Enerjide İran modası ve gerçekçi olmak!

Halil DAĞ

Biz Türkler modaya pek düşkünüz. Hayatımızın birçok alanında olduğu gibi politikada da modaların ardında sök tak modüler davranışları pek kolaylıkla sergileyebiliyoruz.

Türkiye’nin enerji politikaları, bu konudaki en nasipli alanlardan birisidir. Her dönem bir söylem moda olur ve bütün uzmanlar söylem yarışına girişirler.
Türkiye, dünyanın enerji köprüsü olur, enerji güvenliğinin bir numaralı ülkesi olur, kilit ülke olur, anahtar ülke olur… Olur da olur. Ama nasıl olacağının gerçekçi temelleri bir türlü bulunamaz ve bunların hiç biri de hayata geçmez, geçemez de...

DIŞ POLİTİKADA MODA GELENEĞİ

Bu yetmez, bir de ülkeler bazında modalar sürülür piyasaya...

Sovyetler yıkılır, katarız önümüze Türk’ün şanlı başbuğunu, düşeriz Orta Asya yollarına. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar her yer bizimdir, kimse duramaz önümüzde!

Mesut Yılmaz döneminde Rusya ile enerji ilişkileri modadır. Rusya ile doğalgaz anlaşması yapılır ve fuzuli yere onlarca doğalgaz çevrim santrali kurulur. Hiç birinin girdisi yerli değildir. Onlar çalıştıkça Türkiye ithalat yapmak zorundadır.

Necmettin Erbakan döneminde İran ve D-8 ülkeleri ile ilişkiler modadır. İslam Birliği hemen kapıdadır. Arkasından İran ile doğalgaz anlaşması yapılır, kışın ortasında Tahran`ın insafıdır umudunuz. Şans bu ya, kışın ortasında bütün hatların bakım zamanı geliverir bir anda...

Stratejimiz derinleştikçe başka modalar çıkar karşımıza. Sıra artık Afrika’dadır. Önde Kürşat Tüzmen, arkada bir alay uzman, iş adamı, medya mensubu, tek tek gezilir Afrika ülkeleri, gün gelir hepsi unutulmak üzere...

İRAN MODASI İÇİN UZMANLAR SIRADA

Şimdilerde ise Batı’nın İran ile işleri yoluna koyması İran modasını tekrar başlattı. Uzmanlar sıra sıra çıkıp "Aman da ne güzel, tam da Rusya ile aramızın bozulduğu bir zamanda İran’la işler düzelecek" mealinde laflar etmeye başladılar.

İsim vermeye gerek yok, zaten o kadar çoklar ki, yazmaya yer kalmaz... Biz en iyisi "bir çok uzman" diyelim gitsin... İşte onlar, İran ile kurulacak enerji ilişkilerinin bize sağlayacağı faydaları heyecanla anlatmak için sıraya girmiş durumdalar...

Bir gün olsun Türkiye’nin coğrafi konumunun, tarihsel jeopolitiğin ve günümüz Türkiyesinin sahip olduğu teknik imkanların ne olduğu göz önüne alınarak gerçekçi bir hesap yapılmaz.

Şimdiye kadar yapılanların sonuçları ortada:

Bütün yumurtaları tek bir sepete koy, bir ucunu Rusya’ya diğer ucunu da İran’a teslim et.

Biri beş yüz senedir varlığını senin yok oluşun sayesinde elde etmiş Rusya, diğeri ise 516 senedir sırtını asla dönemediğin İran. Ne kadar akıllıca bir politika değil mi?

GERÇEKÇİ BİR ENERJİ OYUNU VE DOĞRU OYUNCULAR

Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, Türkiye’nin bölgesindeki genel politikasının da enerji politikasının da oynanacağı satranç tahtasının oyuncuları bellidir.

Bir kere Mısır ve İsrail’i dahil etmediğiniz bir satranç oyununda ne kaybettiğiniz, ne de kazandığınız asla belli olmaz. Üçüncü olarak bugün artık Kuzey Irak’ta fiilen devletleşmiş Kürtleri de oyuna dahil etmemişseniz oynadığınız oyun çelik çomağın ötesine geçmez.

Rusya ve İran, zorunlu oyuncular. Şimdilik biri şah diğeri vezirdir. Ama herkes bilmeli ki Türkiye’nin Akdeniz’i de içine alan bölgesel siyasetinin şah ve veziri herkesten önce İsrail ve Mısır’dır. Kale ise şaka gibi gelecek ama Kürtlerdir.

Mantıklı bir oyunda Rusların rolü at ve filden öteye geçemez. Ha, oyunu bana kurdursanız ikisinden de iyi piyon olur derim. Hele ki Rusların kibirli oyunbozanlıkları ortada iken oyunda daha fazla rol vermeyi kesinlikle riskli bulurum.

NEDEN MISIR, İSRAİL VE KÜRTLER?

İsrail’i Türk toplumu genellikle İslamcıların gözüyle görmeye alışık olduğu için enerji politikaları açısından İsrail’in Türkiye’ye neden gerekli olduğunu ne kadar anlatsak şu an için beyhude. İsrail’i Filistin üzerinden okumayı bırakmadıkça da bu gerçeği zaten hiçbir zaman göremeyeceğiz. Bu yüzden daha kapsamlı bir yazıya bırakalım bunu...

Mısır’a gelince...

Her şeyden önce Mısır, hikayedeki gibi bir zamanlar kralı olduğumuz bir ülke değil. Mısır, hala Kadim Mısır’dır. Biz buradan miyopluk ediyor olsak da Batı, iki yüzyıldan fazla bir zamandır bölgede en fazla önemi daima Mısır’a vermiştir. Bunun bir çok nedeni vardır.

Bir kere Akdeniz’e en hakim ülkelerden birisidir. İkincisi ve daha da önemlisi Hint Okyanusu’na geçiş kapısı sadece Mısır’da vardır. Üstelik bugün o kapıdan iki tane mevcuttur. 2015 yılında sessiz sedasız ikinci Süveyş Kanalı’nı da açtılar. Türklere sorsanız inşası sadece bir yıl süren 72 kilometrelik kanalın inşa edilip açılışının yapıldığından kimsenin haberi bile yoktur.

Ağustos 2015’te açılan ikinci kanalın açılışına Fransa Cumhurbaşkanı Hollande dahil bir çok devlet başkanı ve devlet adamı katıldı ama Türkiye’den katılan olmadı. Niye? Çünkü Türkiye, Mısır’a küs!...

Mısır’ı önemli kılan bir diğer faktör ise son yıllarda Akdeniz’de yapılan aramalar sonucu bulunan gaz yatakları. Dünyada doğalgaz rezervlerinin durumu henüz netlik kazanmış değil. Her aramadan sonra rezerv haritası değişiyor. Akdeniz’de Mısır, İsrail ve Yunanlıların yaptığı (ya da yaptırttığı) aramalar sonucu Akdeniz, doğalgaza dayalı enerji siyasetinin kilit coğrafyası haline geldi.

Akdeniz’deki enerji kaynaklarının sahipleri ve baş oyuncuları kimler? İsrail, Mısır ve Yunanistan (Güney Kıbrıs Rumları dahil).

Peki Türkiye bu oyunun neresinde?

Türkiye hepsiyle küs! Küstük kurtulduk.
"Bize ne Akdeniz’deki doğalgazdan" demenin Arapçası yani...

Gerçi yakın zamanda İsrail ile aramızdaki resmi ilişkiler düzelme yoluna girdiği için İsrail üzerinden oyuna dahil olma şansı da ortaya çıktı. Bunu devlet büyüklerine anlatabilirsek belki enerji politikalarında biraz yol alabiliriz.

NEDEN KÜRTLER?

Resmi olarak bir devletleri olmasa da otonom bir bölgesi ve haddinden fazla doğalgaz ve petrolü olan Kuzey Irak Kürtleri, şu an Türkiye’nin küs olmadığı tek aktör. Hatta aramız o kadar iyi ki, Türkiye’nin iç Kürtlerine yönelik en sert müdahaleyi yaptığı günlerde Barzani geldi Ankara’da çay içti.

İki Kürt grubun kendi aralarında sorun yaşadıkları biliniyor. Türkiye’nin de her iki grupla ilişkilerini geçmişten beri dengeli yürütemediği de biliniyor. En azından şu an Barzan kabilesiyle aramızın iyi olması, enerji siyasetinde lehimize olan tek durum. Milliyetçi çevrelerin ne düşündüklerinin aksine kanımca daha da geliştirilmesi gereken bir ilişki bu.

Duyguların çıkar ilişkilerinde ve dış siyasette yeri yoktur, olmamalı da. Son yıllarda Filistin üzerinden manipüle edilen duyguların dış politikamızı ne hale getirdiği ortada.

REALİST BİR ENERJİ POLİTİKASI

Dış politika realist olmayı gerektirir. Kürtlerse Kürtler, Yahudilerse Yahudiler. Hiç biri ile alışveriş etmenin sakıncası yoktur. Risklerle kazanç dengesini kurabildiğimiz sürece herkes aynı önemdedir.

Önemli olan enerjide satranç taşlarını iyi dizebilmek, şahı mat etmektir. Bunun da yolu şu koşullarda İsrail, Mısır ve Kürtlerin dahil olduğu bir oyundan geçmektedir. Azıcık zorlarsak Yunanlıların da oyunda olmasında bir sakınca yoktur.

İran’a gelince, şimdilik bir furya olsa da rejimiyle bütün bir coğrafyada problem yaratan İran, bizim için doğru bir seçenek değildir. ABD, gönül rahatlığıyla kıtalar ötesinden İran’la alışveriş edebilir. Onların bir rejim sorunu yok. Üstelik ABD’nin İran’dan gelebilecek riskleri karşılama kapasitesi vardır.

ABD’nin İran ile yumuşama yaratmasının sebeplerinin başında Rusya’yı bölgede yalnızlaştırıp dize getirmek var. Ayrıca IŞİD gibi daha somut bir tehlikenin olduğu bir dünyada Batı’nın İran’ı daha fazla izole etmeye ihtiyacı kalmadı.

İran, Batı için büyük bir tehdit değilken Türkiye için tarihsel bir tehdittir. Sırf bolca gaz alabileceğiz diyerek İran kaynaklı tehditleri göz ardı edemeyiz. Bunu göz ardı edebilmek için Türkiye’de ancak “uzman!” olmak gerekir.

Zaten bu kadar miyopluk uzmanlardan başka kimsede bulunmaz. O yüzden bugünlerde en son dinlenmesi gereken kişiler her bir şeyin uzmanlığından İran uzmanlığına transfer olan uzmanlardır! 

...