Kömür sahneyi kolay terketmez

Dr. Nejat TAMZOK

Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) tarafından “2023 Yılı Dünya Enerji Görünümü” yayımlandı.

Ortaya konulan belge, fosil yakıt çağının artık inişe geçtiğinin ilanı gibiydi.

Raporda yer alan tahminlere göre, küresel petrol ve doğal gaz tüketimi 2030 yılından önce tepe noktasını görüyor ve bir daha artmıyor. Fosil yakıtların birincil enerji tüketimi içindeki payı yüzde 80’den 2040 yılında, -yani sadece 17 yıl sonra- yüzde 65’e, elektrik üretimindeki payı ise yüzde 70’den yüzde 40’a geriliyor.

KÖMÜRÜN SONU GELDİ Mİ?

Rapordaki asıl çarpıcı öngörüler ise kömüre ilişkin olanlar: Buna göre, küresel kömür tüketimi önümüzdeki birkaç yıl içinde hızla düşmeye başlıyor ve 2040 yılında bugüne oranla yaklaşık yüzde 35 oranında daha az kömür tüketiliyor. Böylelikle, kömürün enerji tüketiminde bugün yüzde 27 olan payının 17 yıl sonra yüzde 17’ye, elektrik üretimindeki payının ise yüzde 45’den yüzde 22’ye düşeceği tahmin ediliyor.

Üstelik bu tahminler, ülkelerin bugün yürütmekte oldukları enerji politikalarını dikkate alan bir senaryo temel alınarak yapılmış. Paris Anlaşması çerçevesinde verilen taahhütlerin ya da net sıfır emisyon hedeflerinin gerçekleşeceğini varsayan senaryoda ise kömürün payı 2040 yılında birincil enerjide de elektrik üretiminde de yaklaşık yüzde 12’ye kadar gerilemekte. Küresel sıcaklık artışının 1,5 santigrat derece ile sınırlandığı üçüncü senaryoda ise kömür bundan 17 yıl sonra neredeyse tamamen dünyanın gündeminden çıkıyor.

Bu tabloya ilişkin olarak UEA’nın birkaç temel gerekçesi bulunmakta.

UEA’NIN GEREKÇELERİ

Öncelikle, UEA, bugün Ukrayna ya da Orta Doğu coğrafyalarında yaşanmakta olanlara benzer çatışma ve belirsizlik ortamlarının fosil yakıtlardan temiz enerjilere geçiş sürecini hızlandırıcı yönde etki yapacağını öngörmekte. Yani, jeopolitik gerilimlerle birlikte gelen enerji krizleri, aynı zamanda fosil yakıt çağının da sonunu hazırlayacak; ilk darbeyi yiyen ise kömür olacak.

Diğer taraftan, Çin’deki ekonomik yavaşlamanın önümüzdeki yıllarda da devam edeceği, buna koşut olarak enerji tüketimindeki artış hızının düşeceği tahmin edilmekte. Dolayısıyla, dünyada üretilen kömürün yüzde 55’ini tüketen bu ülkedeki kömür talebinin önemli ölçüde gerileyeceği öngörülmüş.

UEA’nın temel aldığı bir diğer faktör ise başta güneş enerjisi olmak üzere temiz enerjilere yapılmakta olan yatırımların fosil yakıt yatırımlarından çok daha yüksek seyretmesi. Ajans’a göre, 2030 yılına kadar kurulacak yeni elektrik güç kapasitesinin yaklaşık yüzde 80’i yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanıyor olacak ve bunun yarıdan fazlasını tek başına güneş enerjisi oluşturacak. Dolayısıyla, güneş fotovoltaik modülleri ve elektrikli araç pilleri öncelikli olmak üzere temiz enerji sistemlerindeki üretim kapasitesi tüm dünyada hızla artacak. Son yıllarda nükleer enerjiye yönelik ilginin de artmakta olduğu tespitini yapan UEA’nın beklentisi, tüm bu gelişmelerin kömürün sonunu getireceği yönünde.

TAHMİNLER TUTAR MI?

UEA’nın tahminlerinin ne ölçüde gerçekleşebileceğini şimdiden bilemeyiz. Ancak kömür söz konusu olduğunda her zaman temkinli olmakta yarar var. Neden derseniz, bu kirli yakıt, bugüne kadar çok badire atlattı; mezarı defalarca kazıldı. Ama her seferinde enerji sahnesinde yeniden karşımıza çıktı. Hatta bazen daha da güçlenerek…

Neticede, kömür, dünyanın tükettiği enerjinin en az dörtte birini sağlamakta ve üstelik bu konumu elli yıldır neredeyse hiç değişmedi. Son birkaç yıldır hızının kesildiği doğrudur, ancak bu yavaşlama büyük ölçüde Kuzey Amerika ve Avrupa’dan kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, Asya-Pasifik tarafına döndüğümüzde çok daha farklı bir tabloyla karşılaşmaktayız. Dünyada üretilen kömürün yüzde 80’inden fazlasını tüketen bu bölgenin kömüre olan açlığı kolay yatışacak gibi görünmüyor. Geçtiğimiz yıl küresel kömür tüketimi rekor kırmıştır ve bunun nedeni başta Çin ve Hindistan olmak üzere Asya-Pasifik coğrafyasındaki tüketim rekorlarıdır. Hindistan’daki tüketim artışı son 10 yılda yüzde 50 düzeyindedir. Aynı zaman diliminde Vietnam, Endonezya, Pakistan ve Filipinler gibi ülkelerdeki artışlar ise yüzde 150 ile yüzde 300 arasında değişmektedir.

Kömürün geleceğine ilişkin yapılan analizlerde, sadece küresel ısınma olgusunun merkeze alınarak öngörülerde bulunulması eksik bir yaklaşımdır. Pek çok ülke için kömürden vazgeçmenin aynı zamanda enerji güvenliğinden ve giderek milli güvenlikten vazgeçmekle eşdeğer olduğu, kömürün hâlâ yoksulluktan kurtuluş ya da toplumsal refah anlamına geldiği unutulmamalıdır. Kişi başına elektrik tüketimleri halen düşük olan ülkelerdeki elektrifikasyon ihtiyacı önümüzdeki yıllarda kömüre olan talebin en önemli kaynaklarından biri olmaya devam edecektir. Diğer taraftan, başta Çin, Hindistan ve Rusya olmak üzere dünyada çok sayıda ülkede milyonlarca insan geçimlerini kömür üretimi, iletimi ya da dağıtımından sağlamaktadır. Bu nedenle, bu ülkeler için kömürden çıkış süreçleri, aynı zamanda ciddi ekonomik ve toplumsal sorunlarla karşılaşmak demektir.

KÜRESEL GÜNEY’DE FARKLI GÖRÜŞLER

Nitekim UEA’nın rapor tanıtımıyla aynı tarihlerde, Cape Town'da daha farklı rüzgârlar esmekteydi. Afrika'nın en büyük enerji etkinliği olarak nitelenen Afrika Enerji Haftası’nda, -Ajans’ın tahminlerinin tam tersine- kıtanın kalkınması ve refaha ulaşması için fosil yakıt kullanımının artırılması gerektiği vurgulanmaktaydı. Dünyanın pek çok ülkesinden geniş bir katılımın olduğu etkinlikte bir taraftan “Kömür geri dönüyor” ya da “Dünya kömürde Rönesans yaşıyor” benzeri sloganlar öne çıkarken diğer taraftan gelişmekte olan ülkelerin güvenliği için kömürün enerji denkleminin bir parçası olmaya devam etmesi gerektiği fikri yüksek sesle dile getirilmekteydi.

Elbette, insanoğlu, kömürden daha temiz ve daha verimli enerji kaynaklarını kullanabilmelidir. Hiç şüphesiz yönelim böyle olacak ve gelecekte bir noktada kömürün sonu da gelecektir. Ancak gerçekçi olmakta yarar var: Kömürün kaderi, uluslararası anlaşmalarla değil, ulus devletlerin kendi çıkarlarını gözeterek tanımlayacakları tercih ve stratejilerle belirlenecektir. Bu bakımdan, küresel ısınmanın bu en öndeki aktörünün sahneyi bu kadar çabuk terk edeceğini beklemek aşırı iyimserlik olur.