Geçtiğimiz iki yıllık zaman dilimi, yeni yüzyılın ilk bölümünde üretim rekorları kıran küresel kömür endüstrisi için son derece kritik bir süreç oldu.
Çin’in büyüme hızındaki yavaşlama, fiyatlardaki aşırı gerileme, Obama’nın kömüre karşı açtığı topyekûn savaşın giderek şiddetlenmesi ve nihayet Paris İklim Değişikliği Konferansı.
Neredeyse her gelişme, kömürün aleyhine çalıştı.
Son iki yıldır esen rüzgârlara bakınca, kömürün sonunun neredeyse gelmiş olduğuna rahatlıkla inanabiliriz.
Gerçekten böyle mi? Bu en nefret edilen yakıtın sonu nihayet geldi mi?
***
Çin’le başlayalım…
Bu ülke, son beş yıldır küresel kömür üretiminin yarısını tek başına tüketmekte. Bu nedenle, endüstrinin nefesini tutarak izleyeceği ülke, bundan sonraki yıllarda da yine Çin olacak.
Çin ne kadar büyür ve enerji ihtiyacı ne kadar artarsa kömürcüler için o kadar iyi.
Bununla beraber, 2002-2012 yılları arasındaki on yılda büyüme hızı yüzde 9’un altına düşmeyen, hatta bir ara yüzde 14’leri gören Çin ekonomisi, son dört yıldır aynı oranları yakalayamıyor.
2014 yılında yüzde 7,3 düzeyine kadar gerileyen büyüme hızının, 2015 yılında ise yüzde 7’nin de altına düştüğü tahmin ediliyor.
Enerjisinin yaklaşık yüzde 70’ini, elektriğinin ise dörtte üçünü kömürden karşılayan Çin ekonomisindeki bu yavaşlamayla birlikte, küresel kömür pazarları için tehlike çanlarının çalmaya başlaması son derece doğal.
Dahası, büyüme hızının dışında Çin’in kömür tüketimini etkileyecek iki önemli gelişme daha söz konusu.
Bunlardan ilki, Çin yönetiminin ekonomiyi farklı bir düzleme taşıma niyeti. Mart ayında onaylanacak olan On Üçüncü Beş Yıllık Plan ile birlikte daha yenilikçi (innovative), tüketici odaklı ve verimliliği esas alan yeni bir Çin ekonomisi hedeflenmekte. Bu yeni ekonomiden en fazla etkilenecek sektörlerin başında ise verimsiz ve hantal kamu kuruluşlarının çok sayıda bulunduğu kömür sektörü var.
Bu tür kuruluşların kapatılması ya da küçültülmesine zaten şimdiden başlanmış durumda. Bu nedenle, Çin’in, kömür sayesinde ayakları üzerinde durabilen bir kısım yerleşim yerleri yavaş yavaş birer hayalet kente dönüşmekte.
Çin Ulusal Enerji Kurumu’nun yakın zamanda aldığı karara göre; 2016 yılı için 1.000’den fazla kömür ocağının kapatılması ve ayrıca gelecek üç yıl boyunca yeni bir kömür ocağına da izin verilmemesi söz konusu.
Diğer gelişme ise, Çin’in büyük şehirlerinde kronik hale gelen hava kirliliği. Isınma ve sanayide çok büyük miktarlarda kömür kullanımı nedeniyle, artık dayanılmaz ölçülere varan kirliliğin önüne geçebilmek için kömürün büyük şehirlerde yakılması giderek daha fazla sınırlandırılmakta.
Bütün bu gelişmelerin sonucunda, son yıllarda rekor üstüne rekor kıran Çin’in kömür üretim ve tüketimi yıllar sonra ilk defa 2014 yılında geriledi.
Aynı yıl kömür ithalatı ise yüzde 10 oranında düştü. Henüz kesin veriler ortaya çıkmamakla beraber, ilk gelen bilgiler, gerilemenin 2015 yılında da devam ettiği yönünde.
***
Çin’in kömür ithalatı gibi, küresel kömür fiyatları da hızla düşmekte.
2011 yılı başında 140 doların üzerine çıkan buhar kömürü fiyatları 2015 yılı sonunda 50 doların da altına indi. Sadece 2015 yılında, fiyatlardaki gerileme yüzde 17 düzeyinde. Benzer bir fiyat hareketi, metalürjik kömürler için de söz konusu.
Fiyatların 2016 yılında da düşmeye devam etmesi ve bunun da ötesinde önümüzdeki yıllarda 2004 yılı öncesine benzer düzeylerde – yani; buhar kömürü için 20-40 $/ton ve kok kömürü için 35-60 $/ton bandında – seyretmesi, bana göre şaşırtıcı olmaz.
Kömür üretim maliyetleri giderek artarken fiyatların düşmesi, bir taraftan yeni yatırımlar için gereken sermayenin kömür endüstrisine girişini engellerken, diğer taraftan endüstriden hızlı bir sermaye kaçışına da neden olmakta. Bunun en son örneği ise Anglo American oldu. Küresel kömür endüstrisinin en büyüklerinden biri olan Anglo American, aralarında önemli kömür ocaklarının da bulunduğu varlıklarının yüzde 60’ını satışa çıkardığını geçtiğimiz günlerde açıkladı.
***
Kömürden kaçışın bir başka nedeni ise Obama’nın kömüre karşı açtığı savaş.
Obama, 2013 yılında duyurduğu “İklim Eylem Planı”nın bir parçası olan kömüre dayalı termik santrallerin sınırlandırılması hedefini adım adım gerçekleştirmekte.
Beyaz Saray yönetiminin, elektrik santrallerinin karbondioksit emisyonlarını sınırlamaya yönelik anti-karbon politikası, kömürcülerin büyük tepkisini çekmekte. Karardan ciddi ölçülerde etkilenen ABD kömür endüstrisi, bu politikayı doğrudan kendisine bir saldırı olarak algılamakta.
Bu plan nedeniyle, ABD’de kömüre dayalı eski teknolojili santraller hızla kapanmakta ve genellikle de yerlerini doğal gaz santrallerine bırakmakta.
Obama’nın başkanlığı döneminde ABD’nin kömür tüketimi yüzde 20 geriledi. Üretim ise yüzde 15 oranında gerileyerek son 30 yılın en düşük düzeyine geldi. Aynı dönemde kömürün genel enerji tüketimi içerisindeki payı yüzde 24’den yüzde 20’nin altına, elektrik üretimi içindeki payı ise yüzde 49’dan yüzde 40’a geriledi.
2015 yılı Nisan ayında, ABD tarihinde ilk defa olarak, doğal gazdan elektrik üretimi aylık bazda kömürden elektrik üretimini geçti. ABD Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre; 2015 yılında, ABD’de elektrik üretimi amacıyla tüketilen kömür miktarı 1988 yılından beri en düşük seviyesini gördü.
Dolayısıyla, ABD kömür endüstrisi son dönemde tarihi bir dönüşüm yaşamakta. Kömür üretim ve tüketimleri ile fiyatlar hızla düşmekte. Gerileyen fiyatların ve kaya gazı devriminin baskısı altındaki ABD kömür endüstrisi, her an bir iflas dalgasının gelmesinden endişelenmekte.
Ancak, Obama’nın savaşı sadece ABD enerji sektörünü değil, küresel enerji piyasalarını da ciddi ölçülerde etkilemekte.
***
Ve nihayet Paris İklim Değişikliği Anlaşması…
Geçtiğimiz ay Paris’te tamamlanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın sonunda imzalanan anlaşmanın kendisi olmasa da, konferans öncesindeki rüzgârlar küresel kömür endüstrisini epey rahatsız etti.
Konferanstan, kömür rezervlerini neredeyse tamamen yerin altında tutmayı başarabilecek bir sonuç çıkması beklenirken, ortaya çıkan anlaşmanın kömürcüler için öyle çok da korkulacak bir nitelikte olmadığı çok geçmeden anlaşıldı.
Yine de, zaten son birkaç yıldır yeterince sıkılmış olan kömürcülerin, Paris süreciyle birlikte kafalarının iyice karıştığını söylemek mümkün.
***
Dolayısıyla, kömür üretim ve tüketiminde patlama yaşanan yeniçağın ilk 15 yılından sonra, kömürün kaderi büyük oranda bu dört alandaki gelişmelere bağlı olacak gibi görünüyor.
Gelirlerini arttırabilmek için neredeyse son 20 yıldır tamamen kömüre bel bağlayan Çin ya da Hindistan gibi ülkeler, acaba kömürü dışlayıp enerjide çok daha farklı çözümlere yönelebilecekler mi?
Gerçekten de hammadde fiyatlarındaki “süper dönem” sona erdi mi? Zaten yerlerde olan küresel kömür fiyatları iyice çakılıp kömür yatırımlarını tamamen imkânsız hale getirir mi?
Amerikan seçimlerinin sonucu ne olur? Cumhuriyetçiler kazanırsa kömür için yeni bir bahar havası başlar mı?
Son olarak, Paris Anlaşması, kömür tüketimini sınırlandırmaya yönelik olarak ne düzeyde etkili olabilir?
***
Son 3 yılda, belirli bir büyüklüğe sahip olan ekonomiler içerisinde; Hindistan, Endonezya, Türkiye ve Japonya dışında kömür tüketimini arttırmış olan başka bir ülke yok.
Dolayısıyla, küresel kömür endüstrisinin krizde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Dahası, söz konusu endüstri için belirsizlikler de çok fazla. Bu nedenle de kömür endüstrisi için gerekli olan sermaye girişi ciddi ölçülerde azalmış durumda.
***
Kömür, bugüne kadar çok badire atlattı…
Mezarı, defalarca yeniden kazıldı…
Her seferinde de enerji sahnesinde yeniden karşımıza çıktı. Hatta bazen daha da güçlenerek…
Artık son demlerini mi yaşıyor?
Önümüzdeki birkaç yılda bunu anlayacağız.
Dr. Nejat Tamzok
Ankara/Ocak 2016
eposta: nejattamzok (At) yahoo.com