Türkiye’de temiz enerji kaynaklarından Jeotermal enerjide son dönemde büyük bir atılım dikkat çekiyor.
2002 sonu itibarıyla sadece 17,5 megavat olan jeotermal kurulu güç, geçen yıl bin 364 gigavatsaate ve bu yıl Ekim ayı itibarıyla 404,9 megavata çıktı.
Ekim ayı itibarıyla 16’sı elektrik üretimi ve 80’i ısıtma ve termal turizme uygun toplam 96 jeotermal saha yatırımcıya devredildi.
Türkiye’nin jeotermal kaynaklardan elektrik üretimi son 2 yılda yaklaşık 2 kat arttı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre, Türkiye, 2012’de jeotermal kaynaklardan 899 gigavatsaat elektrik üretirken, bu yılın ekim ayı itibariyle elektrik üretim miktarı 1.770 gigavatsaate ulaştı.
Türkiye’nin önüne koyduğu hedef ise jeotermal enerji elektrik üretimi kurulu gücünü 2023’e kadar bin megavata çıkartmak.
2014 KASIM VE ARALIK VERİLERİ
‘Atılım’ ifadesini gönül rahatlığıyla kullanabilmek için bir de çok geriye gitmeden, sadece 2014 yılı son iki ayın jeotermal saha ihalelerine bakalım.
2014 yılının sadece son iki ayında 117 jeotermal saha ihalesi açıldı. Bu sahaların bulundukları yerler ise ağırlıklı olarak Ege Bölgesi’nde. Sayı ile ifade edecek olursak bu sahaların 44’ü İzmir’de, 11’i Balıkesir’de, 10’u Afyon’da olmak üzere 65’i Ege Bölgesi’nde bulunuyor. 8’i Niğde’de, 9’u Eskişehir’de, 13’ü Kırşehir’de, 11’i Sivas’ta ve biri Çorum’da olmak üzere 42 saha İç Anadolu Bölgesi’nde bulunuyor. Kalan 10 sahanın dördü Karadeniz’de, dördü Marmara Bölgesi’nde ve ikisi de Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunuyor.
Şu an işletmede olan Jeotermal Santrallerin çok büyük çoğunluğu ise sadece üç ilde öbeklenmiş durumda: Aydın, Denizli ve Manisa. Yapılan yeni jeotermal kaynak arama ihaleleri ile bu durum biraz değişecek olsa da, sonuç çok fazla değişmeyecek.
Buraya kadar herşey güzel. Sonuçta enerjiye ihtiyacımız var ve kendi kaynaklarımızı, hele de temiz enerji kaynaklarımızı kullanmamız son derece olumlu.
Ancak, jeotermal sahaların belli bölgelerde, hatta belli illerde toplanmış olması jeotermal yatırımların çok iyi planlanmasını gerekli kılıyor. Bölgenin tarım ve turizm potansiyelini göz ardı eden yatırımlar ileride bazı sorunların yaşanmasına davetiye çıkarıyor.
Örneğin, jeotermal sahaların yoğun olarak bulunduğu Manisa’yı ele alalım. Dünyanın en güzel üzümlerinin yetiştiği Manisa’nın üzüm yetiştirme alanları giderek yok oluyor. Köylünün elindeki toprak acil kamulaştırmalarla elinden alınıyor. Köylülerin bir kısmı direnip kanunun topraklarını iki kuruşa kamulaştırmasındansa, şirketlerin görece verdikleri yüksek fiyattan topraklarını satmaya razı oluyorlar. Osmanlıca deyimiyle ehven-i şer yapıyorlar. Jeotermal santrallerin yoğun olarak bulunduğu bölgeye sıkışan köylü ise yeni yeni olayın vahametini anlayıp rahatsız olmaya başlıyor.
Son yıllarda Hidroelektrik Santrallere yüklenerek dereleri kuruttuk, doğanın dengesini bozduk. Rüzgar enerjisinde bile yerleşim yerlerine çok yakın, sit alanları içine kurulumlar, turizm, tarım vs gibi hassasiyetlerin gözetilmediğini görüyoruz. Bazı yasal düzenlemelerin nasıl atlatmalara ve hilelere açık kapı bıraktığını acı da olsa yaşıyoruz. Güneşte ise henüz rahatsızlık yaratacak kurulum kapasitesi aşamasına gelebilmiş değiliz.
Eğer olaya sadece enerji elde etmek ve satmak gözüyle bakılırsa ve temiz enerji kaynaklarını her yönüyle temiz üretmeyi içimize sindiremezsek, Jeotermalde de yakında benzer seslerin sıkça duyulacağını düşünüyorum.
2015 yılının tüm yenilenebilir enerji kaynakları açısından kaş yaparken göz çıkarttığımız bir yıl olmaması dileğiyle…