Kıbrıs`taki yeni enerji oyunu...

Niko Stelya

NİKO STELYA

Birkaç yıl evvel, Mehmet Ali Talat’ın Kıbrıs Türk toplumunun liderliğini üstlenmiş olduğu bir dönemde, merkez sağ DİSİ`nin Annan Planı`na verdiği desteğin doğurduğu sıkıntılarından faydalanan AKEL ve Hristofyas, başkanlık seçimlerinde ipi göğüsleyen taraf oldu. AKEL liderliği seçimleri kazanırken Birleşik Kıbrıs vaadinin yanı sıra Kıbrıslı Rumlara sosyal adaleti ve bölgesiyle barışık bir Kıbrıs’ı vaat etti.

Ancak AKEL’in hükümette bulunduğu yaklaşık on yılda Kıbrıs, ne sosyal adalete ve refaha kavuşabildi ne de özlenen çözüme ulaşabildi. Dahası tüm bu problemlere son zamanlarda kendisini iyiden iyiye hissettiren ekonomik kriz de eklenmiş oldu. Geçen yılın Temmuz başlarında Güney Kıbrıs’ta Mari’deki patlama AKEL ve Hristofyas’ın yüz yüze olduğu krize boyut ve derinlik kazandırdı. Sağ ve milliyetçi söylemlerden beslenen muhalefet, ağırlığını sosyal ve siyasi alanda hissettirdi ve binlerce kişi, hükümet aleyhindeki sloganlarla sokaklara döküldü. Ekonomik krizle boğuşan bir toplum için yok yere 13 insanın hayatını kaybetmesi, bardağı taşıran son damlaydı. Bunun üzerine bir de turizm mevsiminin ortasında elektrik sıkıntısıyla Kıbrıslı Rumlar baş başa kaldı. Bunun da yarattığı maliyet, ülkenin içinde bulunduğu finansal krizi biraz daha tetikledi.

Mari Askerî Üssü’ndeki facia sonrası Kıbrıslı Rumların büyük bir bölümü, Hristofyas’ın derhal istifa etmesi gerektiğini, eylemleriyle ortaya koydu. Kıbrıs Rum toplumunda ana siyasi akım olan “popülist-milliyetçi” perspektiften bakıldığında Hristofyas, muhalefete istedikleri her şeyi altın tepside sunmuştu. Artık DİSİ bir kenara çekilip sakin ve sessiz bir şekilde AKEL’in iktidardan düşmesini bekleyebilirdi. Partinin liderliği, bu yönde fazla çaba sarf etmek zorunda değildi. 

Popülizmin sosyal düzeyde ulusalcılık, sosyalizm karşıtlığı (AKEL’in savunduğu şekilsel sosyalizm) ve zaman zaman ırkçılıkla harmanlandığı bir dönemde Hristofyas, iktidardan ayrılmama ve yola devam kararı aldı. Başkanın yakın çevresine göre, şoven söylemlerle Kıbrıs siyaset sahnesinde yer bulmaya çalışan DİKO ile yolların ayrılmasından sonra AKEL, yoluna tek başına devam edebilir, siyaset sahnesindeki varlığını yeni bir açılımla güncelleyebilirdi. Söz konusu açılım, Lefkoşa’nın son dönemlerde önemini ısrarla vurguladığı Kıbrıs civarındaki petrol ve doğalgaz araştırmalarından başkası değildi. Böylelikle, iç siyaset sahnesinde darbe üzerine darbe yiyen hükümet, yeni dönemde diplomatik ve ekonomik boyutları olan bir açılımla atağa geçmeyi seçti. Bu bağlamda, Lefkoşa ile Tel Aviv ve Batı başkentleri arasında mekik diplomasisi başladı ve arka planda Atina ile yakın işbirliği sürdürüldü. Dışişleri bakanlığı koltuğuna yeni oturan Erato Markulis’in yoğun diplomatik çabaları, Kıbrıs’ı petrol doğalgaz araştırmalarının başlangıcına yakınlaştırmış oldu. Ankara’nın sert söylemleri, bir bakıma Lefkoşa’nın değirmenine su taşımış oldu. 

“Büyük güç Türkiye`ye karşı küçük Kıbrıs’ın çıkarlarını koruyacağız” şiarı hükümet tarafından demlendirildi ve uluslararası toplumun gündemine sunuldu. 

Şubat ayında, Kıbrıs’ın meşhur yeşil hattının güney kesiminde gerçekleştirilecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerine aylar kala, Lefkoşa’nın yeni enerji ajandası Kıbrıs Rum siyaset sahnesine damgasını vurmuş durumda. Bugün kamuoyu yoklamalarında açık ara farkla önde gözüken, merkez sağın lideri, Nikos Anastasiadis yeni enerji kaynakları noktasında Cumhurbaşkanı Hristofyas’a çok yakın bir yerde duruyor. Anastasiadis, geçtiğimiz dönemde Atina’nın telkinleriyle momentum kazanmış olan Yunanistan-Kıbrıs-İsrail işbirliğinin enerji sahasında sürdürülmesinden ve bu işbirliğine stratejik derinlik kazandırılmasından yana. Atina`daki yeni merkez sağ azınlık hükumeti bu görüşe katılıyor.

Son dönemde, Kıbrıs’ın kara sularında Doğu Akdeniz’in enerji haritasını çok yakından ilgilendiren gelişmeler vuku buluyor. Yeni dönemde Lefkoşa artık bu gelişmelerin ana odağında yer almakta. Bugün dek, Kıbrıs Rum tarafı Doğu Akdeniz`deki yeni enerji satranç tahtasında Kıbrıs Türk toplumunu gözetmeksizin hareket etti. Kendisine Kıbrıs’ın enerji rezervlerinde Kıbrıslı Türklerin payı sorulduğunda, Başkan Hristofyas çareyi bu sorunun cevabını geçiştirmekte buldu. Onun ve yakın çalışma arkadaşlarının görüşüne göre, Kıbrıslı Türklerin payı Kıbrıs Sorunu’nun çözümünden sonra ele alınacak olan bir konuyu teşkil etmekte. Somut veriler ve kaidelerle desteklenmesi zor gözüken bu görüş açısına, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının son dönemde Kıbrıs’ta sergilemiş olduğu tutarsız tutumun katkıda bulunduğu gerçeğini gözden kaçırmamakta fayda var. Zira, Derviş Eroğlu’nun Kıbrıs Türk toplumunun baş müzakereciliğine soyunduğu dönem zarfından bugüne dek, görüşme masasında Kıbrıs Türk tarafının, Rauf Denktaş liderliğinin sert, popülist, nihilist ve milliyetçi söylemlerini aratmayan tutumu, Kıbrıs Rum tarafının işini Doğu Akdeniz’in yeni diplomatik alanında bir anlamda kolaylaştırmaktadır. Yeni dönemde Kıbrıs Rum tarafı uluslararası zeminde “barış elçisi” ve “enerji sahasında işbirliğinden” yana gibi gözükürken, zaman zaman savurmuş olduğu tehditlerle Ankara ve Kıbrıs Türk tarafı “oyun bozucu” rolüyle dış basında yerini almaktadır. 

Kıbrıs’ın kara sularında izine rastlanan enerji kaynakları Kıbrıs Sorunu’nun seyrini, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki rolünü ve Ortadoğu’daki hassas dengeleri değiştirebilecek potansiyele sahiptir. Bugüne dek bölge hükümetleri bu gerçeği görmezden gelmişler, karşılıklı zıtlaşmalardan medet ummuşlardır. Tarih bu coğrafyada orta ve küçük ölçekli kuvvetlerin çekişmesinden daima hangi tarafın kazançlı çıktığına dair örneklerle doludur... 

Bu gerçeği önümüzdeki dönemde göz önünde bulundurmakta sayısız yarar vardır...

(*) Dr. Niko Stelya: Türkolog, Kathimerini (Kıbrıs) Kuzey Kıbrıs-Türkiye masası editörü...

E-Posta: stelgias@gmail.com