Enerji Günlüğü - SÜT-D Başkanı Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu, küresel iklim değişikliği sorununun dünyayı ortak bir paydada buluşturduğunu ifade ederek, karbon salımını azaltma konusunda Chicago’daki dev bir şirketin de Mumbai’deki bir esnafın da aynı duyarlılığı göstermesi gerektiğini söyledi.
Hepimiz hızlı değişen siyasi ve ekonomik gündem ile fazlasıyla meşgulüz. İklim değişikliğinin bizi ve yaşadığımız gezegeni tehdit ettiğinin farkında değilmişiz gibi davranıyoruz. Aslında konu hakkında bilgi sahibiyiz ancak yapabileceğimiz hiçbir şey olmadığını sanıyoruz. Bu konunun sadece ülke liderleri, büyük sanayi kuruluşları veya çevreciler tarafından takip edilmesi gerektiğini kendimize söyleyip günlük hayat koşuşturmasına devam ediyoruz.
Artık iklim değişikliğinin önlemler alınarak düzeltilmesi gereken bir kriz olduğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Geçtiğimiz yılın sonunda bütün dünya Paris İklim Zirvesi olarak bilinen 21. BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nda bir araya geldi ve hep beraber hareket etmek için bir anlaşma metni imzaladı. Dünyayı dengesi bozuk bir iklim sisteminin yaratacağı hasarlardan korumak için atılan bu adım bütün dünya için olduğu kadar Türkiye için de çok önemli. Peki Paris İklim Zirvesi’nde neler konuşuldu? Türkiye ne yapacak? İşte tüm bu konular ve Türkiye’nin izleyeceği yol haritası 3. Karbon Zirvesi’nde tartışılacak.
14-15 Nisan 2016 tarihlerinde İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde düzenlenecek zirveye Türkiye ve yurt dışından uzmanlar, akademisyenler, sektör temsilcileri ve gençler katılıyor. Zirveyi Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği (SÜT-D) düzenliyor.
İŞTE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM VE TÜKETİM DERNEĞİ (SÜT-D)
SÜT-D çok yeni bir dernek. 2013 yılında kamu, iş ve akademi temsilcileri tarafından kuruldu. “Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim” konusunda bilgi ve kapasite oluşturmak, konuyla ilgili farkındalığı arttırmak amacıyla 3. Karbon Zirvesi’nde kamu-özel sektör-akademi-sivil toplum ve medyayı özgür bir platformda yan yana getiriyor. Enerji Günlüğü’nün de izleyeceği 3. Karbon Zirvesi öncesi hazırlıklar bütün yoğunluğuyla devam ederken SÜT-D Başkan Yardımcısı ve İTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu’nu üniversitenin Kimya ve Metalürji Fakültesi’nde ziyaret ettik.
Filiz Hoca akademik olarak enerji teknolojisi temel alanında son 12 senedir “Yaşam Döngüsü Değerlendirilmesi ile Temiz Üretim Teknolojileri” başlığı altında çeşitli çalışmalar yürütüyor. SÜT-D onun için hem sivil aktivist yönü hem de akademik çalışmaları açısından büyük önem taşıyor. Dünya Gazetesi’nde “Sürdürülebilir Yaşam” köşesinde okuyucularına ulaşıyor. Enerji Günlüğü olarak biz de kendisine mikrofon uzatıp hem derneği, hem de 3. Karbon Zirvesi’ni, hedeflerini, neye yarayacağını sorduk.
Müge Bekaroğlu: Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği nasıl kuruldu?
Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu: Üç sene önce Kyoto Protokolü sonrası yapılan çalışmaları değerlendirmek ve Paris Zirvesi öncesi nerede olduğumuzu tartışmak ve karbon yönetimini konunun taraflarıyla masaya yatırmak için bir grup akademisyen ve yeşil yakalılar bir araya geldik. Bu çerçevede 1. Karbon Zirvesi için çalışmaya başladığımızda, Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği (SÜT-D) kuruldu.
Müge Bekaroğlu: Bu arada zirveyi de yaptınız tabii...
Evet. Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi taraflarından biri. Başta iklim değişikliği mücadelesi olmak üzere üretim, tüketim ve hizmetin olduğu her alanda sürdürülebilirliğin esas alınması için resmi erk, yerel yönetimler, akademisyenler, şirketler, medya, sivil toplum ve gençlerin bir araya gelip bilgi alışverişinde bulunması gerekiyor. I. Karbon Zirvesi’nde böyle bir yeşil platform oluşturmanın, konuyla ilgili tüm taraflar için çok faydalı olduğuna kanaat getirdik. İlk zirve hepimize güç verdi.
Müge Bekaroğlu: Bu sene 3’üncüsü düzenlenecek Karbon Zirvesi’nde neler konuşulacak?
Filiz Karaosmanoğlu: Türkiye 2030 yılına dek sera gazı salınımlarını yüzde 21 oranında azaltma hedefini geçtiğimiz Eylül ayında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreterya’sına sundu. Türkiye hızla kalkınan bir ülke olarak yüksek emisyon azaltım potansiyeline sahip. Emisyon azaltımı için Yeşil İklim Fonu ve teknoloji desteklerinden yaralanmak isteyen ülkemiz için firmaların "Türkiye İklim Değişikliği İle Mücadele 2030 Yol Haritası" kapsamında kendilerine düşeni yapmak üzere pozisyon almaları, iklim değişikliğine karşı ortak mücadelenin, imecenin birer parçası olmaları şart. Bu hedefe ulaşmak için sanayicimize, KOBİ'lerimize, hepimize görevler düşüyor. Zirvede önce Paris Anlaşması’nın sonuçları değerlendirilecek ve ülkemiz için ekonomik çıkarımlar görüşülecek. Türkiye için yeşil büyüme seçeneklerini, ekosistemler ve gıda ilişkisi bağlamında geleceğimizi konuşacağız.
Müge Bekaroğlu: Madem firmalara görev düşüyor, bu zirveye hangileri katılıyor?
Filiz Karaosmanoğlu: Geçen sene Akçansa Çimento, Erdemir, Peugeot Otomotiv, İzaydaş, Zorlu Enerji konuşmacı olarak katıldı. Bu sene endüstrinin yaptıkları ve yapacaklarını "Karbon Yönetimi ve Endüstri" oturumunda irdeleyeceğiz. Bu oturumda Borusan Danışmanlık ve Ortak Hizmetler Yönetim Kurulu Başkanı Canan Ercan Çelik, Cementir Holding Geri Dönüşüm, Kaynaklar ve Enerji Grup Direktörü Francesco Malara, DOW Türkiye ve Orta Asya Cumhuriyetleri Genel Müdürü İhsan Necipoğlu, Hexagon Katı Atık Yönetim Kurulu Başkanı Jan Nahum, Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan Ak ve Türk Hava Yolları Genel Müdürü Temel Kotil, birinci ağızdan şirketlerinin düşük karbon yollarını, karbon yönetimi stratejilerini delegelerimizle paylaşacak. Şirketlerimizde sera gazı emisyonu izleme, raporlama ve doğrulama sisteminde neler yapacakları konusunda teknik kaygılar var. Yollarındaki engelleri nasıl aşacaklarını konuşacağız.
Müge Bekaroğlu: Çünkü bunun bir de ticari maliyeti var değil mi?
Doğru. Konunun finansmanı da bir diğer önemli konu. İklim finansmanı ve karbon piyasası oturumlarımızda incelenecek. Aslında bu akademik bir toplantı değil. Bizler zaten birçok toplantıda bir araya gelerek bu konuları görüşüyoruz. Ancak İstanbul Karbon Zirvesi’ni anlamlı kılan nokta tüm paydaşların bir araya gelmesi ve her kesimin bu platformda bilgi alış verişinde bulunması, yenilikleri öğrenmesi. Ve en önemli konu da ülkemizin iklim değişikliği mücadele yoluna ortak akıl sunmak. Bu konuda medya, toplumsal algı ve gerektiğinde gündem yaratma açısından ayrı bir yere sahip. Bu nedenle ülkemizdeki iklim değişikliği ve medya konusu da özel bir oturumda incelenecek. Hepimiz enerji tüketiyoruz. Zirve bireyler için de çok önemli.
Müge Bekaroğlu: Bireyler bu konuda ne yapabilir?
Filiz Karaosmanoğlu: Hepimiz çok bilinçli davranmalıyız. Çünkü firmaların olduğu kadar bireylerin de karbon ayak izi var. Onlar üretiyorsa, biz de tüketiyoruz. Örneğin Zorlu’nun elektriğini kullanıyor, THY ile uçuyor, Akçansa’nın çimentosu ile binalar, evler yapıyor, Polisan boyalarıyla da bunları boyuyoruz. Dolayısıyla bizim de atık yönetimi için yapacaklarımız var. Şirketler kadar bizim de görevlerimiz mühim. Hepimiz tüketirken kendi karbonumuzu iyi yönetmeliyiz. Amacımız hep düşük karbon ve su ayak izli yaşamak, en az şekilde atık üretmek ve atığımızı yönetmek olmalı. Çünkü sürdürülebilir yaşam bir kültür. Her sabah kalktığımızda tercihlerimizi bu yönde kullanmaya başlamalıyız. Satın almalarımızda karbon ayak izini önemseyen ürünleri tercih etmeliyiz. Maalesef sebep olduğumuz sera gazlarını yok etmek imkansız. Ama mümkün olduğu kadar azaltabiliriz.
Müge Bekaroğlu: Karbon ayak izini azaltmak neden önemli?
Filiz Karaosmanoğlu: Her birimiz her yeni günde, üretirken, tüketirken ve hizmet alırken sera gazları salımına ortak oluyoruz. Karbon ayak izi, kişinin, toplumun, devletin, kuruluşun, etkinlik veya ürünün/hizmetin doğrudan veya dolaylı neden olduğu belli bir zamandaki sera gazı salımlarının karbondioksit eşdeğeri ölçüsü. Atmosfer-yerküre sisteminde mevcut doğal sera gazları olan karbondioksit, su, metan, diazotmonoksit ozon gibi gazlar, güneşten ulaşan kısa dalga ışınımını için geçirgen iken, geri yansıyan uzun dalgalı ışınıma karşı çok daha az geçirgen. Dolayısıyla bu gazlar dünyamızdan yansıyan ısı enerjisini tutarak sera etkisine yol açıp atmosferin daha fazla ısınmasına yol açıyor. Yerküredeki yaşamın kaynağı olan bu doğal ısı dengesindeki her değişim, iklim sistemine etki ediyor. Sera gazlarının miktarının artması atmosfer-yerküre sistemindeki birikimlerle küresel ortalama sıcaklıkları artırıp iklim değişiklerine neden oluyor. İşte iklim değişikliğiyle mücadele bu gazların azaltılması, insan eliyle değiştirilebilecek konulara müdahale edilmesi, insan için doğamıza salınan sera gazlarının azaltılması için uğraş vermektir. Tüm dünyada düşük karbon ekonomisine geçilmesi şarttır. Çünkü burada ülke sınırları diye bir kavram yok. Yerküremizde bütün insanlık bir arada hareket etmeli. Chicago’daki büyük kuruluş da Mumbai’deki esnaf da aynı çabayı göstermeli.
Müge Bekaroğlu: Küresel ısınma olduğunu nereden anladık?
Filiz Karaosmanoğlu: Sanayi devrimi sonrasında petrol, kömür, doğalgaz gibi kaynakları, bol ve ucuz, mutlu ve mesut kullanırken yetmişli yıllarda birden bir petrol krizi oldu ve fark ettik ki bu kaynaklar bir gün bitecek. Bu arada havanın, suyun, toprağın kirlenmeye başladığını da gördük. Gökyüzünde görünür kirliliklerden, duyduğumuz kokulardan korktuk. Trafikte egzos kirliliğiyle nasıl başa çıkacağımızı şaşırdık ve çevre kirliliğini konuşur olduk. Ardından iklimdeki değişiklikleri fark etmeye başladık. İklim değişikliğ kavramı, sayılarla, korkularla birlikte yaşamımıza girdi. Sağlığımız ve yerküremiz için endişelerimiz arttı. Dünyamız ısınıyor diye telaş başladı. Dünyanın kendi döngüsü dışındaki değişiklikler fark edildi. Ülkeler önlemler almak üzere yan yana geldi. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, BM Bin Yıl Hedefler, Koyoto Sözleşmesi ve en sonunda Paris Anlaşması. İklim değişikliğini sınırlandırmak üzere adeta bir seferberlik başladı. Bu seferberlik ve Türkiye'nin yolunu İstanbul Karbon Zirvesi'nde bütünüyle ortaya koyuyoruz.
Müge Bekaroğlu: Peki giderek daha sıcak ve kurak bir dünyada mı yaşayacağız?
Filiz Karaosmanoğlu: Dünya giderek daha fazla ısınıyor. Ama bunun yansımaları ileride ne zaman, nasıl ve hangi şekillerde karşımıza çıkacak, bu soruların cevaplarını tam olarak veremiyoruz. Isınma olabilir, soğuma olabilir. Az veya aşırı yağış olabilir. Kuraklık veya sel olabilir. Yani ısınmadan dolayı beklenmedik her çeşit iklimsel anormallikler yaşanabilir. Okyanuslardaki sular yükselebilir ve birçok ada sular altında da kalabilir. Aynı anda başka ülkelerde kuraklıklar görülebilir. Böylesi tehlikeler bizleri bekliyor. Doğal felaketlere, afetlere engel olamayız. Mesela yeryüzündeki yanardağ hareketlerine veya depremlerin oluşmaması için bir çözüm bulamayız. Ancak müdahale edebileceklerimiz için çalışabiliriz. Önlem alabiliriz. Hala şansımız var. Sera gazı azaltımını başarabiliriz.
Müge Bekaroğlu: Sera gazı salımını azaltarak kalkınma ve sanayide ilerleme mümkün olabilecek mi?
Filiz Karaosmanoğlu: İklim değişikliğiyle mücadele edilirken tabii ki ülkeler gelişmeye devam edecek. Yatırımlar sürecek. Ancak bunu yaparken iklim değişikliği her zaman düşünülecek ve işi yürütmenin önemli bir parçası olacak. Ben bir ikilem görmüyorum. Hem en temiz üretimi yapmak hem de yeşil büyümek mümkün. Yeşil büyümede enerji verimliliği ve yenilenebilir kaynaklı elektrik ve katı-sıvı-gaz yakıtların kullanımı önem kazanıyor. Zirvede enerji üretimi-iklim değişikliği ilişkisi, enerji piyasası, karbon piyasası ve enerji ilişkisi, Beyaz Sertifika, Yeşil Sertifika gibi beklenen belgelendirmeleri uzmanlarından öğreneceğiz. Çünkü enerji üretim tedarik zincirinde önemli öğe ve ürünün karbon ayak izinin büyük parçası. Üreticiden son kullanıcıya enerji sürdürülebilir üretilmeli ve tüketilmeli. Kişi ve şirketler için sürdürülebilir enerji üretim ve tüketimi hem çevremiz hem enerji maliyet açılarından önemli.
Müge Bekaroğlu: İnsanlara bu hassasiyeti kazandırmak o kadar kolay mı?
Filiz Karaosmanoğlu: Henüz yolun başındayız. Umudum fazla. Giderek daha fazla insan tercihlerini bu yönde kullanmaya başlayacak. Bizim dernek hedefimiz de bu farkındalığı arttırmak. Herkes bir şeyler yapabilir. Firmalar için bir mevzuat olabilir ama bireyler için böyle kurallar yok. Bizim kendi kendimizi bilinçlendirmemiz ve eğitmemiz gerekiyor. Yaşamımızı ve çevremizi buna göre kurgulamamız gerekiyor. Bir yerden başlamalıyız ve bunu kurumlar arası iletişimle sürdürmeliyiz. Hepimiz kişi ve kurumlar olarak bir arada çalışmalıyız. İşte tam da bunu gerçekleştirmek için bu zirveyi düzenliyoruz. Herkesi bekliyoruz.
Müge BEKAROĞLU - Enerji Günlüğü
3. KARBON ZİRVESİ ETKİNLİK PROGRAMINA ERİŞMEK İÇİN TIKLAYINIZ?