Türkiye ve Rusya, iki eski komşu, iki eski düşman olarak bilinir. Ancak 1986’da başlayan doğalgaz işbirliği ile bu ilişki, 20. Yüzyılın sonlarından itibaren farklı şekiller almaya başlamıştır. Molotov’un o meşhur ültimatomundan beri Kızılordu kabusu yaşayan Türkiye, doğalgaz kullanmaya başladıktan sonra Rusya’yı başka gözlerle de görmeyi öğrenmiştir.
Enerjiyi dış politikasının eksenine oturtan Rusya, henüz aynı şeyi Türkiye için yapamamışsa da önümüzdeki konjonktür Rusya’yı da farklı davranmaya zorlayacaktır. Rusya ile Türkiye’nin arasının bozulması, iki ülkenin birbirine rakip olması için bir çok gerekçe var. Tarihi Rus Dış Politikası, Karadeniz, Boğazlar, Kafkasya, Karabağ, Balkanlar, Orta Asya, Ortadoğu...
Listeyi ikincil konularla daha da uzatmak mümkün. Ancak günümüz jeopolitiği Türkiye ile Rusya’yı tarihte olduğu gibi bugün de karşı karşıya getirdiği gibi yan yana da getirmektedir. Bu jeopolitiğin en önemli unsuru hiç kuşkusuz ki Türkiye’nin hayati bir önem atfettiği enerji geçiş ülkesi stratejisi ve Rusya’nın enerji politiğidir.
Rusya, günümüzde enerji kaynakları bakımından Ortadoğu’nun çok gerisinde olmasına karşın kaynaklarını en etkin bir şekilde işletebilen ve dünyada enerji dağıtım şebekesi en güçlü ve korunaklı olan ülkedir.
Altyapısının gücüyle ile bilinen Rus coğrafyası, dünyada enerji nakil hatlarının en fazla olduğu ülkelerden birisidir.
Bunun yanında Rusya, 1990’lardan beri yaptığı anlaşmalarla bir çok komşusuna sattığı enerjiyi doğrudan nakledebilecek konumdaki bir ülkedir. Bu konudaki asıl şebekesi ise Karadeniz limanları ve Boğazlar üzerinden kurduğu deniz nakil şebekesidir. Ancak bu şebekenin de imkanları Türk Boğazları’nın yıllık taşıma kapasitesi ile sınırlıdır. Günümüz Türk-Rus ilişkilerinin en girift noktasını da bu konu teşkil etmektedir. Bu konu iki ülke için hem rekabet hem de iş birliği unsurlarını bir arada bulundurmaktadır.
Bakü-Tiflis-Ceyhan Hattı, bu konudaki rekabetin en önemli yansımalarından birisidir. Türkiye, hem Boğazları bir geçiş bölgesi olmaktan çıkartmak hem de Hazar enerjisinde söz sahibi olabilmek için Batı ile girdiği işbirliği ile BTC Hattı’nı uygulamaya koymuş, kısmen de olsa amaçlarına ulaşabilmiştir.
Buna karşılık Rusya da bir çok ülkeye yaptığı gibi enerjiyi Türkiye’ye karşı da bir baskı aracı olarak kullanarak karşılık vermeye çalışmıştır.
Ancak Rusya, diğer ülkelere karşı olduğu gibi Türkiye’ye karşı çok ileri gidememiş, en büyük potansiyel müşterisi konumundaki Türkiye ile petrolde kuramadığı işbirliğini doğalgazda kurmaya çalışmıştır. Bunun sonucunda günümüzde Türkiye’nin en büyük doğalgaz tedarikçisi Rusya olurken, Rusya’nın en fazla doğalgaz ihraç ettiği ülkeler içerisinde de Türkiye 3. sıradadır.
Rusya, özellikle Putin’in iktidara gelmesinden sonra enerjiyi politikalarının merkezine koyarak güçlü bir ülke haline gelmiştir. Enerji merkezli bu politika, uluslararası ilişkileri gergin bir konuma sokarken, Rusya-ABD rekabetini tekrar gündeme getirmiştir.
Bu rekabet kaçınılmaz bir şekilde tüm Avrupa ve Asya’yı etkilemektedir. Bu etki öylesine güçlü bir hal almıştır ki son on yılın neredeyse her küresel olayı enerjiye ve bu rekabete bağlanır olmuştur. Enerji kartını elinde tutan bir ülke olarak Rusya, ABD’nin hegemonya arayışına bir çok yerde güçlü bir şekilde set çekerken Güçlü Rusya imajı ile Rusyasız bir oyunun mümkün olmadığı intibaını vermiştir.
KAYA GAZI FAKTÖRÜ
Ancak son birkaç yıldır enerji tartışmalarında öne çıkan bir konu Rusya’nın bu kozunu ve gücünü tehlikeye atmaktadır. Bu tehlikenin adı kaya gazı olarak adlandırılan shale gas’dır.
Kaya gazının global ölçekli önemli konjonktür değişimlerine yol açacağı düşünülmektedir. Kaya gazı ile ilgili söylenenlerin gerçekleşmesi halinde Rusya’nın enerji piyasalarında elinde tuttuğu küresel liderliği kaybetmenin yanında bugün Türkiye karşındaki patron konumunu kaybederek Türkiye’ye muhtaç hale gelmesi de söz konusudur.
Günümüzde dünyada enerjinin en büyük üç tüketicisi Çin, ABD ve Avrupa Birliği’dir. Çin, dünyada kaya gazına en fazla sahip olan ülkedir. Bugün Rus enerjisine en fazla ihtiyaç duyan ülke olan Çin’in kaya gazı konusunda pozitif gelişmeler kaydetmesi demek Rusya’nın enerji gelirlerinin önemli bir kısmını kaybetmesi demektir.
ABD ise kaya gazında Çin’den sonra en büyük rezerve sahip ülkedir. Ancak teknoloji olarak herkesten önde olan bir ülke olarak bugün kaya gazını en verimli bir şekilde üretip kullanan bir ülkedir ve bu hızla gittiği taktirde, son yılların en büyük enerji ithalatçısı ABD’nin birkaç yıla kadar enerji ihracatçısı konumuna geleceği düşünülmektedir.
Bu durumda ucuz Akdeniz ve Ortadoğu petrolleri en büyük pazarını kaybedecek ve kaçınılmaz bir şekilde Rusya’nın karşısına karşı konulamaz bir rakip olarak çıkacaktır. Bu da Rusya’nın büyük bir pazar kaybı demektir.
Üçüncü enerji tüketicisi ise AB’dir. Kaya gazı konusunda Avrupa’nın bir çok ülkesinin oldukça şanslı olduğu görülmekte ve yüksek Batı teknolojisi ile Rus enerjisine bağımlılıktan kurtulmaları söz konusu.
Rusya’nın bu üç büyük tüketicinin pazar olmaktan çıkması karşısında enerji satabileceği en büyük pazar olarak elinde Türkiye kalmaktadır. Türkiye, kaya gazı konusunda bu ülkeler kadar şanslı görünmüyor.
Ancak enerji çeşitlemesini önemli bir strateji olarak benimsemiş olan Türkiye’nin Rus enerjisi ile olan göbek bağının uzun süre devam edemeyeceği de açık. En azından Türkiye’nin de yakın gelecekte Rus enerjisi karşısında çeşitli kozlarının olacağı öngörülmektedir. Bunların en başında hiç kuşkusuz ki Irak’ın kuzeyinde işletmeye açılan petrol kuyuları gelmektedir. Bunun yanında Ortadoğu petrol ve doğalgazı için düşünülen nakil hatları da Rusya için kabus olabilecek kapasitedeki projelerdir.
SURİYE`DE İSTİKRAR MESELESİ
Halihazırda sürmekte olan Arap Baharı’nın ertesinde bölgeye istikrar gelmesi durumunda Irak petrolleri Türkiye’nin merkezde olacağı projelerle aktifleşecektir. Bu olasılık Rusya için bir kabus olduğu için Rusya, Suriye’ye istikrar getirecek herhangi bir çözüme evet demekten kaçınıyor.
Arap Baharı ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın Türkiye, Barzani yönetimi ile ilişkilerini güçlendirerek petrolün dolaylı bir şekilde de olsa sahibi olmaya çalışıyor. Zaten 2013 yılında yeni bir ivme kazanan Kürt Sorunu Çözüm Süreci’nin arkasındaki temel faktör de Türkiye’nin görünürde ikincil aktör olarak da olsa Irak petrollerinde söz sahibi olma isteğidir. Türkiye, Barzani’nin ortağı sıfatıyla da olsa bu söz sahipliğini elde ettiği takdirde kaybettiklerinden çok fazlasını kazanmış olacaktır.
KİM KİME NE KADAR MUHTAÇ?
Nihayetinde Türkiye, enerji konusunda yaratmaya çalıştığı çeşitliliği kendi kırmızı çizgilerini çiğneme pahasına da olsa elde etmeye çalışmaktadır. Bunu başardığı takdirde de Türkiye, Rusya’ya değil Rusya Türkiye’ye muhtaç bir hale gelecektir. Çünkü enerjiye ulaşma güçlüğünü çözmüş bir Türkiye, Rusya için kolay lokma olmaktan çıkacaktır.
Tüm bu gelişmeleri hesaba katarak Türkiye’yi küstürmemek ve ilişkileri gelecekte de sürdürmenin yollarını bugünden sağlama almak Rusya’nın yapacağı en akıllıca iştir. Bunun yolu da enerjiyi Ukrayna ve Beyaz Rusya’ya olduğu gibi bir şantaj aracı olarak kullanmak değil, eldeki bu zengin kaynağı makul yollarla Türkiye ile paylaşmaktır. Aksi halde Rusya’nın Türkiye’yi elinden kaçırması çok uzak değildir.
Yakın bir gelecekte büyük pazar kayıpları yaşayacak olan Rusya’yı çok zor günler beklemektedir, hem de çok zor günler...