Güneş paneline anti damping vergisi şart

Hasan YİĞİT

Küresel fotovoltaik sektöründe son yıllarda en çok konuşulan konulardan biri anti-damping. Dünyada olduğu gibi Türkiye`de de bu konuda iki ana cephe mevcut.

Bir taraf, yurt dışından gelen solar ekipmanlarına karşı kısıtlayıcı uygulamaları savunurken, diğer taraf sektörün gelişmine zarar vereceği gerekçesiyle buna karşı...

Peki devlet bu işe nasıl bakıyor? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı`nın Solarex 2015 Fuarı`nın açılışında kullandığı ösu cümleyi hatırlatmak, bu sorunun cevabı konusunda size bir ipuçu verecektir. Bakan Yıldız, "Dünya Ticaret Örgütü, bu tür hakları o ülkenin yatırımcılarına vermiş bulunmaktadır. O yüzden biz yerli üretimin desteklenmesi için anti-damping soruşturmasıyla alakalı konuda pozitif tutumumuzu yerli yatırımcılarımız için kullanacağız" demişti.

Bu arada, özellikle aylarda Atlantik`in öte yakasında bu alanda çok büyük gelişmeler yaşandı. Önce Kanada hükümeti Çinli fotovoltaik üreticilerine yüzde 9.3 ile yüzde 154,4 arasında değişen anti-damping vergileri ve ayrıca sübvansiyon vergileri koymuştu.

Arkasından ABD hükümetinin Çinli üreticilere karşı 2012 yılında 5 yıllığına getirdiği anti-damping vergisinin süresini uzatmıştı.

Şimdi gözler Avrupa Birliği`nde. Brüksel`in, 2013 sonunda getirdiği iki yıllık anti-damping uygulamasının süresi, bu yılın sonunda doluyor. Ancak AB`de de son aylarda beklenmedik gelişmeler oldu. AB Komisyonu, anti-damping uygulamasını ihlal ettikleri gerekçesiyle birkaç Çinli fotovoltaik üreticisine karşı ilave vergiler getirdi. Komisyon ayrıca Çinli üreticilerin üçüncü ülkeler üzerine yasadışı yollarla Avrupa Birliği`ne Çin`de üretilmiş panelleri soktuğu iddiasıyla bir soruşturma başlattı.

Bu konuda, Avrupa`da da Türkiye`de olduğu gibi iki cephe mevcut. Güneş enerjisi yatırımcıları, uygulamanın devam etmesine karşı çıkarken, AB fotovoltaik üreticileri uygulamanın devamı yönünde görüş bildiriyor. Hatta üreticiler, Çin hükümetinin kendi üreticilerini sübvanse ettiğine dair bir dosyayı Komisyon`a göndermeye hazırlanıyor.

Kanadalı bir yetkili ne demişti, bir hatırlayalım: Çin hükümetinin verdiği sübvansiyon, Kanada`daki yerli sanayicilere zarar verme potansiyeli taşıyor.

Peki Türkiye? Bizim yerli sanayicimizi korumamız bir milli görev değil midir? İşimize gelince hepimiz "milliyetçi" kesiliriz, işimize gelmeyince "tamamen duygusal" davranıveririz.

Ekonomi Bakanlığı ile Gümrük Bakanlığı, Kanadalı yetkililerin demeçlerini iyi incelemeli. Bizim sanayicimizin Kanadalı meslektaşlarından ne farkı var?

Avrupa`daki fotovoltaik üreticilerinin desteklediği ProSun Platform yetkilisi de, ABD pazarını örnek göstererek Anti-Damping vergisi bulunduğu halde dünyanın en hızlı yükselen pazarlarından biri olduğunu ifade etti.

ABD`de de başka bir model görüyoruz. Washington`un uyguladığı adil rekabet ve güneş enerjisi sektörüne hiçbir kısıtlama koymaması sayesinde anti-damping vergisi piyasayı çok etkilemedi. Hatta kendi güneş enerjisi sektörünün büyümesine yol açtı. Avrupa`da ProSun’a karşı SAFE Platformu mevcut. SAFE daha çok yatırımcı ve EPC şirketlerin bulunduğu bir platform. SAFE`te ticari kısıtlamaların Aralık 2015`ten sonra da devam edeceği endişesi var. Bu yüzden var güçleriyle AB Komisyonu`nu istedikleri yönde karar alması konusunda etkilemeye çalışıyorlar.

Gelelim bizim Türkiye pazarına. Anti-damping uygulamasına evet mi, hayır mı? ABD ve Kanada örnekleri bana göre anti- damping uygulamasının Türkiye`de de devreye sokulmasını zorunlu kılıyor. Mevcut durumda o ülkelerdeki uygulanan anti-damping vergi oranlarına bakılırsa A Sınıfı üreticilerin vergi oranları B ve C Sınıfı üreticilerine karşı çok düşük. Kanada`da %9.3 ile %154,4 arası olduğunu görmekteyiz. Türkiye de böyle basamaklı bir anti-damping vergisi uygulamasını devreye sokarsa bir taşla iki kuş vurmuş olur.

Birincisi, yeni büyümekte olan yerli fotovoltaik üreticilerini korur. İkincisi, özellikle bazı kalitesiz ürünlerin Türkiye girişini engellemiş olur.

Şimdi Türkiye`deki GES yatırımcıları da Avrupa`daki SAFE Platformu`nun yaptığı gibi, bu uygulamaya karşı çıkabilir. Ama onları da anlıyorum. Santral yatırımcıları her zaman yatırımlarını düşük fiyatla hayata geçirmek isterler.

Yalnız bir mühendis gözüyle bakılınca her sistemin bir değeri vardır, bu değer de Çin üreticilerinin fiyatları değil. Çin üreticileri, kendi hükümetlerinin verdiği sübvansiyonlarla ayakta duruyorlar. Yani verdikleri fiyatlar, gerçek maliyeti yansıtmıyor.

Yazımı bu sefer bir anekdotla kapatmak istiyorum. Bir uyanık Türk iş adamı Çin’e kurşunkalem almaya gider. Tanesi 1 dolar olan bir kurşun kalemi beğenir. Başlar pazarlığa, önce 70 cent’e sonra 50 cent’e ve en son 10 cent’e indirir. Sonunda 10 cent fiyattan el sıkışırlar.

Türk iş adamı çok iyi bir pazarlıkla, iyi bir alış veriş yapmanın sevinci içindedir. Satın aldığı kalemler 1 ay sonra Çin`den 1 konteynır içinde Türkiye`ye gelir. Bir bakar kalemlerin içinde “kurşun” yok. Sinirlenip Çinli satıcıyı arar. Çin`deki satıcı, Türk işadamını sakince dinler. Sonra da soğuk bir ifadeyle "Biz seninle 10 cent`lik ürün için anlaştık, 1 dolarlık ürün için değil" der, çıkar işin içinden.

Demek istediğim, her ürünün bir değeri vardır. Tofaş fiyatına bir Mercedes Benz alamazsınız. Bunun için kendi üreticilerimizi Uzakdoğu’dan gelen sübvansiyonlu ve bazı kalitesiz ürünlerden korumak için anti damping gerek.