Çocukluğumuzda, annelerimiz gün içinde bize defalarca şöyle seslenirdi: “Çocuğum boşuna koşup durma”… Oysa biz, harcadığımız enerjinin pek farkında olmasak da, onlar için iyi bir şey yapardık. Yorgun olduğumuz için gece kolay uykuya geçerdik. Bir de harcadığımız enerji hiçbir zaman boşa harcanan bir enerji değildi; çünkü, oynuyorduk. Koşturuyorduk ama bu bir oyun gereğiydi ve biz iyi bir şey için enerjimizi harcıyorduk…
Yıllardır kırsal kesimlerdeki dağ köylerinde yaşayan yurttaşlarımızı da hep böyle kandırdı, “Koca koca mühendisler veya ‘patronun adamları’ diye nitelenerek, ‘yatırımcıların’ sözleri meşrulaştırıldı ve benimsendi… Bilirsiniz ‘Su akar deli bakar’ veya ‘Suyu boşuna akıtmamalı’ gibi sözlerle; köylü yurttaşlarımızın ortalama bilinçlerine, sizlerin de iradesiyle ‘hayırlı bir şey yapıyoruz’ duygusu şırıngalandı…
Tabii pek öyle değildi. Bunu ancak yaşayınca anladı insanlar ve 20 yıl kadar önce Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinden geçen Fırtına deresinin nelere yol açtığı daha inşaat sırasında görülünce, hep birlikte uyandık. Su çekilip de ormanları da talan ederek, dağın içinde açılan tünele hapsedilince; bir yurttaşın suyu çevirip alabalık ürettiği bir çiftlikte milyon balık ölünce, dank etti.
Bilinçlenme tastamam böyle bir şeydi;: bizzat görerek, yaşayarak içselleşebiliyordu. Hatta ‘bıçak kemiğe dayanmadan’ kavramanın kapısına bile yaklaşılamıyordu.
Su boşuna akmıyordu; evet elektrik enerjisi temel bir ihtiyaç ama ülkemizde; sonsuz ve temiz olarak bize ulaşan güneş ile rüzgâr enerji santralleri bize çözüm kaynağı olabilirdi.
Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporu için gelen bilirkişiye bir yurttaşın, “Bu suyun sesini duyamazsak, uyuyamayız. Yüzyıllardır akar ve biz bu sudan balık tutarız; bahçelerimize can suyu çekeriz; ve içindeki, yakınındaki yüzlerce çeşit hayvan ve bitki bundan sebeplenir” demesi üzerine, “Bu vadide, bundan sonra da böyle bir girişim olmamalı” yolunda karar veren mahkemeye, yol gösteren bir rapor yazılabilmişti…
Bilinçlenme ve doğru tavırlarla hareket etme sonuç getirmeye başlamıştı. Zorluklara göğüs gerildi. Köylü yurttaş, özel idarenin aklına geleni yapabilecek güce sahip olmasını acı acı öğrendi. Ama kamuoyunu aydınlatma ve hukuk mücadelesi vermeyi bırakmadı. Bu yol gösterici örnek; yani temelde bilinçlenme evresi; daha sonra gelen ve Rize ile Artvin’de yapılması planlanan 174 HES inşaatına karşı, ciddi bir mücadele hattı yarattı. Avukatlar konuya ilişkin bilgi ve deneyimlerini zenginleştirdikçe; köylü yurttaşlar, edinilen derslerden sonuç çıkarmayı ve sahip çıkmayı öğrendi. Bilinçlenme tastamam buydu, işte.
Bilinçli ve örgütlü halk topluluklarının gücü öyle bir noktaya gelmişti ki; yatırımcı şirketlerin kredi için başvurdukları bankaların; konuyla ilgili genel müdür yardımcıları tarafından arandılar. İşin ciddiyetini öğrendiler ve kredi açmadılar. Kimse parasını ‘başı sonu belli olan işlere’ harcamak istemiyordu. Sonrasında harcayacağı enerji kayıplarını da göze alarak elbette.
Elbette ‘cinsiyetsiz bir yazı yazmak istemiyorduk’; bunu isterseniz bu bilinçlenme ve mücadelenin öne sürdüğü kadınların toplumsal varlıklarının değeri ve önemine vurgu yapan; bir kadın yazarın makalesinden el alarak yapalım: bianet’te yayımlanan Hülya Kirmanoğlu’nun yazısına göz atıyoruz: 20. yüzyıl boyunca, birinci dalga feminizmden başlayarak önce eşit siyasal haklar, sonra eşit sivil ve ekonomik haklar için mücadele eden kadın hareketleri, günümüzde üçüncü ve hatta dördüncü dalga feminist mücadele alanına ulaştı. Eşitlik mücadelelerinin kazanımları üzerinde yükselen bu alanda artık toplumsal cinsiyet, sınıf, ırk dolayımıyla kadın kimliğinin baskılanmasına karşı mücadele giderek yayıldı.
Çünkü dünyada artan göç, yoksulluk, yoksunluk sorunları karşısında kadın sorunları farklı boyutlar kazandı. Kadın hareketleri, toplumsal cinsiyet rollerinin belirli kalıplarını kırmak ve farklı etnik köken ve kültürel kimlikten gelen kadınları da kapsamak amacıyla çeşitlenerek yeni nesillere daha fazla uzanmaya başladı.
Bu arada su üzerinden enerji üretimi meselesine gelecek yazılarımızda devam edeceğiz. Çünkü gelen tepkileri hep birlikte gözlemliyoruz. Su haktır ve satılamaz; su hayattır ve bulunduğu bölgeyi yeşertir, canlılık sağlar…
Aman sağlığınıza dikkat edin…