan mutabakatın ismi, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İpek Yolu Ekonomik Kuşağı ve 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu ile Orta Koridor Girişiminin Uyumlaştırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” olarak belirtilmişti. Yani iki farklı projeyi birlikte çalıştırmak üzere anlaşmıştı Çin ve Türkiye tarafı.

Peki bu projelerin birbirleriyle örtüşmeyen başka yönleri yok mu? Var elbette ve bu çerçevede aradaki en temel fark Hazar geçişi.

Türkiye, kendi projesinde İran’ı, doğal olarak hiç düşünmezken, Çin’de aslında ulaşım açısından bir avantaj görmediği Hazar’ı tamamen konu dışında tutmuştu. İran, Çin’in Kuşak Yol Girişimi projesinin hem kara, hem denizyolu ayağında yer alıyor, önemli bir güzergah oluşturuyordu.

ORTA ASYA’YA ULAŞMA MESELESİ

Aslında iki tercih de temelde siyasi öncelikleri kapsıyordu.

İran, Çin için siyasi olarak, iş birliği içinde bulunduğu stratejik ortaktı. Dolayısıyla, kendi Orta Koridor planlarında herhangi bir değişikliğe gitmezken, sadece Türkiye’nin taleplerine de olumlu yaklaştı, o kadar...

Türkiye’nin Hazar Geçişli Orta Koridor (HGOK) projesi ticari olduğu kadar siyasi de bir proje.

Orta Asya bağlantısı her iki projede de hemen hemen aynı şekilde yer almakla birlikte, İran’ı geçiş güzergâhı olmaktan çıkarmak Türkiye için oldukça büyük öneme sahipti.

SSCB’nin dağılmasından itibaren Orta Asya’ya ulaşım konusunda İran’la her zaman sorunlar yaşanmış, hep sıkıntı çıkmıştır. İran maliyet artırıcı bir unsur olmakla birlikte, Orta Asya ülkelerini de kendi lehine kullanmaya çalışıyor, ilgili ülke başkentlerini zorluyordu.

Türkmen doğal gazı bunun bariz örneklerindendir. Türkmenistan, başka çıkışı olmadığı için çok uzun yıllar doğal gazını Rusya ve İran’a çok ucuz fiyatlara satmak zorunda kalmıştır.

Siyasi olarak Türkiye kendi tarafından haklı olmakla birlikte, ticari olarak HGOK pek o kadar da kârlı ve kolay değil.

Orta Asya ayağında, Çin’den Hazar’a gelen trenler/tırlar Türkmenistan veya Kazakistan limanlarını kullanacak ki, her ikisinin de ciddi anlamda geliştirilmesi gerekiyor, karşı tarafta Bakü’ye ulaşacak. Bakü limanının da yine ciddi bir yatırım istediği açık.

Sonrası, önce Bakü-Tiflis-Kars demiryolu, oradan Kars-Edirne hızlı tren projesi sonrasında ver elini Avrupa.

KYG VE HAZAR GEÇİŞİNİN DURUMU

Bu projelerin çoğu zaten başlatılmış, bölge ülkeleri KYG olmasa da bu çalışmaları yürütüyor, bazıları tamamlandı bile.

Ancak Hazar’ın çok zor bir deniz oluşu, dalgalı, fırtınalı yapısı, liman kapasitelerinin dışında trafik açısından da Çin’in KYG’nin arzu ettiği kapasiteye hiçbir zaman ulaşılamayacağını gayet açık gösteriyor.

Siyasi olarak, Hazar’ın iki büyük paydaşı Rusya ve İran’ın, kendi geçiş güzergahlarını sekteye uğratacak bu projeye doğal olarak çok sıcak bakmayacakları, arada sorunlar çıkaracakları da öngörülebilir bir problem kaynağı.

Özet olarak; Çin kendi girişimine zarar vermeyecek, siyaseten yeni sorunlar oluşturmayacak şekilde her iki koridoru da kabullenmiş durumda. Türkiye’nin de İran üzerinden gelen ticareti geri çevirecek hali yok. Hangisinin daha faal, aktif olacağını zaman gösterecek ancak, Türkiye açısından HGOK, Orta Asya enerji kaynaklarının Türkiye ve Avrupa’ya ulaştırılması açısından da ayrıca çok büyük önem taşıyor olmakla birlikte, KYG için tek başına yeterli değil ve olamayacaktır da.

KYG’DEN TÜRKİYE’YE DÜŞEN PAY

Ülkemizin KYG’ye, kendi çıkarları ve amaçları ile de örtüşen stratejik hedefleri doğrultusunda katılımı çok olumlu başlamış olmakla birlikte sonrasında aynı şekilde gelişmiyor.

Aradan geçen yıllar içinde Türkiye, KYG yatırımlarından sadece 4 milyar ABD doları pay alabiliyor.

Uzun yıllar görüşülen, masa başında pazarlığı yürütülen birçok projede Çin tarafı beklentileri karşılanmadığı için masadan kalkıyor.

Çin’in doğrudan yapabildiği liman yatırımı İstanbul Kumport Limanı’na yüzde 65 ortaklık ki, burada yaşadıkları bürokratik sıkıntıların Çin’in planladıkları diğer yatırımlardan uzak durmalarına da sebep olduğu değerlendiriliyor.

GERÇEKLEŞEMEYEN ÇİN YATIRIMLARI

Çin’in Çandarlı ve Mersin limanlarına da doğrudan yatırım yapacağı, ayrıca yenilenebilir enerji kaynakları konusunda büyük yatırımlar planladığı değerlendiriliyordu ancak bunların hiçbiri gerçekleşmedi.

Bunun yerine birkaç termik santral yatırımı gerçekleşiyor ki bunların daha kısa dönemli projeler olduğu değerlendiriliyor.

Çin’in, Türkiye’de uygun ortaklıklar veya iş birliği kanalları oluşturamadığı, bürokrasi ve hukuki düzenlemelerin her an değişebilir yapısı sebebiyle de, kendini güvende hissedeceği yerel ortakları olmadan büyük ölçekli yatırımlardan uzak durduğu değerlendiriliyor.

Bu kapsamda büyük yatırımcı pozisyonundansa, büyük tedarikçi rolünü benimsiyor Çin. Bu ülke ile aramızdaki ticaret hacmimiz gelişiyor ama hep onların lehine. Bugün ülkemizdeki cari açığın yarısından çoğunun Çin’e karşı verdiğimiz açık olduğunu görüyoruz. Yıllık 30 milyar ABD dolar seviyelerinde bir açıktan bahsediyoruz.

GEÇİŞ KORİDORU MU OLMAK İSTİYORUZ?

Burada ülkemizin KYG hakkında düşünmesi gereken başka bir konu ile karşı karşıya kalıyoruz. Çin’i yatırımcı veya teknolojik iş birliği ortağı olarak yanımıza çekmeyecekse, Çin’in ticaretini kolaylaştıracak bu girişimden biz gerçekten fayda sağlayacak mıyız? Geçiş güzergahı olmak mı bizim amacımız? Bunu değerlendirmek lazım.

İşler bu şekilde gelişirken, Çin’in Türkiye geçişli Orta Koridor’a bile beklenen ilgiyi göstermeyip, Orta Doğu/Körfez ülkeleri ile iş birliğini artırmaya yöneldiği belirtiliyordu ancak Rusya-Ukrayna savaşı yeni bir dönemin başlamasına sebep oldu.

SAVAŞ FAKTÖRÜ VE DAHA FAZLA ÇİN YATIRIMI

Rusya’nın Ukrayna’yı işgale yönelmesi ve bulaştığı savaş, KYG kapsamında da ciddi bir olumsuzluk yarattı.

Kuzey Koridoru, yani Çin-Avrupa ticaret güzergâhının Rusya ayağı önemli ölçüde darbe almış durumda. Mevcut durumda Çin’in Avrupa’ya ihracatının neredeyse yüzde 5’i Rusya üzerinden gerçekleşirken artık böyle devam etmeyeceği aşikâr.

Bu durum, Çin’in tekrar Türkiye’ye yönelmesine ve Orta Koridor’un yeniden önem kazanmasına yol açtı. Önümüzdeki dönem Çin’i yatırım amaçlı olarak daha çok Türkiye’de görebileceğimizi düşünüyorum.

Konuyu kapatırken, Çin’in emperyal bir küresel güç olarak dolu dizgin geldiğini bir kez daha vurgulamak isterim.

ÇİN-ABD MÜCADELESİ VE RUSYA’NIN DURUMU

Emperyal tarafı kısa/orta vadede bize yansımayacak olsa da, Çin’in kısa/orta vadede Afrika ve Orta Asya’ya çok daha fazla yerleşeceğini, Rusya ile bugünkü iş birliğinin önümüzdeki yıllarda kaçınılmaz bir çıkar savaşına dönebileceğini öngördüğümü belirtmek isterim. Çin, ABD ile mücadele ediyor ama yutacağı ilk büyük lokma Rusya olabilir.

Çin’in, Şangay İşbirliği Örgütü, BRICS gibi yapıları kullanarak yalnızlığını kırması ve birlikte hareket edeceği ülkeler ile beraber ABD/Avrupa karşısında dünya liderliğine soyunmasının önünde kimse durabilecek mi bakalım.