İklim değişikliğiyle etkin bir mücadele mümkün mü?

Sabiha KÖTEK

30 Kasım`da Paris`te başlayan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Taraflar Konferansı(GOP21) bir günlük uzamayla bugün sona erdi.

Zirve, uzun süredir merak ve heyecanla bekleniyordu çünkü küresel ısınmanın sanayi devrimi öncesine göre artışı kritik seviye olan 2 °C`ye dayanmış durumda. Bütün çaba da küresel ısınmanın daha fazla artmasını önleyerek, küresel ortalama sıcaklık artışının 1,5 ile 2 derece arasında sınırlandırılması için.

COP21 Zirvesi`nde karbon emisyonunun yüzde 94’ünden sorumlu 185 ülkenin 2030 karbon salımını azaltma hedeflerini açıklamaları dışında, sorumlu olunan karbon emisyonu için karbon vergisi ödenmesi ve zengin ülkelerin yoksul ülkelere vereceği mali yardımlar konuşuldu.

Zirve sonunda hazırlanan taslak anlaşma metni yetersiz bulunup eleştiri bombardımanına tutulunca da daha makul bir taslak metin oluşturuldu ve haliyle Zirve`nin bitişi de bir gün sonraya sarktı.

Zirve sonunda, küresel ortalama sıcaklık artışının 1,5 ile 2 derece arasında sınırlandırılması, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı hazırlıklı olunması ve sera gazları emisyonunu azaltan çevreci ve sürdürülebilir ekonomilerin desteklenmesi gibi birçok önemli konu üzerinde anlaşma sağlandı. Ayrıca anlaşmanın hukuken bağlayıcı olması ve gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğiyle mücadele için yılda en az 100 milyar dolar destek aktarılacak olması da önemli bir noktalardı.

Bütün bunlar güzel, ancak zirveden çıkacak en olumlu sonucun bile dünyanın2.7-3.3°C ısınmasına neden olacağını söylemekte yarar var. Çünkü ülkelerin açıkladıkları 2030 karbon salımını azaltma hedefleri bu kadarına el veriyor. Kaldı ki, toplam sera gazı içindeki karbondioksitin (CO2) dörtte üçünden sorumlu olan fosil yakıt (kömür, petrol, doğal gaz) tüketimini kesme yönünde radikal bir kararın alınmamış olması, ulusal iklim hedeflerinin 5 yılda bir kontrolünü öngören revizyon mekanizmasını başlangıcının 2023`e sarkıtılması, yoksul ülkelere sağlanacak mali yardımın nasıl artırılacağı konusunu belirsiz bırakılması gibi noktalar her şeyin yolunda gitmeyeceğini gösteriyor.

Bu temel gerçeğin dışında, iklim değişikliğine her ülkenin yaptığı katkının çok çeşitli ve eşitsiz olması küresel sera gazı emisyonlarının azaltılması ve böylece iklim değişikliği tehdidini önleme amacına ulaşmanın da en zorlu engellerinden biri.

Ama ben bunun günümüzde çok daha grift bir sorun olduğunu düşünüyorum. Nasıl mı? Bir örnekle anlatayım: Mesleğimiz gereği sıkça otellerde konaklıyoruz. En son Endonezya`da konakladığım otelin tuvaletinin sahip olduğu özellik, gelinen son noktanın tipik göstergesiydi. Elektronik düzenekteki bu klozette bir düğmeyle arka yıkama, bir diğer düğmeyle ön yıkama ve en son düğmeyle de kurulama işlemi yapılıyor. Klozetin enerji verimli seçeneğinin olmasına sevinmek mi gerek bilemiyorum ama ben denedim o seçenek devre dışıydı.

Demem o ki, bu dünyanın zenginleri popolarını yıkamak için bile hatırı sayılır düzeyde elektrik tüketirken, iklim değişikliğiyle etkin bir mücadele mümkün olabilecek mi?

Bu arada unutmadan, iki hafta süren zirvenin, Estonya’nın yıllık salımlarına eşit, 21.000 ton CO2 eşdeğeri karbon ayak izi bıraktığını da hatırlatalım.