Türkiye, enerji alanında sadece yakın coğrafyanın değil, uzak ülkelerdeki oyuncuların da yakından takip ettiği bir pazar.
Aslında bundan daha doğal bir şey de olamaz. Çünkü Türkiye son birkaç yılda yavaşlasa da son 10- 15 yılın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında. Bu büyüme, ülkedeki enerji talebini artırıyor.
Özellikle elektrik talebi, ülkedeki büyüme oranının çok daha üzerinde büyüyor.
Bu da elektrik tüketiminin sadece sanayide değil, hayatın diğer alanlarında da çok hızlı büyüdüğünün bir işareti. Türkiye’nin kişi başına düşen yıllık elektrik tüketiminin Avrupa ve OECD ortalamasının oldukça altında bulunduğunu düşünürsek, bu da gayet anlaşılabilir bir durum.
Fakat son yıllarda Türkiye’nin enerjiyle başı biraz dertte görünüyor. Artan enerji ithalatı faturası, makroekonomik göstergelerin bozulmasına yol açan faktörlerin başında yer alıyor.
Bu da Türkiye’yi yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarını daha fazla devreye sokma zorunluluğuyla baş başa bırakıyor.
Ve Ankara, bu konuda da son yıllarda ciddi adımlar attı. Bir yandan yerli linyit kaynaklarını elektrik üretiminde daha fazla değerlendirmek üzere bazı adımlar atıyor, bir yandan da rüzgar ve güneş başta olmak üzere yenilenebilir kaynakların kullanımını teşvik edecek düzenlemelere imza atıyor.
Rüzgara dayalı elektrik yatırımı arttı
Bu adımlar etkilerini gösteriyor. Kömür alanında istenilen hıza ulaşılamadı. Ancak rüzgâra dayalı elektrik üretim yatırımları, son yıllarda gözle görülür ölçüde arttı.
Şimdi sıra güneş enerjisinin elektrik üretiminde değerlendirilmesinde…
Aslına bakarsanız güneş enerjisi son dört-beş yıldan bu yana gündemde oldukça geniş yer tutuyor. Buna rağmen henüz fazla yol kat edilebilmiş değil.
Ancak 2014 ve 2015 yılları içinde ilk parti ön lisans ihalelerinin tamamlanması ve lisanssız elektrik üretimine yönelik yatırımlar, solar alanında bir patlamanın arefesinde olduğumuzu gösteriyor.
Anlaşıldığı kadarıyla bunun farkında olan sadece biz değiliz. Uluslararası güneş enerjisi camiasının da Türkiye pazarını yakından izlediği kesin.
Bunun en açık göstergelerinden biri, geçtiğimiz hafta yapılan Avrupa’nın en büyük güneş enerjisi etkinliği kabul edilen, Almanya Münih’teki Intersolar 2015 Fuarı ve Kongresi idi.
Türkiye’den Uluslararası Güneş Enerjisi Topluluğu Türkiye Bölümü GÜNDER de Fuar’da bir standla yer aldı. GÜNDER standı yabancı katılımcı ve ziyaretçilerden yoğun ilgi gördüğüne bizzat tanıklık ettik. Bu ilgi Türkiye pazarının dışarıdan nasıl göründüğünün bir işareti sayılmalı.
Ayrıca Intersolar’da Almanca ve İngilizce’yi saymazsak en çok konuşulan dilin Türkçe olduğunu söyleyebiliriz. Bunun bir nedeni belki de Almanya’da ciddi bir Türk nüfusun bulunması. Ancak o bile, durumu tek başına açıklamaya yetmiyor. Bu durumda, Türkiye’nin solar alanında yükselen pazar olacağının ayak seslerinden biri de bu olsa gerek diye düşünebiliriz.
Türkiye merkez olabilir
Avrupa’nın en büyük solar pazarı konumundaki Almanya’da faaliyet gösteren şirketler, Türkiye pazarının önemi nedeniyle, en alttan en üst seviyelere kadar Türk kökenli kişileri istihdam etmeyi bir gereklilik sayıyor.
Zaten Türkiye solar pazarında faaliyet gösteren şirketlere baktığımızda da Almanya kökenli girişimci ve yönetici sayısının epey yüksek olduğunu görüyoruz.
Bu arada, Almanya’daki Intersolar Fuarı’nın önceki yıllara göre daha sönük geçtiğini çok sayıda sektör temsilcinden duyduk. Başta Almanya olmak üzere Avrupa pazarlarının belli bir doygunluğa ulaşması, bunun en önemli nedeni olarak gösteriliyor.
Bu durumda, önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin, solar alanında sadece yatırım yapılan değil, aynı zamanda fuarıyla, üretimiyle, arge çalışmalarıyla, akademik çalışmalarıyla çok önemli bir uluslararası solar oyunu sahalarından biri haline gelmesini beklemek yanlış olmaz.
Tabii makro ekonomik ve sosyal siyasal şartlar buna müsait olursa...