MEHMET KARA
Enerjide tedarikçi çeşitliliğini sağlamak çok önemli.
Çünkü hiç bir ülke kendi geleceğini tek bir ülke ya da şirkete mahkum etmek istemez.
Konuya enerji ithalatçısı bir ülke konumundaki Türkiye açısından bakarsak…
Petrolde tedarikçi ülke çok, bol bol da satıcı şirket var. Kömürde de buna benzer bir durum var. Ama doğalgaz için aynı şeyi söylemek zor. Halen boru hattıyla doğalgaz getirilen ülke sayısı üç ile sınırlı: Rusya, Azerbaycan, İran…
Sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) tedarikçisi ülke ve şirket sayısı petroldeki kadar yüksek olmasa da idare eder. Ama Türkiye’nin LNG’nin ağırlığını artırması zor. Çünkü hem boru gazına göre daha pahalı hem de LNG’yi mevcut şebekeye aktarabilecek altyapı yetersiz.
İşte bu yüzden Türkiye’nin, Irak, Türkmenistan, İsrail gazını taşıyacak boru hattı projelerinin merkezinde görünmesi, gösterilmesinde şaşılacak bir durum yok. Ayrıca Türkiye’nin Avrupa tarafındaki yakın ve uzak komşularının boru hatlarını tersine çalıştırarak oradan da gaz getirebilmesi teorik olarak mümkün. Sadece biraz proje ve ilişki geliştirip bunları hayata geçirmek gerekiyor.
Tüm bunlar, üzerinde uzun uzun konuşulup, uzun vadede çalışılıp hayata geçirilebilecek projelerin konusu.
Aynı şekilde enerjide kaynak çeşitliliği de çok önemli. Çünkü yine hiç bir ülke kendisini tek bir enerji türüne bağımlı hale gelmeyi arzu etmez. Gazı da, kömürü de, doğalgazı da bir şekilde kullanmak, fazla gelirse yedekte teminat olarak tutmak mümkün. Tüm bu kaynaklarda ithal/yerli dengesinin nasıl oluşturulacağı, ekonomik gerekliliklere bağlı. Yani zamana ve zemine göre değişebilir, tartışılabilir.
Ancak enerji konusunda yenilenebilir kaynakların bugüne ve geleceğe damgasını vurduğu tartışılamayacak kadar açık hale gelmiş durumda. 1970’lerde temiz çevre, 1980’lerden itibaren ise iklim kaygıları nedeniyle kanuni zorlamalarla öne çıkarılmaya çalışılan güneş, rüzgar, biyokütle, dalga gibi enerji kaynakları günümüzde gelişen teknolojinin de desteğiyle fosil yakıtlara göre daha avantajlı konumlar elde etmiş durumda.
Yani Türkiye enerji politikalarını yeniden şekillendirirken günübirlik ihtiyaçlardan ziyade, küresel trendleri gözetmek zorunda. Bu açıdan bakıldığında kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara dayalı yapılacak yatırımları gelecekte bekleyen pek çok risk varken, yenilenebilir kaynaklara yapılan ve yapılacak yatırımların durumu çok çok farklı. Güneş ve rüzgar bedava kaynak olmanın avantajıyla, biyokütle ise özellikle tarım-gıda sektörleriyle birlikte ele alınıp daha fizibıl yatırımlara imkan veren bir kaynak noktasına getirilmesiyle giderek daha çok öne çıkıyorlar.
Bu kaynakların geri plana düşmesi pek mümkün görünmüyor. İş sadece bu kaynaklardan daha iyi yararlanmaya dönük teknolojilerin geliştirilmesine kalıyor. Yani kaynakların rekabeti değil, teknolojinin, inovasyonun, buluşların rekabetin söz konusu olacak.
Tüm bunlar bize gösteriyor ki, Türkiye’nin enerji politikalarının omurgasını yenilenebilir enerji kaynakları ve bununla ilgili teknolojik gelişmeler oluşturmalı. Hepsi bir yana, yenilenebilir kaynaklar bir yana.
Mehmet KARA / Enerji Günlüğü