Karadeniz’in enerji tarihi ve talihi…

Adnan GENÇ

Norveç’te yaşayan karı koca iki arkadaşım var. 40 yıla yakın bir süredir oradalar ve kadın geçen dönem Oslo Milletvekiliydi ve erkek de tanınmış bir grafiker ve karikatürcü. İkisi de Türkiye’yi her gün izliyor ve elbette özgün fikirleri var. Adam, bir gün çok ciddi bir soru soracağım diye, lafa girdi ve “Senin şu bitmeyen HES karşıtlığın üzerine iki çift lafım var, dostum. Sizde (Türkiye’de) 2 saatte olup biten gündem değişikliği; bizde, (Norveç’te) bir yılda bile olmuyor. Mideniz delinmiyor mu, allasen?” demişti.

Gülüştük tabii, “Bilirsin, insanlar en kolay alışmaya alışıyor. Biz de her bir vadideki, her bir akarsuyumuzun geleceği üzerindeki siyasi otoritenin durmak bilmeyen karar ve tutumlarına karşı mahkemelerde koşturup duruyoruz” dedim. Size çok yakıcı bir örneğin tarihsel süreç içinde geldiği noktayı anlatmak istiyorum.

Evet ve elbette enerji ihtiyacımız günbegün artarak, bir sorunmuş gibi gözükebilir. Ama ülkemizin üç bir yanı deniz ve rüzgâr alır durumda; gene bitmek bilmeyen ve yenilenebilir bir güneş var tepemizde. Bunlara bağlı enerji potansiyelimiz, hem kurulu hem de planlamadaki haliyle; ihtiyacımızın tamamını fazlasıyla karşılayacak durumda. Belki hatırlayanlarınız olacaktır. Rahmetli Demirel, gelen sorular üzerine, “Yazın biz Bulgaristan’dan enerji alacağız, kışın da onlar bize enerji satacak” demişti. Karafonik bir cümle değil mi? Ama soruları savuşturmuştu…

KARADENİZ’DE NE, NİYE OLUYOR?

Karadeniz halkının, doğa yıkımlarına karşı verdiği mücadelenin tarihi çok eski olmadığı gibi; hayli deneyim sahibi bir görgüye de sahiptir aslında.

Çamlıhemşin, Fırtına Vadisi HES mücadelesiyle birlikte en eski deneyimlerden birini konu edineceğiz bu yazımızda.

Hemen şu notu şuraya koyalım: 

‘Cerattepe’nin üstü, altından değerlidir’ sloganı maden eylemlerinde öne çıktı...

Ve devam edelim... 

Yerel inisiyatiflerin, özellikle Fırtına HES mücadelesinden ve elde edilen başarıdan süzdüğü görgü için başta Av. Yakup Okumuşoğlu’na ve Artvin, Cerattepe’deki altın arama adı altında doğayı talan etmeye karşın mücadele sürdüren Yeşil Artvin Derneği’nden Neşe Karahan’a ve Artvin Barosu eski başkanlarından Av. Bedrettin Kalın’a en kalpten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Elbette başka avukat dostlarımız da var bu mücadeleler içinde ve canla başla kendilerini ortaya koyan köylülerimiz de… Hepsine doğa adına minnettarız…

Bunca yıldır süren mücadeleden medyaya verilen demeçler; yapılan toplantılar ve protesto etkinlikleri ile yargı mücadelesinden öğrendiklerimizi, kabaca toparlayıp özel olarak da sizleri bilgilendirerek, kendimizce bu haklı davaların tarihe yazılmasına katkı sunalım istiyoruz…

Cerattepe’de 25 yıldır süren sert mücadele

Artvin, 25 yıldır Cerattepe dağlarında maden karşıtı mücadeleye sahne oluyor.

Tabandan hareketle süren, bilinçli olarak belli bir siyasi grubun tek eline bırakılmamış dolayısıyla halkın her kesimi tarafından sahiplenilen ve takip edilen bu mücadelenin temelinde yaşam hakkı savunusu yatıyor.

Cerattepe’de madene karşı olmak, doğayı korumanın ötesinde bir yaşam alanı mücadelesi anlamına geliyor.

Maden sahası ise tam olarak dağın zirvesinde, yerleşim alanının üzerinde konumlanıyor.

Dolayısıyla yalnızca maden değil, bu dağların tahribatına neden olacak her türlü yapılaşma faaliyeti yerleşim alanlarını tehdit ediyor.

Çünkü Artvin’in tamamı heyelan sahası. Yerleşim alanının dağların yamaçlarında kurulduğu düşünüldüğünde heyelanı tetikleyecek müdahaleler burada yaşayan halkın yerleşim alanlarının yok olmasına neden olacak.

Uzmanların dile getirdiği diğer bir tehlike ise, madende çıkan malzemenin bekletilmesi ve taşınması sırasında açığa çıkan metallerin suyla ve havayla temas etmesi. Bu kimyasal maddelerin yayılması, burada yaşayan halkın sağlığını etkileyeceği gibi ormanların da ölümüne yol açacak.

Tarihi süreç içinde olup bitenler

Ülkemizin dört bir yanında olduğu gibi Karadeniz’de de duyarlı ve örgütlü kesimler; köylüler, her sabah uyandıklarında yepyeni bir meseleyle güne başlıyor.

Her gün yeni bir mücadele cephesi açılıyor ve bu yeterince yorucu.

Cerattepe’de maden karşıtı mücadelenin tarihi 80’lere dek uzanıyor. İlk olarak 1989 yılında Kanadalı şirket Cominco’ya maden arama ruhsatı verilmiş.

Başlangıçta halkın tepkisini çeken şey maden ruhsatının uluslararası firmaya verilmesi olmuş, mücadele böyle filizlenmiş.

Ancak ilerleyen zamanlarda madenin kentte yaratacağı yıkıcı sonuçlar özellikle Murgul’da maden sebebi ile yaşanan tahribattan alınan derslerle anlaşılmış ve mücadeleyi örgütlü bir zemine taşımak üzere 1995’te Yeşil Artvin Derneği kurulmuş.

Hem Artvin’de yaşayan halkı hem de Türkiye’nin dört bir yanındaki Artvinlileri Cerattepe konusunda bilgilendirmek ve mücadelenin bir parçası yapmak için yıllar içinde pek çok etkinlik düzenlenmiş.

Diğer yandan muhtarlardan bakanlara kadar çeşitli aktörlerle görüşmeler yapılmış, madenin Artvin’deki olası etkilerini anlatan raporlar hazırlanmış.

Tüm bu çalışmalar neticesinde 98 yılında Cominco, faaliyetini durdurmak zorunda kalmış. Fakat 2004 yılında mücadelenin ikinci perdesi açılmış.

Cominco haklarını yine Kanada asıllı şirket Inmet Mining’e devretmiş, bu şirket tepki çekmemek adına Artvin Bakır Maden İşletmeleri AŞ adında yeni bir şirket kurmuş.

2004 yılında maden işletme ruhsatını alan bu firma siyanürlü altın üretiminden vazgeçtiğini duyurarak çalışmalara tekrar başlamış. Dolayısıyla dernek ve Artvin halkı da mücadeleye kaldıkları yerden devam etmiş.

Yeşil Artvin Derneği ve Artvin Barosu işletme ruhsatının iptal edilmesine yönelik dava açarak mücadeleyi hukuki zemine taşımış. Bu şirketin işletme ruhsatı da 2009’da iptal edilmiş.

Hazırlanan raporlar ve kazanılan hukuki mücadelelere rağmen Artvinlilerin yaşam alanlarına yönelik tehdit 2012’de Cerattepe’nin yeniden maden sahası ilan edilmesi ve maden ruhsatının bu kez Özaltın İnşaat’a verilmesi ile yeni bir aşamaya girmiş bulunuyor.

Bu süreçte işletme hakkı Özaltın İnşaat tarafından ihaleyi kaybeden için Cengiz Holding’e ait Eti Bakır AŞ’ye devredilmiş. Tüm bu gelişmeler sonrasında artan tehdit ile direniş de yükselmeye başlamış.

Bu dönemde Artvin’de halk aktif olarak sahada direniş göstermiş: 1500 kişilik 3 km uzunluğunda insan zinciri oluşturulmuş, maden bölgesinde ağaç kesimini önlemek adına 245 gün boyunca nöbet tutulmuş, valilik önünde oturma eylemleri yapılmış ve daha pek çok protesto düzenlenmiş.

Cerattepe, ÇED raporunun iptaline yönelik açılan davaya 760’ın üzerinde davacının müdahil olmasıyla da Türkiye’nin en fazla katılımlı çevre davası unvanını kazanmış.

Tabii zaman içinde bu toplumsal mücadeleyi zayıflatacak birçok girişimde de bulunulmuş. Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan’ın Almanya ajanı olduğu söylentilerinden Bizim Artvin Derneği Platformu adıyla madeni savunan yeni bir derneğin kurulmasına kadar… Ama bunları artık gülerek anlatıyorlar.

GERÇEKTEN UZAK BİLGİNİN POMPALANMASI

Yeşil Artvin Derneği’nin sevgili ve çalışkan başkanı Neşe Karahan kamuoyuna yaptığı kimi bilgilendirmelerinde, madendeki mühendislerden birinin yanımıza gelerek “Burası devletin madeni” diyerek yaptığı savunma, aslında doğayı kullanma ve koruma yetkisinin kimde olduğunu gösteren ufak bir anekdottu sadece. Cengiz İnşaat devlet değildi elbet, ancak bu imkânı ona veren devletin kendisiydi; yasalarla, yok sayılan raporlarla, değiştirilen mevzuatlarla, mahkemelerden çıkan kararlarla…

Yeşil Artvin Derneği’nin mücadelesi de bu nedenledir ki mahkemelerle sınırlı kalmıyor. Derneğin en önemli başarılarından biri, katılımı destekleyen ve kapsayıcı tavrıyla bu mücadeleyi halkın tamamına yayması.

En fazla müdahilin bulunduğu çevre davası olmasının yanı sıra kentteki tüm eylemlere herkes katılım göstermiş, mücadeleye sahip çıkmış.

Köylüler, madene niye karşı çıkıyor?

Peki, neydi “Bu zamana kadar devlete karşı gelmedik” diyen halkı harekete geçiren ve mücadeleden koparmayan şey?

Mesela, Türkiye’nin en yaşlı çevrecilerinden 94 yaşındaki Erzade nine, doğup büyüdüğü yerin doğasını gelecek nesillere aktarmak istiyor;

“Bizim çocuğumuz da böyle yaşasın, arılarımız, balıklarımız ölmesin, yeşilimiz solmasın, Artvin’imiz çöl olmasın!” diyor.

Başka biri ise son 2–3 yıldır evlerine su taşımak zorunda olduklarını anlatıyor ve madenin kurulmasıyla bunu da bulamayacaklarından yakınıyor.

Bir diğeri, burada inşaat yapmanın bile riskli olduğunu hatırlatarak madenle meydana gelecek heyelan riski nedeniyle nüfusun giderek azalmaya başladığını söylüyor ve ekliyor: “Gidecek başka yerimiz yok!”

Biliyorsunuz benzeri bir savunmayı da Çamlıhemşin HES mücadelesi sırasında, bilirkişiye verilen bir yanıtta gözlemlemiştik:

‘Bu derenin sesini duymazsak, geceleri uyuyamayız. O hep oradaydı ve olacak’ demişti, bir köylü dostumuz… Son ve güncel bir haber ekleyerek bitirelim; Rize’de su darlığı çekilmeye başlanmış; memleketin en çok yağmur alan bölgesinde…

Yer verdikleri haber ve kimi söyleşiler üzerinden bilgilerimizi pekiştirdiğimiz; başta beyond.istanbul olmak üzere BirGün, Milliyet, Evrensel, Vatan, Hürriyet ve Türkiye gazeteleri ile Yeşil Artvin Derneği’ne ve sevgili dostumuz Av. Bedrettin Kalın’a teşekkür ederiz.