Elektrik piyasasında 1 Nisan 2022 tarihinde geçici olarak (altı aylığına denildi ama sonra 1 yıla uzadı) devreye alınan Azami Uzlaştırma Fiyatı (AUF) mekanizmasının nasıl uygulanacağına dair tartışmalar bitmedi. Hem de şirketler kendilerine çıkarılan borçları ödemeye başlamasına rağmen...
Tartışmalar bitmedi diyoruz ama aslında kamuoyu önünde açık açık tartışılabilen bir konu değil bu. İki nedenle. Birincisi mesele çok karışık. İkincisi ve daha da önemlisi, elektrik piyasası oyuncuları devlet ile (burada muhatap Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu EPDK oluyor) sürtüşmeyi göze alamıyor.
Bu durumda tartışmalar bitmedi derken, kulislerde konuşulanları kast ediyoruz elbette. Yargı yoluna başvurduğu duyulan bazı elektrik üreticileri, basın açıklaması yapan bir iki şirket ve halka açık olduğu için hissedarlara karşı sorumluluğunun gereği Kamu Aydınlatma Platformu’na yazı gönderenler dışında sektörden pek ses çıkmadı, çıkmıyor. Aslında çıkamadı demek daha doğru olur, yukarıda da değindiğimiz göze alıp alamama meselesine bağlı olarak...
Bu konuda açık açık konuşan tek merci var, o da EPDK. Zaten söz konusu mekanizmanın devreye alınması kararını alan, modelleyen kurum olduğu için ve tabii kamu otoritesini temsil ettiği için bunda şaşılacak bir durum görmeyebilirsiniz. Ancak dediğimiz gibi, arka geri planda kazan kaynıyor. Peki EPDK’nın geçen hafta bu konuda yaptığı son açıklamada yer alan 1 milyar TL’lik tahsilat nasıl gerçekleşti?
Özetle şöyle: EPİAŞ, AUF uygulaması kapsamında ödeme yapmasını istediği şirketlere Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) yoluyla mesajını ilettikten sonra, konunun yakın takipçisi olmayı sürdürdü. “Borçlu” şirketlere tek tek telefon açarak ödemeyi nasıl yapacaklarını sordu. Dikkat, şirketlere ödeme yapıp yapmayacakları değil, nasıl yapacakları soruldu.
Tabii bu aramalar sırasında şirketlere bir de “kolaylık” sağlandı tabii: Peşin ödeyemeyecekseniz, taksitlendirebiliriz. E bu kadarı da olsundu artık. Az buz bir tutardan değil, tam 11 milyar TL’den söz ediyoruz çünkü. Ama şirketlerin taksitlendirme için protokole imza atmaları isteniyordu. Bu talep, hukuki yollara başvurmayı düşünebilecek şirketlerin daha yolun başında borçlu olduklarını kabul etmelerini istemekti.
Ve EPİAŞ bu telefon görüşmeleri sırasında “uygulama geriye yürütülemez” diyerek yargıya başvurup yürütmeyi durdurma kararı aldırtanlar da dahil ilgili şirketlerin yetkilileri EPİAŞ’a davet ediliyordu. EPDK’nın bastırması ve EPİAŞ’ın aramalarından istenen sonuç bir ölçüde alınmıştı işte.
Ve EPİAŞ’ın EPDK destekli çağrısı ciddi bir karşılık buldu. Şirketler, “borcunuzu ödeyin” yazılarını ve telefon aramalarını izleyen ilk iş gününde EPİAŞ binasının bulunduğu Maslak’ın yolunu tuttular. EPİAŞ binasının önü elinde çantasıyla mali müşavirler, finans müdürleri, genel müdürler, kısaca imza yetkisi bulunan elektrik üretim şirketlerinden yetkililerle doldu.
Görevce küçük tutarlı borç çıkarılan şirketler, ödeyebildilerse peşin ödediler, ödeyemeyenler “borçlarını” taksitlendirdi. İmzalar atıldı, peşinatlar yatırıldı ve EPDK’dan yapılan son açıklamadaki 1 milyar TL denkleştirildi.
Ancak kulislerde konuşulanlara da gösteriyor ki, bu konu kolay kapanacak gibi değil. En azından tartışmaların uzun zaman devam edeceği açık. Çünkü sektörde, 2002 yılında enerjide serbest piyasayı düzenleyip uygulamak amacıyla kurulup göreve başlayan EPDK’nın bu konuya yaklaşımının, kuruluş amacıyla hiç de örtüşmediğini düşünenler çoğunlukta. Hatta belki de biraz abartarak “21 yıl öncesine mi döndük” diye soranların sayısı da azımsanamaz.