Türkiye’de bir türlü önü alınamayan maden kazaları ile ilgili kafa yormayan, yüreği acımayan yoktur diye umuyorum.
Tam da maden ocaklarında gerekli iş güvenliğini sağlayıp, tedbirleri eksiksiz uygulayarak kazaların önünün alınabileceği yönünde ikna olacakken, yeni kömür santralleri için asırlık zeytin ağaçlarının acımasızca dozerlerle köklendiğini görmek, sorunun sadece iş kazaları ile bitmediğini bir kez daha hatırlatıyor.
Peki, nedir yerin altındaki kara kömürü yerin üstündeki yeşil zeytinden üstün kılan şey? İklim değişikliğinin bir numaralı faili, binlerce canın sebebi kömürü böylesine acımasızca şifa ve bereket kaynağı, üstelik de barışın sembolü zeytine tercih ettiren şey ne?
Bu sorunun yanıtı kuşkusuz obez dünyanın doyurulamayan enerji iştahı.
Bu öyle bir iştah ki, söylenen ile yapılanlar arasına mesafeler koyuyor; Son dönemde iklim değişikliği ile mücadele kapsamında kömür kullanımını azaltıp yenilenebilir kaynaklara ağırlık verme hedefi koyan Avrupa, ne yazık ki ABD’nin elinde kalan ucuz kömüre fazla direnemiyor. Avrupa Birliği üye ülkeleri arasında yenilenebilir enerji kurulu güç konusunda bir numara olan Almanya’da elektrik toptan satış fiyatlarındaki istikrar için kömür ve linyit yakıtlı santraller hala vazgeçilmez durumda.
Tabi bir de Türkiye gibi, Polonya gibi kömür kullanımını teşvik eden, kömürü başlıca enerji kaynağı olarak değerlendiren ülkeler var.
Yine de, sadece son birkaç ayda yaşanan gelişmelere bile baktığımızda kömürün ciddi bir kan kaybı yaşadığını söylemek mümkün. Danimarka’nın 10 yıl içinde kömürü tamamen yasaklamayı planladığını açıklaması,İtalyan enerji şirketi Enel’in Ekim ayı ortalarında İtalya’da toplam 11 GW kapasiteli 23 kömür santralini kapatacağını açıklaması, 8 GW kömür santralini kapatan Almanya’nın 5 GW daha kapatma sinyalleri göndermesi, İspanya’da ekonomik koşullar nedeniyle herhangi bir yeni kömür santrali inşaatının teşvik edilmemesi, Ukrayna’da Eylül ayında bir önceki yıla göre kömür üretiminin % 55 düşmesi, Amerika’da kaya gazının, büyük oranda kömürün yerini almış durumda olması ve en büyük kömür üreticisi ve tüketicisi olan Çin’in kömür kullanımında azalma görülmesi bu gelişmelerden yalnızca bir kaçı.
Ancak, kömür kullanımı büyük oranda sınırlandırılsa ya da yasaklansa bile çılgın bir hızla büyüyen enerji ihtiyacı karşısında bu ucuz enerji kaynağının ne kadar ve nasıl atıl kalabileceği yanıtlanması gereken bir soru. Enerji verimliliğini sağlamak ve çevresel değerleri korumak için yeni teknolojiler ile donatılmış kömür santrallerinin bir çözüm olup olamayacağı da.
Ama bence esas yanıtlanması gereken soru, kontrolsüz iklim değişikliğinin yarattığı ve kimsenin tahmin bile etmek istemeyeceği ekonomik riskleri kömürün karşılayıp karşılayamayacağı olmalı. Çünkü doğanın kalbine dozerle girersen kalbini parçaladığın bünyenin içinde çürürsün.