İki yıl kadar önceydi.
Hem kaçak elektrik kullanımını azaltmak, hem de dar gelirlilere destek sağlamak için elektrikte tüketiciye sosyal destek uygulanmasını önermiştik.
Ortaya attığımız formül de şuydu: Belli bir miktarın altındaki elektrik tüketimi ücretsiz ya da indirimli olsun, üzerindeki kısım normal fiyattan fatura edilsin.
Yanlış anlaşılmasın, bizim keşfettiğimiz bir formül değildi bu. Hem başka ülkelerde örnekleri vardı hem de kendi ülkemizdeki su faturalarında yıllardır kısmen (10 tona kadar su tüketimine düşük fiyat, üzerine normal fiyat gibi) uygulanan bir yöntemdi.
Hatta o yazımızın başlığında, bir başka enerji türüne ilişkin, halen devam eden bir uygulamaya atıfta bulunmuş, "kömürü dağıtan, elektriği de öder" demiştik.
Ancak bu öneriye bir dizi olumsuz tepki gelmişti. Yok yok, yazımızın başlığı kendilerine bir mesaj içerse de öyle hükümet kanadından falan da gelmedi bu tepkiler. Tam tersine, eleştirenler genellikle muhalifya da muhalefete yakın görünenlerdi.
Hırsızlığı yasal hale getirip meşrulaştırmakla suçlayanından, sanki ülkede onların dışında kaçak elektrik kullanan yokmuşçasına ayrımcı, ötekileştirici bir yaklaşımla "Kürtler`in çaldığı elektriğin parasını niye biz ödeyelim" diyenlere kadar bir dizi olumsuz tepki...
Her neyse, mesele bir süreliğine soğudu. Ama gerçeklerden kaçılamıyor. Ve işte aynı konu yine ülkenin gündeminde.
Geçen haftaki "Kayıp kaçak duası tutmaz" başlıklı yazımızda Yargıtay`ın aldığı "elektrikte kayıp-kaçak bedeli tüketiciden alınamaz, son 10 yılda alınanlar da iade edilmeli" kararını değerlendirmiştik.
Söz konusu kararın, sorunu çözmek bir yana, yeni bir karmaşayı beraberinde getirdiğini belirtmiş, kayıp kaçak bedellerini geri alma umudunu, olmayacak duaya amin demekten farksız gördüğümüzü ifade etmiştik.
Geçen haftaki yazımıza da çeşitli tepkiler geldi ama artık biz işin orasında değiliz. Yazının sonunda, elektrik faturasını bile ödemekte güçlük çeken dar gelirliler için "sosyal tarife" uygulamasına geçilmesinin, kayıp kaçak bedellerinin iadesini istemekten daha gerçekçi bir talep olduğunu ifade etmiştik.
Nihayet, asıl söylemek istediklerimize gelebildik. Evet, elektrikte sosyal tarife uygulamasına geçilmeli.
Takvimler Aralık 2013’ü gösteriyordu. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) eski başkanı Hasan Köktaş`a, elektrik dağıtım şirketlerinin oluşturduğu ELDER`in Kayseri`deki toplantısında, konuya ilişkin bir soru yöneltmiştik. Köktaş, iletişim (sabit ve mobil telefonlar ile internet) faturalarıyla karşılaştırılınca elektrik faturalarının yüksek sayılamayacağını ifade etmişti.
Köktaş`ın söyledikleri, teknik ve rakamsal çerçeveden bakılınca doğruydu. Ancak bu teknik değil, sosyal bir meseleydi. İnternetsiz, telefonsuz kalabilirsiniz (hoş, iletişimsiz kalmak da günümüzde çok ağır bir ceza, çünkü artık iletişim temel bir insan hakkı) ama elektriksiz kalamazsınız.
Bugün geldiğimiz noktada, elektrikte sosyal tarife artık bir zorunluluk olarak da kendisini dayatıyor. Yargıtay’ın kayıp kaçak elektrik kullanımıyla ilgili son kararı, eğer adalet duygusuyla alındıysa, sosyal tarifenin hayata geçirilmesi hükümetin ve EPDK’nın boynunun borcudur.
Özetle, vatandaş açısından iki ampul, bir buzdolabı ve bir de TV çalıştıracak kadar elektriği bedava kullanmak sosyal bir hak. Hükümete düşen de, bu kadarlık elektriği herkese bedava sağlamaktır.
Haftaya, bu konuya bir başka cepheden bakmaya devam edelim. Özellikle elektrik dağıtım şirketleri, yani EDAŞ’lar şaşırmaya hazır olsun…