Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) son lideri Mihail Gorbaçov geçtiğimiz hafta vefat etti. Sovyetler Birliği’nin yok oluş ve buna bağlı olarak Rusya’nın ve diğer Sovyet Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle birlikte Varşova Paktı adı verilen askeri ittifak da ortadan kalkmış, dünya ABD ve SSCB’nin başını çektiği iki kutuplu dünyadan tek kutuplu bir dünyaya doğru evirilmişti.
Yaşı yetenler hatırlayacaktır. 1990’lı yılların başlarında dünyada neoliberalizmin siyasal ve ekonomik rüzgârları güçlü bir biçimde eserken, o yıllarda tarihin sonunun geldiğini iddia eden “düşünürler” türemişti. 1990’lı yıllar tarihin sonu geldiğini söyleyen liderler ve fütürologların yıllarıydı. Tek kutuplu dünyanın küreselleşmenin önünü açacağı ve bu yolla insan hakları, serbest piyasa ekonomisi ve özgürlüklerin genişleyeceği iddiaları ortaya atılıyordu.
Enerji krizi ve resesyon endişeleriyle boğuşan dünyamızda bu yeni dünya düzeninin öngörüleri ne kadar gerçekleşti ve/veya gerçekleşme potansiyeli var tartışılır. Bu günlerde dünya kamuoyunu bu düşünsel tartışmadan uzak tutan şeyler var. Dünya ve ülkemiz medyasını çok uzun süredir meşgul eden enerji krizi bu aralar gündemin birinci konusu...
Ukrayna- Rusya gerginliği ardından NATO’nun öncülüğünde başlayan Rusya’ya yönelik ambargo geçen hafta Rusya’nın boru hattından gaz sevkiyatını durdurmasıyla yeni bir zirveye taşındı.
Mevsimin sonbahar olduğunu ve kışın yaklaşmakta olduğunu düşünürsek mevsimsel fiyat hareketlerine açık bir emtia olan doğal gazın arzındaki bu kısılma, karaborsa piyasalarına benzer fiyatlamalara yol açıyor.
Yüksek fiyatlar yöneticilerin kâbusu haline gelmişken, Rusya’nın gaz sevkiyatını durdurmasıyla güçlenen arz yetersizliği AB üyesi ülkelerin sanayilerini, dolayısıyla günlük hayata kadar bir çok yönden etkiliyor. Geçen hafta İtalyan halkına daha az doğal gaz harcayarak nasıl spagetti pişirilir şeklindeki kamusal telkinler, Almanya’da anıtların ve ticari tabelaların 22:00 ila 06:00 saatleri arasında aydınlatılmasından vaz geçilmesi, Fransa’da klima kullanan ticari işletmelere yönelik kısıtlamalar enerji kullanımını azaltmaya yönelik en popüler tedbirler.
Dünya, bir enerji krizini an be an izlerken Avrupa, yeni bir enerji tedarik yapısı oluşturmaya çalışıyor. Uluslararası Enerji Ajansı İcra Direktörü Fatih Birol, enerji krizine ilişkin üç yanılgıya işaret erdiyor. Bunlar, Rusya’nın kazanmadığı aksine uluslararası enerji sistemindeki yerini kaybetmeye başladığı, sorunun sebebinin temiz enerji çabaları olmadığı ve sorunun iklim krizine darbe vurmadığı saptamalarıdır.
Bunlar, enerji piyasalarının yapısının geri dönülmez şekilde değiştirilmeye çalışıldığını gösteren güçlü emarelerdir.
Üç temel saptamaya baktığımızda, gerçekten uluslararası güç olmanın yolunun, kuralları dikte ettirmekten değil oyunun kurallarını belirlemekten geçtiğini görebiliriz.
Enerjide oyunun kuralları dünyamız ve dünya üzerindeki hayatımızın devamlılığı açısından değişmek zorunda. Bunun yolu da asıl kirlilik kaynağı olan fosil yakıtların kullanımını ortadan kaldırmaktan ve temiz enerji kaynaklarına yönelmekten geçiyor. Bu durumun birkaç yıl içinde gerçekleşmeyeceği konusunda, sanırım hepimiz, mutabıkızdır.
Yazımızın başlığında, dostum Levent Cinemre’nin çevirisiyle yayınlanan Thomas Friedman’ın Dünya Düzdür kitabına nazire vardı. Yazar, Dünya Düzdür kitabını 2005 yılında yayınladığında Birinci Dünya Savaşının hemen öncesinde başlayan dünya ticaretindeki entegrasyonun ve hacimsel büyümenin 1980’lerin hemen ardından uluslararası ticaret hacminde eşi görülmemiş bir genişleme yaşandığını ve hiper küreselleşmeye doğru gidildiğini bir çok ekonomist tarafından gözlemleniyordu. İşte Friedman kitabında bu küreselleşme dönemini anlatıyordu. Kitabın yazıldığı yıllarda bir çok insan dünya ticaret hacmindeki artışın sonsuza değin sürmesini bekliyordu.
2009 ekonomik krizinden sonra, dünya ticaret savaşlarıyla değişmeye başlayan işler, enerji kriziyle birlikte radikal bir şekilde değişmeye başladı. T. Friedman “dünya düzdür” derken, iki kutuplu dünyanın sona ermesinin, bankacılık ve para sistemindeki yeniliklerin uluslararası ticaretin önündeki belirsizlik ve tahmin güçlüklerini kaldırdığını ve bu sayede dünyada üretimin ve ticaretin arttığını vurgulamak istiyordu.
Günümüzden baktığımızda ise dünya bu kadar iyimser olunacak bir yer gibi durmuyor, dümdüz ve iletişimin çok kolay olduğu bir dünyanın hiç var olmadığını 2009 sonrasında anladık, şimdi de dolambaçlı yollarını ve engebelerini tanıyoruz. Descartes’in, “doğruyu yanlıştan ayırma gücü” diye tarif ettiği akl-ı selîm daha kötüsünden tüm dünyayı korusun.