Konuk Yazar: SEYRAN DUMAN
Yazı dizimize Almanya’nın yenilenebilir enerji politikasında güneş enerjisini değerlendirdiğimiz ikinci yazımızla devam ediyoruz.
Daha önceki yazımıza ŞU LİNKTEN ulaşabilirsiniz.
Türkiye'de güneş enerjisinin önündeki bürokratik engeller
Almanya’da 1960’lı yıllarda güneş enerjisinin teknolojisi gelişmeye başlamıştır. Ancak, Almanya’daki önemli değişim 1986’da meydana gelen Çernobil felaketinden sonra gerçekleşmiş ve enerji dönüşümü başlamıştır. Çevre bilincinin ve nükleer enerjiye karşı muhalefetin artması ile Sosyal Demokrat Parti ve Yeşil Parti temsilcileri beraber nükleer enerjiyi azaltma kararı almıştır. İklim değişikliği, çevre kirliliği ve nükleer kazalar gibi nedenlerden dolayı güneş enerjisi ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları alternatif enerji kaynağı olarak merak uyandırdığı söylenebilir.
Yeşillerin de etkisi ile Almanya’da, 1990’lı yıllarda yenilenebilir enerji ile alakalı yasa ve teşvikler oluşturulmuştur. Öte taraftan 1991’de çıkarılan yenilenebilir enerji kaynakları yasası ile yenilenebilir enerjilerden üretilen elektriğin alınması zorunlu hale getirilmiştir. Ayrıca, PV pazarının oluşturulması için 1989’dan 1993’e kadar 1000 çatı programı uygulanmıştır. 1998-2003 döneminde ise 100.000 çatı programı federal düzeyde uygulanmıştır. Almanya bu şekilde güneş enerjisinin önünü açmıştır. Ayrıca Almanya çatı programları ile sürdürülebilir enerji arzına da katkı sağlanmıştır.
Almanya’da yenilenebilir enerji kanunu Sosyal Demokratlar ve Yeşiller tarafından 2000’de yürürlüğe girmiştir. Kanunun hedefi: enerji arzının maliyetini, iklim değişikliğini ve enerji tüketimini azaltmak olup bu yönde strateji ilerletmektir. Kanunda uzun vadeli brüt elektrik tüketiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı hedeflenmiştir. Hedefler arasında brüt elektrik tüketiminin 2025 yılında %40-45 ve 2050 yılında %80 oranında yenilenebilir enerjilerden sağlanması da yer almaktadır. Daha sonra 2004’te Feed in Tariff (şebekeye satış tarifesi karşılığında kullanılmaktadır) kanunlaştırılıp yenilenebilir enerji kaynaklarına teşvik verilmiştir. FIT Almanya’da güneş enerjisinin etkin kullanımı açısından itici güç olduğunu söylenebiliriz.
Almanya her ne kadar 2002 yılında nükleer enerji santrallerini 2022 yılına kadar kapatma kararını ertelemişse de 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima ile yeniden kapatılması yönünde çabalarını yoğunlaştırmıştır. Japonya gibi teknolojisi gelişmiş bir ülkede böyle bir felaket gerçekleşmişse bizde de olma ihtimali yüksek olur düşüncesi ile tekrar kapatılması yönünde çalışmalar yapılmıştır. Dolayısı ile Almanya alternatif enerji kaynağı olarak güneş enerjisini ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik etmesinin yanında ARGE’ye de destek vermiştir.
Güneş enerjisinin hızlı ve kontrolsüz teşvik edilmesi aynı zamanda politik bir kaygı oluşturmuştur. Çünkü verilen teşvikler tüketiciler için önemli bir maliyet temsil etmektedir. Dolayısı ile 2012 de FIT’ lerde ve teşviklerde düzenlemeler yapılarak büyük güneş enerji santralleri için ihale planları oluşturulmuştur. Ayrıca Almanya’da güneş enerjisine verilen teşvikler piyasayı da olumsuz etkilediğinden dolayı 2017 yılında yapılan revizyon ile 750 kW üstü güneş enerji sistemleri için açık arttırma usulü başlatılmıştır. Açık arttırma usulüyle güneş enerji piyasasında rekabetin arttırılması ve fiyatların düşürülmesi hedeflenmiştir.
Teşviklerin artması ile faydalarının yanında zararlarının da olduğu görülmektedir. Revizyon ile sadece ihaleyi alan tesislere ödeme yapmak maliyetleri yönetmede ve ek kapasiteleri kontrol etmede faydalı olacağı söylenebilir. 2017 yılından beri güneş enerjisinden elektrik üretimi için para desteği devletten değil piyasaya dayalı açık programlarla belirlenmektedir.
ve Almanya’da güneş enerjisinin etkin kullanımı teşviklerle ve bilhassa çatılarda etkin kullanılmaya başlayarak yaygınlaştığı görülmektedir. Peki AB’nin, Almanya’nın ve Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyeli ne kadardır? Türkiye’de sürekli güneş enerjisinin etkin kullanılmasına vurgu yapılmasına rağmen neden güneş enerjisi etkin kullanılmamaktadır? Bunun birçok sebebi bulunmaktadır. Şöyle ki: hukuksal, ekonomik, bürokratik, politik ve teknik sebeplerdir. Ancak İstanbul Aydın Üniversitesinin hazırlamış olduğu Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik Sempozyumu’nda sadece bürokratik nedenlere değindim. Dolayısı ile son dizimizde de bunlara değineceğim. Heyecanla bir sonraki yazıda görüşmek üzere...