Birkaç gün önce Financial Times`ta yer alan bir haber doğal gaz konusundaki algıları biraz sarstı.
Habere göre; ABD Başkanı Barack Obama`nın yeni "Temiz Enerji Planı" artık doğal gazı, kömüre göre göre daha temiz bir enerji kaynağı olarak görmüyordu.
Bu plana göre ABD, enerji sektöründeki karbon salımını 2030`a kadar 2005 yılındaki düzeye göre yüzde 32 azaltacak. Bunun için Obama yönetimi rüzgar ve güneş enerjisiyle birlikte verimlilikte iyileşmelere daha fazla önem vereceğini açıkladı.
Geçtiğimiz hafta da ABD`de demokratların başkan adaylarından Hillary Clinton, 10 yıl içinde konutlarda tüketilen enerjinin tamamının yenilenebilir kaynaklardan karşılanmasını hedeflediklerini söyledi.
Kaya gazından köprü yakıt olur mu?
Aslında düğmeye geçen yıl basılmıştı. Başkan Obama kaya gazını (shale gas) kömürden sıfır emisyonlu yenilenebilir enerjiye yumuşak geçiş yapmak için "köprü yakıt" olarak nitelendirmişti.
Bu açıklama sonrasında elektrik üreticileri, kömürden doğalgaza geçmek için büyük yatırımlar yaptı ve ABD’de toplam elektrik üretiminde doğal gazın payı arttı.
Bu pay geçtiğimiz Nisan ayında kömürün payını geçti. Ama sonra yeniden kömürle üretim üste çıktı. Bu arada Akademia’dan "kaya gazından köprü yakıt olmaz çünkü o da en az kömür kadar sorumlu" eleştirileri geldi.
ABD`de üretilen elektriğin yaklaşık üçte biri kömürden üçte biri de doğalgazdan.
Şimdi soru şu; Kaya gazı devrimi ile dünya enerji denklemini değiştiren ve doğal gaz üretiminde dünyada birinci sıraya yükselen ABD, temiz enerji deyip doğalgazı gözardı edebilir mi?
Tabii ki hayır. Ama Wasington da yenilenen dünya için kendisine yeni bir pozisyon oluşturmak durumunda.
Çünkü doğalgaz temiz bir enerji kaynağı değil, "kömüre nazaran daha temiz" enerji kaynağıdır, o kadar. O da sadece enerji üretimi kaynağı olarak ele alınıp kıyaslandığı zaman...
Dünyada sera gazı salımının yaklaşık yarısı enerji kaynaklı. Enerjide fosil yakıt, fosil yakıtta da doğalgaz öne çıktı...
Doğalgaz CO2 salımı açısından kömürün yarısına yakın bir salım yapıyor. Karbonmonoksit salımı ise kömürün üçte biri. Azot oksit ve sülfür dioksit salımı açısından ise kömüre nazaran çok temiz. Ancak asıl konu bunlar değil; metan gazı.
METAN ETKİSİ
2010 yılında Cornell Universitesi profesörlerindne Robert Howarth, insanlık tarafından üretilen sera gazı emisyonları salımı dikkate alındığında, doğal gazın kömürden daha masum olduğunu ileri sürmüştü. Ancak doğada salınan toplam sera gazları emisyonları dikkate alındığında (hidrolik çatlatma-yatay sondaj) elde edilen kömür ve doğal gazın eşit oranda sera gazı salımı yaptığını ve hatta doğal gazın küresel ısınmaya etkisinin daha fazla olduğunu açıklamıştı.
Howarth’ın bulguları arasında en dikkat çeken husus doğal gazın çıkartılması, üretimi ve iletimi süresince sızan metan gazı miktarındaki büyüklük olmuştur. Howart bu sızıntı nedeniyle toplam iklim değişimi etkilerin %45’inin doğalgazdan kaynaklandığıni ileri sürmüştü.
Atmosferdeki metan gazındaki artış CO2 seviyesindeki artışa göre az olsa da metan CO2’den 21 kat daha kalıcı olduğu için küresel ısınmadan en az CO2 kadar sorumludur. Metan gazı, doğalgazın sera etkisi çok güçlü olan çok önemli bir bileşeni.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin dördüncü raporunda salımdan sonra 20 yıllık zaman diliminde metan gazı sera etkisi yaratmakta CO2`den 72 kat daha güçlü, salımdan sonraki 100 yıllık zaman diliminde ise 25 kat daha güçlü olduğu tespiti yer alıyor.
PARİS`TE SON TANGO!
Türkiye bu yılın Aralık ayında Paris`te yapılacak iklim değişimi zirvesine önerilerle gitme kararı aldı. Aralık ayında Paris’te kabul edilecek 2015 İklim Anlaşması için ülkemizde uzun zamandır hazırlık yapılıyor.
Türkiye’nin 2015 sonrası iklim değişikliği ve çevre ile ilgili vereceği taahhüt ve katkılara yönelik ortak bir anlayış bile geliştirildi.
Tüm bu hazırlıklar Aralık’taki iklim zirvesinden sonra doğalgaz ve kömürün payını makul bir seviyeye indirmeye niyetli olduğumuzu mu gösteriyor? Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımıza öncelik vereceğimizi mi gösteriyor? Bu soruların cevabını hep beraber göreceğiz.
Doğal gazın da sera etkisi açısından çok temiz bir enerji kaynağı olmadığı artık genel kabul görüyor. İklim değişimi etkisini arttırdıkça yenilenebilir kaynaklara yönelme de artacak.
Bu arada Dünya Ticareti de "Yeşil Ekonomi" olarak temiz enerji ve suyun sürdürülebilir kullanımı üzerine yeniden ve kurgulanıyor.
ABD’den Paris zirvesi öncesinde net açıklamalar gelmeye başladı. ABD imaj yeniliyor ve pozisyon belirliyor. Yeniden kurulacak dünya düzeni için süreç hızlı işleyecek.
Şimdiden görülen o ki 21. Yüzyıl`da yeni su enerji gıda ve çevre güvenliği paradigmasına uyum gösteremeyen ülkelerin işi çok zorlaşacak.