Enerji şirketleri: Halka açılmak için ne bu acele?

Mehmet KARA

Türkiye enerji sektörü son haftalarda gerek ulusal gerekse küresel medya organlarında sıkça konuşuluyor. Aynı şekilde uluslararası finans kuruluşlarının koridorları ile ekonomi medyası mecralarında da öyle. Tüm bu ilginin nedeni, deyim yerindeyse enerji sektörü şirketlerini saran halka arz furyası.

Yakın geçmişte Global Yatırım Holding iştiraki Naturel Enerji halka açıldı. Geçtiğimiz hafta Doğan Enerji’nin rüzgar yatırımları şirketi Global Wind hisseleri halka arz edildi. Bu hafta ise tam üç şirket birden halka arz sürecinde talep topluyor. Bunlardan en büyüğü Aydem Enerji Grubu’nun kömür santralleri dışındaki elektrik üretim tesislerini bünyesinde bulunduran Aydem Yenilenebilir Enerji.

Talep toplama sürecindeki ikinci oyuncu ise Doğtaş ve Kelebek Mobilya markaları ile bilinen Doğanlar Holding’in iştiraki, çöpten ve biyokütleden elektrik üreten tesislere sahip Biotrend Enerji. Talep toplama aşamasında bulunan üçüncü enerji şirketi ise ODAŞ Enerji iştiraki Çan 2 Termik Santrali.

Halka arz kuyruğunda başka oyuncular da var. Bunlardan biri anahtar teslim elektrik santrali kurulumu işi de yapan Girişim Elektrik. Bir diğeri ise Esenboğa Elektrik iştiraki Margün Enerji. Tüm bu şirketleri yenileri izlerse de kimse şaşırmaz artık.

İyi de, hem toplamda hem de sektörel bazda, yani çok sayıda elektrik oyuncusunun bu yıl halka arzı tercih etmesi bir yana, bunlardan üçünün birden aynı günlerde talep toplama sürecine girmesinde bir anormallik yok mu sizce? Bence var. Tüm bu oyuncuların, birbirlerinin halka arz sürecinden haberdar olmaması imkansız. Niye sırayla gitmiyorlar? Ne bu acele?

Aslında bir de Türk çiftçisi ile dalga geçerler. Geçen yıl domates iyi para getirdi diye herkes bu yıl domates ekince fiyatlar çakıldı tabii denilir sık sık. Sanki anlı şanlı finans kuruluşları farklı davranıyormuş gibi? Alın işte, görece sığ bir sermaye piyasasında birbirini izleyen haftalarda peş peşe halka arz işlemleri yapmalarını geçtim, eşzamanlı şekilde üç enerji şirketinin birden hisselerini satmaya çalışan bankacılara ne demeli?

Üstelik, son halka arzlarda geçmiştekilerden çok farklı bir durum var. Enerji şirketi halka arzlarında yerli yatırımcılara ayrılan kontenjanların oldukça geniş tutulduğu dikkat çekiyor. Klasik borsa meraklılarına bu durum ilginç gelse de enerji sektörünün içindekiler ya da yakından izleyenler hiç de şaşırmıyor.

Türkiye enerji sektörüne yönelik yabancı ilgisi son yıllarda giderek azaldı. Çünkü enerji sektörüne geçmişte açılmış kredilerin nasıl tahsil edileceği derdine düşen çok sayıda finansçı olduğu biliniyor. İşte bu yüzdendir ki, enerji şirketleri geleceğin sektörüne, geleceğin hisse senedine yatırım yapma çağrılarını özellikle yerli yatırımcılara yapıyor.

Her neyse, ileride bu konular mutlaka analizlere konu olacaktır deyip bugüne bakalım. Tasarruf sahipleri, halka arz edilen enerji hisselerine nasıl bakmalı? Bu kağıtlara yatırım yapıp yapmamaya, yapacaksa hangisini ya da hangilerini tercih etmeli?

Bu sorulara fiyat/kazanç beklentisi, zamanlama vs. konularını düşünen bankacılar ayrıntılı cevaplar verecektir. İşin o kısmını uzmanlarına bırakıp enerji sektörünü yakından izleyen birisi olarak, elimde mutlaka enerji hissesi olmalı diyenlere birkaç kritik noktayı anlatmakta fayda görüyorum.

Öncelikle enerji sektörünün geleceğinin nasıl şekilleneceğini bilmekte fayda var. Bir kere şunu unutmayalım ki buradaki ana dinamiklerin başında iklim değişikliği geliyor. Tüm dünya fosil kaynakları terkedip yenilenebilir kaynaklara doğru koşuyor, ki bu rüzgarın Türkiye’yi de etkilemesi kaçınılmaz.

Mevcut yatırımlar bir anda devreden çıkarılamasa da yeni kurulanların tamamına yakını güneş, rüzgar, biyokütle, jeotermal ve hidroelektrik gibi yenilenebilir kaynaklara dayalı santrallerden oluşuyor. Hatta nükleeri de ‘temiz’ kategorisinde kabul edenlerin sayısı hiç de az değil. Ve nükleer santrallere de geleceğin enerji sepetinde etkin rol biçiyorlar.

Tabii yerli kömüre destek mekanizmaları gibi Türkiye’ye özgü durumları da yok sayamayız ama ana trendleri hiç kimse göz ardı etmemeli, çünkü küreselleşen dünyada salt lokal dinamiklerle hareket etmek çok da akıllıca sayılmaz. Çünkü dünyadaki gelişmeler önünde sonunda Türkiye’de de etkisini öyle ya da böyle gösteriyor.

O halde halka açılan elektrik üretim şirketlerinin küresel trendlerle uyumuna bakmak lazım. Yenilenibilir kaynaklara mı dayalı? İlgili şirket bir teşvik mekanizmasından yararlanıyorsa ne kadar süreyle ne kadarlık destek alacak buna bakılmalı. Üçüncüsü, hissesi halka arz edilen şirketin portföy yapısına bakmak lazım. Yani yenilenebilir kaynaklar iyi hoş da kimileri kesintili. Yani rüzgar yoksa RES’ler, güneş yoksa GES’ler elektrik üretemez. Havalar kurak giderse dereler coşmaz, barajlar dolmaz, dolayısıyla HES’ler beklenen üretimi yapamayabilir. Oysa elektrik, kesintisiz verilmesi tedarik edilmesi gereken bir ürün. Yani vatandaş tam çayını demleyecek elektrik kesildiği için ısıtıcı çalışmazsa, havanın açmasını rüzgarın esmesini ya da yağmurun yağmasını bekleyelim diyemezsiniz. Kendisine taahhüt edilen elektriği ille de o anda istemek onun hakkı.

Yani hisse senedi satın alınacak şirketin kaynak portföyü de çok mühim. Sadece rüzgar ya da sadece güneş santrali bulunan bir üreticinin elektriğini satarken pazarlık gücü, dengeli bir kaynak yapısına sahip şirkete göre çok daha düşük olacaktır. Bunun hisse senedi fiyatları üzerinde nasıl bir etkisi bulunacağını söylemeye gerek var mı? 

Her neyse, şimdilik bu kadarla yetinelim. İşin kalan kısmını da bankacılar, finansçılar anlatıversin bir zahmet.