Elektrik sektörü savcı karşısına mı çıkmalıydı?

Mehmet İMERYÜZ

Yaklaşık 10 yıl önce, bizimle yaptığı görüşme notlarından ürettiği geniş haberin başlığını “Şebekesi Akıllı Olanın Trafosu Patlamaz” diye atmıştı, sevgili Mehmet Kara.

Sözcüklerden anlaşılacağı gibi “akıllı şebeke” deyiminin revaçta olduğu yıllardı. Trafoların patlaması, yangınlar çıkarması ya da sıcak havalarda klimaların çalışmamasının ana sorumlusu olması, sık sık medyada habere konu olurdu, kediler trafo merkezlerinde cirit atardı. 

Biz de “nedir bu akıllı şebeke dedikleri” diye konuşurken, söz varlık yönetimine ve tümleşik önleyici bakımın üreteceği faydalara gelmişti ve bizim manşet de oradan çıkmıştı. 

Bunları yazarken gerçekten çok üzgünüm. Çünkü aradan onca zaman geçmiş olmasına rağmen, iyiye giden pek bir şey olmamış; hatta kötüye gitmiş olmalı ki, bilirkişi ön raporlarına göre, kök sebepleri arasında elektrik şebekesi kaynaklı sorunların olmasının yüksek ihtimal dahilinde olduğu iki kazada 15 insan ve bine yakın hayvan yanma sonucu öldü, iki insan ise yağışlı havada yolda yürürken elektriğe çarpılarak hayatlarını kaybettiler, hektarlarca tarım ve orman arazisi ise kül oldu.

Korkarım arada değişen tek şey şu oldu: Akıllı şebeke sözü miyadını doldurdu, onun yerini dijitalleşme aldı.

Artık sadece elektrik şebekesi değil, her şebeke, her süreç dijitalleşiyor, dijital olmada herkes rekor üstüne rekor kırıyor. Ama kazalar olmaya devam ediyor ve ne yazık ki kayıplarımız da artıyor.

O zaman samimiyetle şu soruyu sormak gerekiyor: Teknolojinin izin verdiği olası en akıllı veya dijital elektrik şebekesi Türkiye’nin elektrik şebekesi olsaydı, bu son iki kaza olur muydu?

Beni yakın tanıyan arkadaşlarım, bir önceki yazımın sonunda dijital sözcüğünü tırnak içinde yazmamdan anlamışlardı, yeni yazının teması dijitalleşme etrafında olacaktı, gerçekten de öyle planlamıştım.

Burada uçtan uca tümleşik varlık yönetimi sistemlerinden bahsedebilirdim. Yeraltı kablolarının yatırım ve projelendirme aşamasından başlayıp işletme ömrünü dolduracağı tüm yaşam döngüsü boyunca, konum bilgilerini içeren coğrafi veri tabanıyla, elektriksel öz niteliklerini içeren veri tabanını ilişkilendirip, sıcaklık ve nem değişkenlerine de bağlı olarak kapasitans değerinin nasıl değişeceğini, bunun yalıtım özelliklerini nasıl etkileyeceğini tahlil edecek akıllı bir sistem tasavvur edebilirdim.

Benzer bir şeyi havai hat iletkenleri için de yapabilirdim. Bunlar gerçek olup, İzmir’deki o kabloyla Mardin’deki o iletkeni de içerecek bir ölçekte uygulanmış olabilirdi. Ama başımıza gelenler ortadayken çok anlamı yok, içimden de gelmiyor zaten.

Öte yandan, ülkemizde her alanda olduğu gibi, elektrik şebekesi alanında da dijitalleşmeye yönelik yatırımlar yapılmaya devam ediyor. ELDER’in 2023 sektör raporu geçen haftalarda yayınlandı. Burada yer alan verilere göre elektrik dağıtım şirketleri 2023 yılında toplam iki milyar yedi yüz yetmiş milyon Türk Lirası tutarında Şebeke İşletim Sistemi yatırımı yapmışlar. Şebeke İşletim Sistemi yatırımları, EPDK’nın Düzenlemeye Esas Yatırım Esasları Yönetmeliği’nin 16. Maddesi’nde “Şebeke işletimi için ilgili mevzuat kapsamında yapılması gerekli olan uzaktan izleme ve kontrol sistemleri, coğrafi bilgi sistemleri gibi bilişim sistemi ve teknoloji yatırımlarına ilişkin harcamalar” olarak tanımlanıyor. Yani bizim burada konuştuklarımızla ilgili olanlar onlar.

Elder’in söz konusu raporunda rakamlar oldukça detaylı işlenmiş. Şirket temelinde analiz edilebilir, önceki yıllara göre değişimleri izlenebilir, başka ülkelerle kıyaslanabilir ve sonuçta kapsamlı bir dijitalleşme haritası çıkarılabilir. Ama yaşanan kayıplar ortadayken bu da çok anlamlı gelmiyor. Bunun sorumluluğunu hissediyorum.

Sektörde kendi kapasitem içerisinde yöneticilik yaptım, yapıyorum, kararlara imza attım, atıyorum. Bu yüzden kendimi de hiç ayırmadan söylemem gerekiyor: Ben de benimle benzer konumdaki tüm meslektaşlarım da yaşanan kayıpların sorumlusuyuz. Gözaltında kalan, savcı karşısına çıkan meslektaşlarımızın, mesai arkadaşlarımızın haberlerini okumak çok üzüntü vericiydi ama hepimiz olmalıydık o savcının karşısında, sadece onlar değil.

Peki bizde ters giden şey ne? Hatırı sayılır miktarda para harcıyoruz, sektörün her kademesinde işinin uzmanı meslektaşlarımız, iş arkadaşlarımız elektrik şebekesinin kurulumuna, işletilmesine, bakımına ve genel anlamda yönetilmesine değer katacak şekilde fedakarca çalışıyorlar.

Bu soru etrafında düşünürken, aklıma başımdan geçen bir deneyim geldi, onunla bitireyim bu keyifsiz yazıyı. Yürüttüğümüz geniş ölçekli bir projede, yazılım tabanlı bir uygulamayı kurma aşamasına gelmiştik. Uygulama özel olarak; uzun süreli bir enerji kesintisi sonrasında, enerjiyi yeniden verirken kesinti öncesindeki güç talebi, anahtarlama elemanlarının konumunu, istenirse şebekeyle ilgili daha geçmiş veriler gibi değişkenleri değerlendirerek, hatların nasıl yükleneceğini tahmin edip yetkili işletmeciye yapacağı manevralarla ilgili yol gösteren bir uygulamaydı.

Tabii ki her benzer uygulama gibi, fişi takınca çalıştırılan bir uygulama değildi bu. Öncesinde doğru verilerin doğru formatta girilip yapılandırılması gerekiyordu. Doğal olarak bizde de bu yönde bir tecrübe yoktu. İngiltere’de geliştirilen bir yazılımdı, danışmanımız İngiliz’di ve bizdeki düzenlemeler de esas olarak İngiltere’nin düzenleyici kuruluşu olan OFGEM’in düzenlemeleri model alınarak oluşturulduğu için şanslıydık.

Danışmanımıza İngiltere’deki işletmecilerin bu yazılımı nasıl yapılandırdıklarıyla ilgili kimi somut örnekler sorduğumuzda, derdimize çare olamadı. Nasıl olurdu, bu işlerin kalbi İngiltere’de bu yazılım hiç kullanılmamış mıydı yani? Cevabı şaşırtıcıydı: Kullanılmamıştı, çünkü orada dağıtım şebekesi; bir noktadan çıkan tüm hatlar, ikişer ikişer her biri toplam kapasitesinin yüzde 50’sine kadar ve emre amade toplam güce göre eşit olarak yüklenecek şekilde planlanmıştı ve büyümesi de aynı ilkeye bağlı kalınarak oluyordu. Dolayısıyla işletmecinin yapacağı manevralar da buna koşut olarak planlıydı.

Bizde işlerin ters gitmesinin temel sebeplerinden birisi de buradan çıkan sonuçta gizli galiba. Şehirlerimiz planlı kurulup planlı büyümeyince, elektrik şebekemiz de su şebekemiz de, bilumum diğerleri de planlı gidemiyor. Böyle olunca, istersen dijitalleşmede İngiltere’den daha ilerde ol, kazalar, kayıplar hep senin başına geliyor.

Ülkenin sanayileşme yıllarında en üst mevkilerde bulunmuş bir “dövlet” adamının söylediği aklıma geliyor. “Bu millete plan değil, pilav lazım pilav” demiş. Devlet Planlama Teşiklatı’nın içinin boşaltılmasıyla nasıl büyüdüğümüz şehirlerimize bakınca görülüyor. Bu modelin milletin pilavına fayda sağlayıp sağlamadığına da emin değilim. Ama yukarıdaki fikrimi değiştirmem gerektiğine eminim: O savcının karşısında hiçbirimiz olmamalıydık.