Yine bir faiz tartışmasıdır gidiyor.
Siyasi irade Merkez Bankası`ndan faizleri indirmesini istiyor. Orası bunu yapmayınca ya da faizi istedikleri ölçüde düşürmeyince eleştiriler başlıyor.
Eleştiriler sadece siyasilerden değil, gazeteciler ve akademisyenler başta olmak üzere "kanaat önderleri"nden de geliyor.
Ve bu eleştiriler zaman zaman çok ağır kaçabiliyor.
Hatta bazen kimin eleştirildiğini bilmeseniz, başka bir ülkenin kurumundan bahsedildiğini bile zannedebilirsiniz.
Bu arada, aslında Merkez Bankası yönetimini atayanın da siyasi irade olduğunu unutmayalım.
Bir de, sanki faizler düşürülse bütün sorunlarımız şıppadanak çözülüverecekmiş gibi davranılıyor ya, o da başka bir mevzu.
Yanlış anlamayın, faizleri düşürürseniz döviz fırlar falan gibi, her gün onlarca ekonomistin finansçının ağzında sakız olmuş laflar etmeye niyetimiz yok.
Biz işin o tarafında değiliz. Ya ne tarafındayız? Anlatmaya çalışalım...
Aslında işin temeline inerseniz, faiz gerçekte bir neden değil, bir sonuçtur.
Peki neyin sonucu?
Nüfusunuz artıyor ve ekonominizin büyümesi gerekiyorsa, bunu sağlayacak sermayeye ihtiyacınız vardır. Sermayeniz yok ya da elinizdekiyle yetinmeyi göze alamıyorsanız, bunu dışarıdan bulacaksınız, yani borç edineceksiniz.
İşte faiz dediğimiz şey de burada ortaya çıkıyor, ki o da paranın zaman maliyetidir. Bu maliyeti, yani karşı tarafın istediği faizi ödemeyi kabul ederseniz, borç bulabilirsiniz. Aksi halde büyümeyi unutun.
İşte bu cepheden bakılınca Türkiye ekonomisinin durumu özetle böyle.
Yıllardır istikrarlı şekilde büyüyoruz. Bu arada dış borçlarımız da artmaya devam ediyor. Siz yine büyümeye devam etmek istiyorsunuz ama kaynak yok. Peki niye yok? Çünkü ürettiğiniz ekonomik değerin parasal karşılığı sizin bütçeyi döndürmenize yetmiyor.
Nereye gidiyor ürettiğiniz onca değer? Evet, bir kısmı geçmişte alınmış borçların faiziyle birlikte geri ödenmesine, bir kısmı da ekonominizin çarkını çevirmek için dışarıdan yaptığınız ithalata.
Peki ithalatınızın ağırlığını ne oluşturuyor? Doğalgaz, petrol ve kömür gibi enerji kaynakları.
O halde, enerjide dışa bağımlılığı azaltacak çözümler üretmelisiniz. Ama nasıl?
Tamam, petrolünüz yok ya da yakın beride yeterli miktarda çıkarma imkanınız zok.
Ya elektrik? Şu anda elektriğin yüzde 48`i, neredeyse tamamı ithal edilen doğalgazdan üretiliyor. Yüzde 20`sine yakını da ithal kömürden...
O halde burada yapılabilecek çok şey var. Temel meseleniz, yerli ve yenilenebilir kaynaklarınızı devreye sokmak. Elektrik üretilebilir su kapasitenizi ciddi oranda kullandığınıza göre, geriye jeotermal, rüzgâr, güneş ve biyoyakıt kalıyor.
Rüzgar ve jeotermalde bir miktar yol alınıyor. Ama en yaygın kullanıma uygun enerji kaynağı konumundaki güneşte bir türlü istenilen noktaya gelinebilmiş değil.
Oysa tıpkı rüzgar gibi, güneşi de elektrik üretiminde yaygın şekilde kullanmaya başlamak, dışarıya ödenecek dövizi azaltacaktır.
Bilinen laftır: Güneş balçıkla sıvanamaz!
Doğrudur. Ama şu da doğrudur. Yukarıda da anlatmaya çalıştığımız gibi, güneş, Türkiye ekonomisinin en önemli yarası sayılabilecek faizi kurutabilir. Hem de nedenlerini ortadan kaldırarak. Yani geçici bir çözüm değil, kalıcı bir çözüm sunar.
Ancak bunun için bazı basit adımlar atmalısınız. Yapılacak iş de çok basit. Aklınıza hemen güneş enerjisi yatırımlarını teşvik etmek gelmesin. Ben tam tersini düşünüyorum. Sakın ola ki güneş enerjisi santrali yatırımlarını teşvik etmeyin. Buna hiç gerek olmadığı gibi, ters de tepiyor.
Siz en iyisi hiç gölge etmeyin! Yani solar yatırımlarını yok kanundu, yok yönetmelikti, tebliğdi, yok efendim sistemdi, yok bilmem neydi gibi mevzuata boğdurursanız bu iş olmaz.
Türkiye`nin güneş enerjisinden su ısıtma amaçlı yararlanan ülkeler ligindeki ilk iki oyuncudan biri olduğunu biliyor musunuz? Peki bunun için mevzuat mı hazırlanmıştı, sistem mi kurulmuştu, sübvansiyon mu yapılmıştı, teşvik mi sağlanmıştı? Hayır!
Yani ortada herkesin kullanımına açık, çok yaygın bir kaynak vardı ve devlet gölge etmeyince su ısıtmak için başta Akdeniz ve Ege kıyı yerleşimleri olmak üzere yurt sathında milyonlarca binanın çatısı, günısı denilen sistemlerle donatılıverdi.
İşte bu sistemlerle, Türkiye`de bugüne kadar kaç milyon ağacın kesilmekten kurtulduğunu, kömür ithalatı ihtiyacının ne kadar azalmış olduğunu varın siz düşünün.
Sonuç itibariyle; Ne olur, destek olacağız, geliştireceğiz diye diye, neredeyse hiç bir ciddi adım atılmasına imkan tanımadığımız solar yatırımlarının önünü açalım. Faizi güneşe serelim. Böylece ekonominin en büyük düşmanlarından biri olan faizi de kurutmuş, yere sermiş, yani kurutmuş oluruz.
Tamamen kurutamasak bile, milli geliri yiyip bitiren, kemiren bu engeli biraz olsun eritebiliriz.
Mehmet KARA