Küresel ısınmada bankacı parmağı!

Hüseyin ORTAK

Geçtiğimiz günlerde Enerji Günlüğü’nde Fransa Mali Sektör Denetlenme Kurumu APCR’nin bankacılık sektörüne iklim değişikliği ile ilgili yaptığı çağrı konulu bir haber vardı. Dünyada ilk kez bir kamu otoritesi, sorumluluğu altındaki banka ve sigorta şirketleri için kapsamlı bir yol haritası belirledi. 

APCR’nin bu konudaki düzenlemeyle ilgili açıklamasında şöyle deniliyordu: 

“Bankalar ve sigorta şirketleri, iklim risklerini finansal risk değerlendirme süreçlerine entegre ederek iklim değişikliği ile mücadele çabalarını hızlandırmalıdır, çünkü bu çabalar orta ve uzun vadede gözlemlenecek değişikliklere katkıda bulunacaktır. Kaynakların daha iyi tahsisini teşvik etmek ve enerji geçişinin finansmanını sağlamak için iklim risklerini kesinlikle daha iyi hesaba katmak gerekiyor.” 

KREDİ KRİTERLERİ ARASINDA İKLİM YOK

Bu haberi okuduktan sonra hâlâ bankacılık sektörünün küresel ısınma meselesinin ikincil aktörlerinden olduğunu düşünüyor olamazsınız. Şayet öyle düşünüyorsanız, yukarıdaki haberi çok önemsememiş, yapılan düzenlemeyi alelade düzenlemelerden birisi olarak görmüşsünüz demektir. Bu durumda, APCR’nin, denetimi altındaki finansal kurumlara yönelik çağrısında yer alan “iklim risklerinin finansal risk süreçlerine entegre edilmesi” gerektiğine dair cümleyi size tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Cümleyi tersinden okuduğumuzda finans sektörününün şimdiye kadar kullandığı kredi analiz süreçlerinde, kullandırılacak kaynakların iklim değişikliğine yönelik olumsuz katkısının değerlendirme dışı tutulduğunu anlıyoruz. 

KÜREYİ ISITAN PROJELERE DESTEK 

Dolayısıyla, küresel ısınmaya yüksek derecede etkide bulunan projelerin de finanse edildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu çıkarsamayı sadece Fransa özelinde bırakmayıp, sanayileşmiş ülkelerin tamamına teşmil edebiliriz, yani genelleştirebiliriz. 

O halde, küresel ısınmaya karşı finansal sektörün harekete geçtiği ya da geçirildiği Fransa dışında başka ülkeler de olmalı değil mi? Evet, aynen öyle. Vereceğimiz bir başka örnekle, bunu daha anlaşılır kılabiliriz. Dünyanın en büyük yatırım fonu konumundaki Nordic Fon, fosil yakıt projelerine yatırım yapmayı bırakalı yaklaşık bir yıl gibi bir süre oldu. 

Peki Finans sektöründeki iklim değişikliği hassasiyeti kaynaklı bu adım nasıl ortaya çıktı? Bunda 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması’nın etkisi büyük. Çünkü bu sözleşme, küresel finans sektöründe bir farkındalık yarattı. Ki sözleşmede tarafların gönüllü de olsa yerine getirmeyi taahhüt ettiği finans sektörünün aksiyona geçmesini sağlayacak maddeler de olduğunu hatırlatalım. 

FOSİL ENERJİYE 4 YILDA 3.8 TRİLYON DOLAR

Peki, Paris İklim Sözleşmesi, küresel ısınmaya yol açan projelerden desteğin çekilmesi taahhüt etmenin ötesine ne ölçüde geçebilmiş bir bakalım isterseniz. Rainforest Action Network, BankTrack, Indigenious Environment Network, Oil Change International, Reclaim Finance ve Sierra Club işbirliğinde hazırlanan bir rapora göre Paris Anlaşması’nın Aralık 2015’teki kabulünden bu yana, 35 küresel banka üzerinden fosil yakıtlara toplam 3,8 trilyon doların üzerinde finansman sağladığı, bankaların bilançoları üzerinden de görülebilen sabit bir olgudur. 

PLASMANIN ÜÇTE BİRİ 4 ABD BANKASI’NDAN

Son dört yılda küresel ölçekteki kömür, petrol ve doğalgaz sektörlerinde faaliyet gösteren 2100 şirkete sağlanan nakdi finansmanın yukarıda sözünü ettiğim tahsis edilen kredilerin dünya ölçeğinde yaygın olarak kullanıldığının da bir kanıtı. Ancak yine Rapor kaynak dağıtan bankaların küreye dengeli dağılmadığını söylüyor. Fosil yakıt projelerinin finansmanında JPMorgan Chase, Wells Fargo, Citi ve Bank of America gibi büyük ABD bankalarının liderlik görevi üstlendiklerini ortaya koyuyor. Sadece bu dört bankanın sağladığı fonlar, Paris Anlaşması’nın kabul edilmesinden bu yana, 35 büyük küresel banka tarafından sağlanan fosil yakıt finansmanının yüzde 30’unu oluşturuyor. 

EN BÜYÜK FOSİL FİNANSÖRÜ JPMORGAN CHASE

En büyük kredi kaynağını tahsis eden banka ise JPMorgan Chase. Bu şirket Paris Anlaşması’ndan bu yana fosil kaynaklara yönelik projelere 271 milyar dolarlık finansman sağlamış görünüyor. Bu rakam, JPMorgan Chase’i sadece fosil yakıtlar finansmanı konusunda dünyanın açık ara bir numaralı bankası yapıyor. Bankanın tahsis ettiği 271 milyar dolar tutarındaki kredi kaynağı, raporda incelenen 35 bankanın toplam fosil finansmanının yüzde 10’una karşılık geliyor. JPMorgan Chase, son dört yılda fosil yakıtlara sağladığı finansmanın yanı sıra, Kutuplardaki ve açık denizlerdeki petrol ve doğalgaz projeleri ve hidrolik basınçla kayaç kırma teknolojisi olan fracking gibi en tehlikeli ve zararlı fosil yakıt projelerine fon sağlayanların da başında geliyor. 

SANKİ HİÇ BİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ... 

Fosil yakıt yatırımlarının finansmanında JPMorgan Chase, Wells Fargo, Citi Group, Bank of America’nın yanında ilk 10’da yer alan altı banka ise şunlar: Mizoho Financial, HSBC, Barclays, BNP Paribas ve Mitsubishi Financial. Bu arada bir not, ülkemizde Adana Hunutlu Kömür termik santralinin yatırım kredisi ICBC ve Bank of China tarafından üstlenilmiş durumda). Burada dikkat çekici olan şey iklim yıkımının böylesine gündemde olduğu ve küresel ısınma kaynaklı ekonomik ve toplumsal sorunların, göçlerin görülmeye başladığı bu dönemde küresel finans sektörünün dünya kamuoyuna karşı verdikleri söz ve taahhütlere rağmen karbon emisyonu üreten firma ve projeleri desteklemeye hiç bir şey olmamış gibi devam etmeleri. Yani söyledikleriyle yaptıkları arasındaki uçurum gerçekten pes dedirtiyor. 

"BİZ ÇÖKERSEK HERKES ÇÖKER TEHDİDİ"  

Küresel bankacılık sektörü, içinde bulunduğu bu duruma kendince açıklamalar getirmeye çalışacaktır elbette. Geçmişte açılmış kredilerin devam ettirilmesi zorunluluğu bunlardan ilkidir. Bankalar toplam kredileri büyütmek bir yana şu anki seviyesini koruyamazsa, mevcut kredilerin ödenmesinin tehlikeye gireceği de bir başka argümandır. İşte bunlara dayanılarak, bu durumda bankacılık sektörü ve küresel ekonomi açısından istenmeyen bir sonuç ortaya çıkabileceği türünden bir savunma geliştirilebilir. Ve bu ilk bakışta makul bir açıklama gibi de görünebilir. "Biz çökersek herkes çöker" gibi bir tür tehdit sayılması bir yana bu argümanlar, finans sektörünün yeni meraklarıyla tezat oluşturuyor. Çünkü global bankacılık sektörü için büyük bir devrim olarak ifade edilen BlockChain ve kriptopara (cripto currency) alanındaki gelişime baktığımızda bunun da doğal kaynakları tüketici, küresel ısınmaya olumsuz etkisi net şekilde görülebilir. 

KRİPTO PARALAR ENERJİ SÖMÜRGENİ 

Kripto paraları ekonomiye etkisi açısından değerlendirmek bu yazının konusu değil. Biz burada sadece elektrik enerjisi tüketimi açısından bakalım. Visual Capitalist adındaki internet sitesinin yaptığı bir incelemeye göre Bitcoin bir ülke olsaydı enerji tüketiminde 129 terawatt/saat ile dünya ülkeleri arasında 29’uncu sırada yer alırdı. 5.4 milyon nüfuslu Norweç’in 124 Terawatt saat elektrik enerjisi tükettiğini düşünürsek bizlere modern finansal devrim olarak anlatılan Cripto paraların da konuşulmayan çevresel etkilerini gözümüzde canlandırmamıza yardımcı olur. İşin kötü tarafı, kullanım arttıkça, Cripto paraların değeri arttıkça, yani spekülasyon büyüdükçe bu elektrik kullanım rakamlarının da artması. Daha da kötüsü, Bitcoin madenciliği ve kullanımı elektriğini daha çok kömür gibi kirli kaynaklardan elde eden Çin gibi ülkelerde yaygın olması. 

ACISI GÜÇSÜZ ÜLKELERDEN ÇIKIYOR

Dünya finans sektörünün küresel iklim ile enerji kaynaklarına karşı ısrarlı ilgisinin arkasında güçlü bir spekülasyon arzusunu görmek zor değil. 2000’li yıllarda başlayan kâr oranlarındaki genel düşme eğilimi var. Genel kâr oranlarındaki düşme ise üretim ve ticarette kârların düşmesine neden oluyor. Bu durum da ticaret ve üretimin başlıca finansman sağlayıcısı konumundaki bankacılık sektörünün kârlılığını olumsuz etkiliyor, dolayısıyla spekülasyon yoluyla kâr elde etmeyi teşvik ediyor. Durum böyle olunca da, spekülasyon kârı ya ekonomik olarak güçsüz ülkelerden ya da savunmasız doğal kaynakların aşırı kullanımıyla elde ediliyor.