Global enerji talebinde büyüme yavaşladı

BP’nin yayımladığı “2035 Yılı Enerji Görünümü” raporuna göre gelişmekte olan ekonomilerin neden olduğu artışlara rağmen global enerji talebinde büyümenin yavaşladığı görülüyor. 

Enerji Günlüğü - BP’nin yayımladığı “2035 Yılı Enerji Görünümü” raporuna göre gelişmekte olan ekonomilerin neden olduğu artışlara rağmen global enerji talebinde büyümenin yavaşladığı görülüyor. 

BP 2035 Yılı Enerji Görünümü raporuna göre küresel enerji talebi artmaya devam ediyor, ancak bu artış yavaşlıyor. Tüm bu genel gidişat başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişen ekonomilerden kaynaklanıyor.

Bu yıl dördüncüsü yayımlanan rapor, güncel analizlere dayalı olarak 2030-2035 sonrası global enerji pazarlarındaki olası gelişmeler ile ilgili BP’nin ilk kez görüşlerini aktardığı rapor olma özelliğine sahip.

BP Group Başkanı Bob Dudley, BP 2035 Yılı Enerji Görünümü hakkında yaptığı açıklamada, raporun rekabetin gücünü ve dünyanın enerji ihtiyaçlarını karşılamak için teknoloji ve yenilikleri ortaya koyma konusunda arz ve talebin altını çizdiğini ve bu faktörlerin, dünyanın enerji geleceği konusunda olumlu düşünmeye yönelttiğini belirtti.

Dudley açıklamasına şöyle devam etti: “Bu rapor bizi üç önemli soruya yöneltiyor: Artan talebi karşılamak için yeterli enerji var mı? Talebi güvenilir bir şekilde karşılayabilir miyiz? Ve talebi karşılamanın sonuçları nelerdir? Yani, kaynaklar yeterli mi, güvencede mi ve sürdürülebilir mi? İlk soruya cevabımız ‘Evet’. Büyük ölçüde artan enerji verimliliği sonucunda global talebin artış oranı, önceki yıllara göre daha yavaş. Global teknoloji, yatırım ve politikalardaki eğilimler, üretimin ayak uydurabileceği konusunda bize güven veriyor. Kaya gazı, kaya petrolü ve yenilenebilir enerji gibi yeni enerji türleri, küresel enerji tedarikindeki artışın önemli bir bölümüne tekabül edecektir.”

Dudley, “Güvenlik ile ilgili soruya gelince, rapor, genel anlamda pozitif olmak üzere karışık bir görünüm de sergiliyor. Günümüz enerji ithalatçıları arasında Amerika Birleşik Devletleri enerji konusunda kendi kendine yetebilme yolunda ilerlerken, Avrupa, Çin ve Hindistan’ın ithalat bağımlılığı artıyor. Asya’nın enerji ithali konusunda egemen bölge olması bekleniyor. Önemli tüketici bölgelerinde açılan yeni tedarik zincirleri ile birlikte, eğer piyasanın kendi işini yapmasına izin verilirse, bu konuda endişe edilmesine gerek kalmayacak. Sürdürülebilirlik ile ilgili soruya gelince, tüm artışın gelişen ekonomilerden kaynaklanması ile global karbondioksit emisyonlarının yüzde 29 artması bekleniyor. Bu

Raporda bazı pozitif işaretler de belirtiliyor. Doğal gaz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kömür ve petrolden pazar payı kazanması nedeniyle emisyon artışının yavaşlaması ve emisyonların özellikle Avrupa ve ABD’de düşmesi tahmin ediliyor. Gerçekten de, raporun kapsadığı dönemin sonlarına doğru pek çok gelişmiş ülkenin enerji kullanımları düşerken ekonomilerinin büyüdüğünü göreceğiz.”

Rapor, global enerji tüketiminde geçtiğimiz 23 yıl içerisindeki yüzde 55’lik ve son 10 yıl içerisindeki yüzde 30’luk artışa kıyasla (geçtiğimiz yirmi yıl içerisinde yüzde 52) 2012 ile 2035 yılları arasında yüzde 41’lik artış beklendiğini ortaya koyuyor. Enerji talebindeki artışın yüzde 95’lik kısmının gelişen ekonomilerden kaynaklanacağı tahmin edilirken, Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’nın gelişmiş ekonomilerdeki enerji tüketiminin yavaş artması ve öngörülen dönemin ilerleyen yıllarında düşüşe geçmesi bekleniyor.

Başlıca fosil yakıtların enerji tüketimindeki yüzdeleri ise petrol, doğal gaz ve kömürün yüzdesine yaklaşıyor. Her birinin 2035 yılına kadar toplam tüketimin yaklaşık yüzde 27’sini oluşturacağı tahmin ediliyor. Geri kalan yüzdeler nükleer, hidroelektrik ve yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşuyor. Fosil yakıtlar arasında gaz tüketimde en hızlı artan yakıt olarak karşımıza çıkıyor. Doğal gazın başta enerji üretimi için olmak üzere diğer sektörlerde de kömürden daha temiz bir alternatif olarak kullanımının artacağı öngörülüyor.

BP Baş Ekonomisti Christof Rühl ise rapordan elde edilen sonuçlara göre, “Yaşanan süreç, ekonomik güçlerin ve rekabetin gücünü gösteriyor. Daha basit bir dille anlatmak gerekirse, insanlar enerjiyi daha etkin kullanmanın yollarını buluyor. Bu sayede tasarruf sağlıyorlar. Bu durum aynı zamanda çevre için de iyi bir gelişme – ne kadar az enerji tüketilirse çevreye o kadar az karbon salınımı gerçekleştiriliyor. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde karbondioksit emisyonu 1990’lardaki seviyesine düştü” dedi.

BP 2035 Yılı Enerji Görünümü raporu, tedarik yeterliliği, güvenlik ve sürdürülebilirliğe odaklanıyor, aynı zamanda ulaşım konusunu da yakından inceliyor ve Kuzey Amerika doğal gaz devrimine derinlemesine bir bakış sunuyor.

RAPOR ÖZETİ

BİRİNCİL ENERJİ

Rapor, global enerji talebinin 2035 yılına kadar yıllık ortalama yüzde 1,5 oranla artmaya devam edeceğini gösteriyor. Büyümenin bu dönem boyunca yavaşlaması, 2020 yılına kadar yılda ortalama yüzde 2, 2035 yılına kadar ise yılda ortalama yüzde 1,2 oranında artması bekleniyor. Artışın yüzde 95’inin Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) üyesi olmayan ekonomilerden kaynaklanacağı tahmin ediliyor. Bu ekonomiler arasında yer alan Çin ve Hindistan ise bu yüzde 95’lik artışın yarısından fazlasından sorumlu olacak. 2035 yılına kadar OECD üyesi olmayan ülkelerdeki enerji tüketiminin 2012 yılına kıyasla yüzde 69 daha fazla olması bekleniyor. Buna kıyasla OECD ülkelerindeki tüketim yüzde 5 oranında artacak ve süregelen ekonomik artışa rağmen 2030 yılından sonra düşecek.

Yakıt çeşitliliği gelişirken, fosil yakıtlar egemen olmaya devam edecek. Petrol, doğal gaz ve kömürün 2035 yılına kadar her birinin pazar payının yaklaşık yüzde 26-27 oranlarında buluşacağı ve fosil olmayan yakıtların – nükleer, hidroelektrik ve yenilenebilir enerji – her birinin ise yaklaşık yüzde 5-7 seviyelerine ulaşacağı öngörülüyor.

PETROL

Yılda ortalama sadece yüzde 0,8’lik talep artışı ile petrolün 2035 yılına kadar temel yakıtlar arasında en yavaş artan yakıt olması bekleniyor. Günde yaklaşık 19 milyon varil ile petrol ve diğer sıvı yakıtlara olan talep, 2012 yılına göre 2035 yılında daha yüksek olacak. Tüm net talep artışının OECD üyesi olmayan ülkelerden gelmesi bekleniyor. Çin, Hindistan ve Orta Doğu’dan gelen talebin toplamı, net talep artışının neredeyse tamamına tekabül edecek.

2035 yılına kadar petrol ve diğer sıvı (biyoyakıtlar dâhil) tedarikindeki artışın genel olarak Amerika Kıtası ve Orta Doğu’dan gelmesi bekleniyor. Büyümenin yarısından fazlası, Amerikan kaya petrolü, Kanada petrol kumları ve Brezilya derin deniz ve biyoyakıtlarının artan üretiminin başka bölgelerdeki hızlı düşüşleri azaltması ile OECD üyesi olmayan ülkelerden kaynaklanacak.

Yeni kaya petrolü kaynakları ile üretimdeki artışın, 2014 yılında dünyanın en büyük üreticisi unvanını ABD’nin Suudi Arabistan’dan devralması ile sonuçlanması bekleniyor. ABD’nin petrol ithalatının 2012 ve 2035 yılları arasında yaklaşık yüzde 75 oranında düşmesi bekleniyor.

OPEC üyesi ülkelerin petrol pazarındaki payının bu dönemin başlarında düşeceği öngörülüyor. Bu da, yüksek fiyatlar ve etkin ulaşım teknolojileri nedeniyle yavaşlayan talep artışı ile birlikte OPEC üyesi olmayan ülkelerde üretim artışını yansıtıyor. OPEC ülkelerinin pazar payının 2020 yılından sonra azalıp daha sonra tekrar artması bekleniyor.

DOĞAL GAZ

Yılda ortalama yüzde 1,9’luk talep artışı ile doğal gazın, fosil yakıtlar arasında en hızlı artan yakıt türü olması bekleniyor. OECD üyesi olmayan ülkelerin talep artışının yüzde 78’ini oluşturacağı öngörülüyor. Sektör bazında endüstri ve enerji üretimi, talepteki en büyük artışı oluşturacak. LNG ihracatlarının, yılda yüzde 3,9’luk oran ile gaz tüketiminin neredeyse iki katından fazla hızla artması ve 2035 yılına kadar global gaz tedarikinin yüzde 26’sını karşılaması bekleniyor.

Kaya gazı tedarikinin, gaz talebindeki artışın yüzde 46’sını karşılaması ve 2015 yılına kadar dünya gaz üretiminin yüzde 21’e ve ABD gaz üretiminin yüzde 68’ine tekabül etmesi öngörülüyor. Kuzey Amerika kaya gazı üretimindeki artışın 2020 yılından sonra yavaşlaması ve diğer bölgelerdeki üretimin artması bekleniyor. Ancak Kuzey Amerika’nın hala dünya kaya gazı üretiminin yüzde 71’ini gerçekleştireceği tahmin ediliyor.

KÖMÜR

2035 yılına kadar yılda ortalama yüzde 1,1’lik talep artışı ile petrolden sonra kömürün, en yavaş artan temel yakıt türlerinden biri olması bekleniyor. Kömür tüketimindeki artış, 2020 yılından sonra sadece yüzde 0,6 oranında gerçekleşecek. 2035 yılına kadar net artışın neredeyse tamamının (yüzde 87), global kömür tüketimindeki toplam payı 2012 yılında yüzde 58 oranından 2035 yılında yüzde 64 oranına yükselecek olan Çin ve Hindistan’dan kaynaklanması bekleniyor.

DİĞER

2035 yılına kadar nükleer enerji üretiminin yılda ortalama yüzde 1,9 oranında artması bekleniyor. Beklenen nükleer tesis kapanmaları nedeniyle ABD ve Avrupa’da nükleer üretim düşerken, Çin, Hindistan ve Rusya, küresel nükleer enerji üretimi artışının yüzde 96’sından sorumlu olacak.

Hidroelektrik enerji üretimindeki artışın neredeyse yarısı Çin, Hindistan ve Brezilya’dan kaynaklanacak şekilde 2035 yılına kadar yüzde 1,8 seviyesinde olması bekleniyor.

2035 yılına kadar yılda ortalama yüzde 6,4 oranında artacak olan ve küçük bir pazar payı kazanacak olan yenilenebilir enerjinin en hızlı büyüyen enerji sınıfı olmaya devam etmesi bekleniyor. 2035 yılına kadar yenilenebilir enerjinin küresel elektrik üretimindeki payının yüzde 5’ten yüzde 14’e yükseleceği tahmin ediliyor. OECD ekonomileri yenilenebilir enerjideki artışta başı çekerken, OECD üyesi olmayan ülkelerde yenilenebilir enerji üretimi bunlara yaklaşıyor ve bu üretimin 2035 yılına kadar toplam üretimin yüzde 45’ine tekabül etmesi bekleniyor. Biyoyakıtlar da dâhil olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarının 2035 yılına kadar nükleer enerjiden daha yüksek birincil enerji payına sahip olması öngörülüyor.

KARBON

Karbon emisyonunun artış oranı azalırken, 2012 ile 2035 arasında yüzde 29 oranında artması bekleniyor. OECD üyelerinin karbon emisyonu yüzde 9 oranında düşerken, tüm artış OECD üyesi olmayan ülkelerden kaynaklanacak. 2035 yılına kadar karbon emisyonlarının yüzde 72’sinin OECD üyesi olmayan ülkelerden kaynaklanacağı öngörülüyor.