Kredi maliyet artışları enerji sektörünü vurur

Hüseyin ORTAK

Enerji Sektörü, bankacılık sektörünün kullandırdığı kredilerin içinde en büyük paya sahip sektörlerden biridir.

2019 yılını hatırlarsak, enerji sektörünün kur krizleri nedeniyle içine girdiği ödeme dar boğazı BDDK’nın da devreye girmesiyle aşılmıştı.

Dönemin Ziraat Bankası Genel Müdürü ve Bankalar Birliği Başkanı, yaklaşık 18. Milyar USD tutarında krediyi yapılandırdıklarını açıklamıştı. Rakamın ödenmesi geciken kredi taksitleri ve/veya kredi dilimlerinin toplamı olduğu, yapılandırılan toplam borcun ise 45-47 Milyar USD mertebesinde olduğu konuşulmuştu.

İzleyen yıllarda yeni sermaye girişi yaşanan enerji sektörü, hem taze kan hem de kısa vadeli borç baskısının yeni ödeme planlarıyla atlatılması sayesinde finansal anlamda rahat nefes almıştı.

BDDK’nın konsolide verilerine göre Mart 2022 itibariyle bankacılık sektörü 5.5 trilyon TL kredi hacmine sahip. Elektrik sektörü bu büyüklük içinde yüzde 7,34 paya sahip. Toplam kredi rakamı içinden bireylere ve küçük işletmelere verilen kredileri düşersek, geriye kalan 3.2 trilyon TL, enerji sektörü firmalarının da dahil olduğu ticari/kurumsal krediler olarak ifade edilebilir. 403 milyar TL seviyesindeki enerji sektörü kredi büyüklüğünün kurumsal krediler içindeki sektörel payının yaklaşık yüzde 13 gibi bir orana ulaştığını görürüz.

Enerji sektörü bankacılık sektörünün iyi müşterisidir. Çünkü enerji sektörü, düzenli olarak önemli büyüklüklerde kredi kullanmak zorunda olan bir yapıya sahiptir.

Gerek hammadde temini gerek yenileme yatırımları gerekse kapasite artışı ihtiyacından kaynaklanan kaynak gereksinimleri sebebiyle enerji sektörü firmalarının kullandığı krediler her yıl belli oranlarda büyür. Bu durum BDDK verilerinden de teyit edilebilir.

Geçen hafta İTO üyeleri ile TCMB Başkanı arasında şimdiye kadar çok görülmeyen ölçüde ve açıklıkta bir gerginlik yaşandı. Tartışmanın konusu krediye ulaşımın zorlaşması ve maliyetlerin artması temelindeydi.

Yakın zamandaki bu tartışma hafızalarda taze olduğu için ayrıntılarına girmek istemiyorum. Ama bu tartışma sadece İTO ile sınırlı kalmadı TOBB başkanı da birkaç gün sonra bir açıklama yaptı. Hisarcıklıoğlu da açıklamasında kredi erişimindeki zorluğa ve kredi faiz oranlarının yüksekliğine değiniyordu.

Kredi faiz oranları sadece krediyi kullanan şirketler açısından değil aynı zamanda makro ekonomi açısından da çok önemli. Çünkü kaynak maliyetleri, orta vadede kar oranları üzerinde de belirleyici bir etkiye sahiptir.

Buradan hareketle, faizlerin yükseldiği bir konjonktürün şirket kârlılıklarını düşüreceği açıktır. Kârlıkların düşmeye başladığı durumlar genel üretim giderlerinin gözden geçirilmesini gerektiren durumlardır. İşletmeler aynı üretimi daha düşük maliyetlerle yapmaya çalışırlar.

Özetle söylersek, daha düşük maliyet demek, en basitinden, daha az işçi çalıştırmak demektir. Maliyetler yükselirken işsizlik oranında artış ise stagflasyondur. Her sektörün talep yapısını bozucu etkilerini ise tartışmaya gerek yok diye düşünüyorum.

Yeniden enerji sektörüne dönersek, krediye erişimin zorlaşmaya başladığı bu dönem şüphesiz ki enerji sektörünü de etkiler. Sektörün toplam krediler içinde aldığı payı dikkate aldığımızda bankacılık sektörü açısından vazgeçilemeyecek büyüklükte olduğu ortadadır.

Ancak enerji sektörünü bekleyen gizli tehlike kredi maliyetlerinde yatıyor. İş dünyasının ortak şikâyet ve endişe konusu haline gelen kredi faiz oranlarındaki yükselme eğilimi geçtiğimiz yıldan başlayan enerji hammaddesi fiyatlarındaki fahiş artışların yanında sektörü köşeye sıkıştıracak ikinci bir tehlike olarak öne çıkıyor.