Şimdi bir soru soracağım.
Bakalım kaç kişi cevaplayabilecek?
Türkiye’de telefon görüşmesinin dakikası kaça?
Nasıl, “Bu sorunun cevabı şirketten şirkete değişebilir” mi dediniz?
Tamam o zaman, aynı soruyu tek tek şirketler için soralım.
X, Y, Z ve T şirketlerinin hangisi 1 dakikalık telefon görüşmesi karşılığında kaç para istiyor?
Evet, bakın nasıl da anlaştık: Bu soruların da tek bir cevabı yok.
Kaç cevabı var peki? Çok. Hem de her bir şirket için ayrı ayrı olmak üzere, sonsuz sayıda denilecek ölçüde...
Çünkü her bir telekomünikasyon şirketinde onlarca tarife türü var. Kullanıcıların özelliklerine göre değişen yüzlerce alt tarife türünden de söz etmek mümkün.
Genç tarife, belli yaş grubuna hitap eder ve dakika ücreti duruma göre değişir. Emekli tarifesi, bu unvanı taşıyanlara yöneliktir ve görüşme ücretleri farklı olabilir.
Tüketicilerin çalıştıkları sektöre göre de çeşitli telefon tarifeleri bulmaları mümkün.
Bu arada tüketicilere, kullanım alışkanlıklarına göre, aylık şu kadar görüşmenin altında kalırsan şu fiyattan, bu kadar görüşürsen öteki fiyattan gibi envayi çeşit seçenek de sunuluyor.
Tüm bu anlatılanlardan sonra, aslında tarife diye sunulan seçeneklerden hiç birinde dakika ücreti diye bir kavramın olmadığını da eklemeye gerek yok sanırım.
Şu kadar dakikaya kadar şu kadar TL, o kadar dakikadan sonra bilmem ne kadar TL gibi, beliksizlikler içeren, çok genel ifadelerle karşılaşırsınız.
Sunulan sınırsız seçenek arasından dileyen dilediğini tercih edebilir. Hatta müşteri kendisi de karşı bir teklif ile gidebilir telekom şirketine: “Yılda şu kadar internet, şu kadar sesli görüşme, şu kadar SMS içeren bir pakete ihtiyacım var ve bütçem de bu” diyen büyük müşteriyi geri çevirecek hali yok ya telekomcunun, bulurlar elbette bir anlaşma yolu.
İşte tüm bu anlattıklarımdan yola çıkarak, siz Türkiye’de sektörel tabirle kurumsal müşterilerden hiç birinin “Telefon, internet ve SMS hizmetleri belimizi büktü” diye telekom şirketlerini kamuoyuna ve hükümete şikayet ettiklerini duyuyor musunuz?
Pek sanmıyoruz. Duyduysanız da çok ekstrem bir durum söz konusudur ki onlar konumuzun dışında.
Her neyse…
Telekom sektöründeki modelin bir benzeri elektrik sektöründe de oluşturulmaya çalışılıyor ama henüz istenilen sistem kurulabilmiş değil.
Bu yüzden de özellikle de serbest piyasada elektrik fiyatlarının zıpladığı dönemlerde sanayici ve ticaret erbabı iş insanlarından elektrik şirketlerine yönelik feryat figan şikayetler duyuluyor. Son günlerde yeniden benzeri sesler çıkmaya başladı. Bu sesler özellikle yoğun elektrik tüketimi yapanlar başta olmak üzere sanayi işletmelerinden geliyor.
Serbest piyasada fiyatlar yükseldiği için bugüne kadar yıllık sözleşmeler kapsamında elektrik satın aldıkları tedarikçiler yeni dönemde önlerine daha yüksek fiyatlı sözleşme metinleri koyunca kendi deyimleriyle ‘şok’a uğruyorlar. Oysa ortada öyle şok olunacak bir durum görünmüyor pek. Aslında söz konusu müştekilerin de içinde yer aldığı piyasa hazretleri bunu mütemadiyen yapar. En nihayetinde arz-talep dengesi kaynaklı şekilde fiyatlar aşağı da inebilir, yukarı da çıkabilir.
Peki ödedikleri faturalar hep yükseldiği halde telekom sektörüne karşı, hadi gıkını çıkarmayan demeyelim, hiç sesini yükseltmeyen tüketici, nasıl oluyor da elektrik söz konusu olduğunda hemen şikayet mercii peşine düşüyor, medya organlarının kapısını çalıyor?
Burada sanayicilerin bir suçu yok aslında. Faturası yükselince canı yanan herkes çözüm arar haklı olarak. Ve en kestirme yollardan gitmeyi tercih etmesinde de şaşılacak bir durum yoktur.
Aslında burada sorun, kendisini iyi anlatamayan bir elektrik sektörünün ve kamu enerji yönetiminin varlığıdır kim bilir? Öyle ya, ‘telekom faturalarımız kabardı’ diye Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kapısını aşındırmayan sanayici nasıl oluyor da piyasada elektrik fiyatları yükselince hemen elektrik satanlara yüklenebiliyor? Hatta EPDK’ye, Enerji Bakanlığı’na, Hazine ve Maliye’ye şikayetler yağdırabiliyor? Tabii medya çalışması da yürütmeyi düşünebiliyor?
Tüm bunlardan sonra şu çok açık ki, enerji okur yazarlığının arttırılması şart. Ve bunu ilk kez söylemiyoruz. Enerji medyasına da görev düşer elbette ama öncelikle bu işi elektrik oyuncularının çözmesi gerekiyor. Tabii kamunun da bu aktörlerin elini serbest bırakması lazım. Yani bırakın, elektrik oyuncuları kendi sorununu kendisi çözsün. Çözemiyorsa da şikayet edilmeyi hak ediyorlar demektir.
Özel sektör enerji oyuncularının oluşturduğu çok sayıdaki sektörel kurum kuruluş bu sorunu çözemeyecek de neyi çözecek?
Enerji medyası da dahil, haydi herkes iş başına!
Son bir not: Özellikle hane halkı elektrik tüketicisi için söylüyorum, elektriğin evin kapısına kadar ulaştırılması, bir kamu hizmetidir. Belli miktardaki elektrik de bir nevi insan hakkıdır. Satın alamayanlara asgari bir miktardaki enerjiyi tedarik etmek de kamunun görevidir. Dolayısıyla, bunlar yukarıda yazdıklarımın tamamen dışında. Sözümüz ticari amaçlı tüketilen enerjinin alıcıları ve satıcıları ile ilgili.