Kömür, zamanımızın en tartışmalı enerji kaynağı. Öyle ki, aynı hızda tüketilmeye devam edilirse, yerkürenin sonunu bu kirli yakıtın getireceğine inananların sayısı hiç de az değil. Bununla birlikte, insan, günümüzde sahip olduğu medeniyeti büyük ölçüde bugün kurtulmaya çalıştığı bu maddeye borçlu.
Tüm korkularına karşın, insanın kömüre bağımlılığı en azından iki yüz yıldır sürüyor. Geçtiğimiz yüzyılın başlarında bu bağımlılık öyle bir noktaya gelmişti ki dünya enerji ihtiyacının neredeyse yüzde 60’ını bu yakıttan karşılar vaziyetteydi. Ancak önce petrol, ardından da doğal gazın sahneye çıkışıyla kömürün hızı kesilmiş, 1970’li yıllarda küresel enerji tüketimi içindeki payı yüzde 20’ler seviyesine doğru gerilemiş, daha o yıllarda herkes kömürün sonunun geldiğini düşünmeye başlamıştı.
Bununla beraber, tarih sahnesinden artık çekilmekte olduğu zannedilen kömür, yirmi birinci yüzyılla birlikte tekrar canlandı ve kısa bir zaman diliminde rekor tüketim seviyelerini gördü. 2000 yılı öncesindeki 20 yılda sadece yüzde 30 oranında artan küresel tüketim 2000 yılından itibaren 14 yılda yaklaşık yüzde 75 artarak 4,7 milyar ton seviyesinden 8,2 milyar tona kadar yükseldi. Böylece toplam enerji tüketiminde kömürün payı yeniden yüzde 30’lar seviyesine yaklaştı. Ancak, 2013 yılındaki zirve noktasından sonra kömür yeniden duruldu ve o tarihten günümüze kadar yıllık 7,5 milyar ton ile 8,2 milyar ton arasındaki dar bir aralıkta dalgalandı. Böyle olunca, kömürün sonunun geldiğine ilişkin beklentiler de tüm dünyada tekrar gündeme geldi.
KAÇINILMAZ SONA DOĞRU AMA HANGİ HIZLA?
Kesin bir yargıya varmak için henüz erken ama gelişmelere bakıldığında kömürün işinin bu defa çok da kolay olmayacağı anlaşılıyor.
Yine de, kaçınılmaz sonun hangi hızda geleceğine dair algılar biraz da bulunulan coğrafyaya göre değişiyor. Eğer Kuzey Amerika ya da Avrupa coğrafyalarından doğru bakıyorsanız kömürün her an ölmek üzere olduğuna kolayca inanabilirsiniz. Çünkü bu ülkelerde kömür kullanımı hızla aşağı iniyor.
Gerçekten de, örneğin ABD’nin kömür tüketimi son yıllarda şaşırtıcı ölçülerde geriledi, on yıl önce 1 milyar ton civarında bulunan yıllık tüketim bugün neredeyse yarıya indi. Avrupa tarafında ise 1990’lı yıllardan beri başlayan gerileme iyice hızlandı. Bu eski kıtada kömür tüketimi son 10 yılda yüzde 25’e yakın düştü.
RUSYA PATİNAJDA, ASYA-PASİFİK YÜKSELİŞTE
Diğer taraftan, kömür üreticisi Rusya’da ve Bağımsız Devletler Topluluğu’na bağlı diğer ülkelerde tüketimler yaklaşık 25 yıldır yerinde sayıyor. Orta ve Güney Amerika, Orta Doğu ya da -Güney Afrika Cumhuriyeti dışında- Afrika Kıtası’nda da kayda değer bir kömür tüketiminin ya da tüketim artış eğiliminin olduğunu söyleyemiyoruz.
Buraya kadar saydığımız coğrafyalarda kömürün bundan sonra da çok fazla şansının olmayacağı anlaşılıyor. Ama Dünyanın geri kalanına, yani Asya-Pasifik tarafına döndüğümüzde çok daha farklı bir tabloyla karşılaşıyoruz. Dünyada üretilen kömürün dörtte üçünden fazlasını tüketen bu bölgenin kömür açlığı kolay giderilecek gibi görünmüyor. Buradaki kömür tüketimi son 10 yılda yüzde 25’e yakın arttı.
ÇİN VE HİNDİSTAN ETKİSİ
2000 yılı sonrasındaki “kömüre hücum” olgusunun baş aktörü Çin’in tüketimi son 10 yıldır yaklaşık aynı seviyelerde seyrediyor. Ama henüz rakamlar gerilemenin başlayacağına dair net bir işaret de vermiş değil. Çin’in yerini doldurmaya aday Hindistan’daki kömür tüketimi artışı son 10 yılda yüzde 60’a yaklaşıyor. Bu bölgedeki Vietnam, Bengaldeş, Endonezya, Malezya, Kamboçya, Pakistan ve Filipinler gibi ülkelerdeki tüketim artışları ise yüzde 100 ile yüzde 300 arasında değişiyor.
Dünyanın diğer kısımlarında gerilese bile Asya-Pasifik’te hâlâ devam eden devasa tüketime baktığımızda, kömürün sonunun gelmek üzere olduğu yargısına varabilmek zor. Yine de, önümüzdeki birkaç yıllık dönemin kömürün geleceği bakımından kritik olacağını tahmin edebiliriz. Söz konusu dönemde kömürün başını ağrıtacak kavram ise “Enerji Dönüşümü” olacak.
BU İLK ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ DEĞİL
Dünya, enerjide dönüşüm süreçlerini daha önce de yaşadı. 19. yüzyılın ikinci yarısı odundan kömüre dönüşe sahne oldu, yirminci yüzyılın önemli bir kısmında kömürden petrole, sonra doğal gaza geçişleri yaşadık. Bu defaki dönüşümün merkezinde ise başta güneş ve rüzgâr olmak üzere yenilenebilir enerji kaynakları bulunuyor. Teknolojik gelişmeler ve hızla düşen maliyetleriyle bu kaynakların sadece kömürü değil önümüzdeki yıllarda fosil yakıtların neredeyse tamamını ikame edeceklerine dair beklentiler her geçen gün artıyor.
Bununla birlikte, günümüzde “enerji dönüşümü” kavramı sadece bu kaynaklarla sınırlı kullanılmıyor, aynı zamanda elektrikli araçlar, enerji depolama, dijitalleşme gibi bir dizi teknolojik ve yenilikçi gelişmeyi de içeriyor. Hidrojen teknolojisi, elektrolizden üretilen yeni nesil biyoyakıtlar, akıllı şebekeler, yapay zekâ, büyük veri, nesnelerin interneti ve benzeri alanlardaki gelişmeler de yine aynı kapsam içerisinde yer alıyor.
KÖMÜRE FİNANSMAN BULMAK ZORLAŞTI
Diğer taraftan, bu dönüşüm sürecine önemli ölçüde katkı sağlayan unsurlar da bulunuyor. Küresel ısınma olgusuna karşı tüm dünyada alınmakta olan önlemler ve bu amaçla yenilenebilir enerjilere hükümetler tarafından sağlanan teşvikler, söz konusu unsurların başında geliyor.
Bu çerçevede 2015 tarihli Paris İklim Anlaşması, neredeyse tüm ülkelerin iddialı emisyon azaltım hedefleri koyduğu bir dönüm noktası olmuştu. O tarihten itibaren, kömürün önündeki bariyerler daha da yükselmiş, kömüre dayalı enerji yatırımlarının finansmanı ve yapılabilirlikleri çok daha zorlaştı. Bu süreçte küresel ölçekli banka, varlık yönetimi ya da sigorta kuruluşlarının hızla kömür madenciliği ve kömürlü santral finansmanından çekildikleri görülüyor.
KARBON FİYATLAMASININ ROLÜ
Enerji dönüşümüne katkı sağlayan bir diğer unsur ise karbon fiyatlama mekanizmaları. Küresel ısınmayı önleme kapsamında birçok ülke emisyonları fiyatlandırma yoluna gidiyor. Dünyada uygulanan karbon fiyatlandırma mekanizmalarının sayısı son 10 yılda iki katından fazla artış gösterdi ve küresel düzeyde yaygınlaşmaları halinde kömürden kaçışın daha da hızlanacağı açık.
Kömürden kaçış olgusu yatırımları da doğrudan etkiliyor. Küresel enerjinin dörtte birinden fazlasını tedarik eden kömürün toplam enerji yatırımları içindeki payı günümüzde yüzde 5 düzeyine kadar gerilemiş durumda. Kömürün geleceğine ilişkin belirsizlikler yıllardır küresel kömür endüstrisinde belirleyici konumda bulunmuş uluslararası dev şirketlerin de kömürden uzaklaşmalarına neden oluyor.
On yıl önce dünya kömür üretiminde ilk 10'da yer alan Peabody Energy, Rio Tinto, Arch Coal, BHP Billiton, RWE, Anglo American ve Xstrata’dan bugün sadece Peabody Energy kalmış durumda. Diğerleri kömürden ya tamamen çıktılar ya da kömür yatırımlarını önemli ölçüde azalttılar.
Küresel enerji arenasındaki tüm dinamikler, “enerji dönüşümü” sloganının peşine takılmış, kömürün mezarını kazmaya yemin etmiş görünüyorlar. Öyleyse, söz konusu sloganın, kömürün büyük kısmını tüketmekte olan coğrafyalar üzerine etkilerini ve belirleyici ülkelerin gelecek planlarını gözden geçirmekte yarar var. Bir sonraki yazımızda bunu yapmaya çalışacağız.