6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan iki büyük depremden bu yana Türkiye’de bambaşka bir atmosfer yaşanıyor. Evet, hep söylenir, burası bir deprem ülkesi. Ama bu kez depremden değil, bir deprem selinden söz etmek yanlış olmaz. Halen hemen her gün 4.0 ve üzeri büyüklükte artçı sarsıntılar yaşanmaya devam ediyor. Hatta artçı değil, bağımsız depremler de yokluyor ülkeyi.
Evet, devam edelim, 6 Şubat depremlerinin yayıldığı alan da çok geniş. Dolayısıyla depremi, merkezinde yer alan tek bir ilin adıyla anamıyoruz. Konuyla ilgili kurulan cümlelerde “Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremler” ifadesine sıkça rastlıyoruz. Aslında tam 11 ilin afet bölgesi içine alınması bile sarsıntıların yaygınlığını tek başına anlatıyor.
Bütün bunlar çokça anlatıldı anlatılıyor ama biz de tarihe bir kayıt düşelim istedik. Kendisinden öncekilere ve belki bundan sonra yaşanacaklara benzemezliğinden ötürü jeoloji disiplininde özel bir yeri olacağı kesin 6 Şubat 2023 depremlerinin.
Depremler hem büyüklükleri hem de geniş etki alanları nedeniyle kamusal hizmet altyapısını adeta allak bullak etti. Ulaşım, iletişim ve enerji bunların başında geliyordu. Şimdi iletişim, ulaşım ve enerji ağlarımız ayağa kalktı, kalkıyor.
Ama herkeste bir tuhaflık var. Depremler adeta ülkenin enerjisini yuttu. Çünkü mahsur kalan canları kurtarma, yaralıları iyileştirme, hayatını kaybedenleri defnetme gibi aciliyetlerimiz çok kritik alanlar dışında, rutin işlerimizi durdurdu.
Şimdilerde bütün enerjimiz deprem bölgelerinde bir yandan enkaz kaldırma bir yandan da geçici yaşam alanları oluşturma çabalarına yoğunlaşmış durumda. Daha uzun vadede kalıcı yeni yerleşim birimleri oluşturma çalışmaları da planlama aşamasında.
Bu deprem, sadece sarsıntıdan etkilenen bölgeleri değil, bütün Türkiye’yi yeni dönemde adeta yeniden yapılanmaya götürecek gibi görünüyor. Çünkü neredeyse her vatandaşın, doğrudan ya da dolaylı en az bir tanıdığını kaybetmesi, mevcut yapı stokunu ciddi şekilde elden geçirme ihtiyacını iliklerimize kadar hissettirdi. İstanbul’da yıllardır içinde eğitim yapılan okullardan 93’ü hakkında anında yıkım kararı alınması bunun işaret fişeği sayılır. Diğer kamu binalarına da yayılacaktır bu eğilim. Vatandaşlar ve şirketler de böylesi bir eğilim içine girecektir. Evet, önceki depremlerde de gördük ama bir türlü akıllanmadık dediğinizi duyar gibiyim. 1999 depremini bizzat İstanbul’da yaşamış birisi olarak söylüyorum, bugüne kadar depremden bu ölçüde korkmamıştım. Çevremdeki pek çok insanda da gördüğüm bir ruh halini, “hiçbir şeyimizin garantisi yok” diye özetleyebilirim. Ama garantilemek elimizde. Yapı stokumuzu elden geçirip sağlamlaştıracağız. Bunu yaparken deprem korumalı olduğu kadar enerji dostu binalar inşa etmeye de dikkat etmeliyiz. Bir daha böylesi büyük kayıplar vermeyeceğimiz umuduyla.. .