Enerji Günlüğü (Özel Röportaj) - Güneş Enerjisi Sanayicileri ve Endüstri Derneği (GENSED) Başkanı Halil Demirdağ, kuraklığın giderek arttığı bir ortamda hidroelektrik santrallere güvenen bir enerji yönetiminin, Türkiye’yi yılda 280 gün ışıtan güneşe çok daha fazla güvenmesi gerektiğini vurguladı.
Tüm dünya, kömür, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki keskin artışların yol açtığı enerji krizinden çıkışa çare arıyor. Hidrokarbon kaynaklardan çıkış takviminin giderek daha kısa tutulmaya başladığı, yenilenebilir kaynaklara yönelişin neredeyse genel kabul gördüğü bir ortamda yaşananlar kafaları çok karıştırmış durumda. Kimi dünyanın kömür ve petrolden o kadar da kolay kurtulamayacağını daha yüksek sesle dile getirmeye başlarken, kimileri de yenilenebilir kaynaklara dayalı yatırımları daha hızlı yapmalıydık diyor. Tartışmalar sırasında, hangi enerji kaynaklarına ne ölçüde güvenilebileceği de, cevabı en çok merak edilen sorular arasındaki yerini koruyor ve bu konuda görüşler muhtelif.
Türkiye’de de durum dünyadan pek farklı değil. Biz de bu konuları Güneş Enerjisi Sanayicileri ve Endüstri Derneği (GENSED) Başkanı Halil Demirdağ ile konuştuk. Yeni güneş santrali kurulumlarına karşılık baz yük ihtiyacı bulunduğu görüşünün değişmesi gerektiğini kaydeden Demirdağ, kuraklığın giderek arttığı bir ortamda hidroelektrik santrallere güvenen bir enerji yönetiminin, Türkiye’yi yılda 280 gün ışıtan güneşe çok daha fazla güvenmesi gerektiğini vurguladı.
Hidrokarbon fiyatlarındaki yükseliş, güneş yatırımcılarını ne kadar ilgilendiriyor?
Sürdürülebilir kelimesinin gündemde olduğu gün bugün işte. Bugün 30 dolar petrol karşılığı fiyatla güneşten elektrik üretebiliyoruz. Oysa aynı miktar için petrole şu anda bunun yaklaşık üç katını ödüyoruz. Bir ara (Petrol fiyatları 40-50 dolara düştü proje erteleyelim) diyenler ya da kömüre güvenenler, daha önce 70 dolara alınan buhar kömürünün bugün 200-250 dolara çıktığını gördüler. Demek ki enerjide en ucuz kaynak, elinizdeki kaynak. Esasında bu krizlerin farklı sebepleri var. İşte lojistikçiler, taşımada sıkıntı yarattılar, nakliyedeki fiyat artışları gaz fiyatlarını yükseltti. Bu belki de uzun sürmeyecek bir kriz ama artık aklımızı başımıza alıp gökyüzündeki o güzel, temiz, sonsuz enerji kaynağından, güneşten faydalanmalıyız. Ülkemiz güneş açısından inanılmaz şanslı ve bunu iyi değerlendirmeli.
Hani kömürden çıkanlar vardı?
Aslında hatayı yapan, kömürden çok hızlı çıkıp yerini yeşil enerji ile dolduramayan ülkeler. Şimdi siz bir kaynaktan çıkıp, ortaya çıkan boşluğu yeterince doldurmazsanız tabii ki enerji krizi ile karşı karşıya kalırsınız. Bunun gibi, hemen nükleeri kapatıp güneşe geçelim demek kolay ama ihtiyaç duyulan enerji kaynağını sağlayacak altyapıyı oluşturduk mu kontrol etmek lazım. Güneş, rüzgâr konusunda yeterli altyapıyı oluşturmadan bir şeylerden vaz geçtik belki de. Burada dikkat edilecek bir nokta da, Covid 19 pandemisi bahanesine dayalı manipülatif hareketler. Kömürün 200-300 dolar olmasını gerektirecek bir dünya yok. Petrolün 80 dolar olmasını gerektirecek bir talep artışı yok.
Bu konuşmayı bir ay önce yapsak farklı bir şey konuşabilirdik ama Türkiye artık Paris Anlaşması’nı imzalamış bir ülke. Karbon ayak izini 2050’ye kadar sıfırlayacağını deklare etmiş. Biz şanslıyız. Güneşimiz, suyumuz var. Yenilenebilir enerji konusunda dünyadaki en şanslı ülkelerden biriyiz.
Peki niye bu şansı kullanamıyoruz?
Ülkedeki en büyük problem, kesintili güçten korkulması. Oysa sistem operatörü TEİAŞ, benim iletim sistemim çok güzel diyor. Elimizde bununla ilgili bir rapor da var. Bu rapor, mevcut elektrik şebekesine, yeni baz yük yatırımı ilave edilmeksizin 30 bin MW güneş entegre edilebilir diyor. Yani hiçbir sıkıntı yaratmadan sisteme, makul bir yatırımla da 40 bin MW entegre edilebilir.
Bu kadar ilave GES neyin yerine geçecek?
Yani bu kadar ilave güneş santrali esasında başka yerleri kapatmayacak, hidroyu dengeleyecek. Çünkü, mesela son 15 yıldır Türkiye’de en büyük enerji tüketimi 12:00-16:00 arasında. Ve eğer bu yaz turizm çok hareketli olsaydı, barajlardaki doluluk oranı düşük kaldığından enerjimiz yetmeyecekti. Oysa o saatler, Türkiye’de güneşli saatler. Yani esasında güneş, ülkemiz için bir çare. Güneşte kapasitenin arttırılması lazım.
Bunu herkes biliyorsa neden hâlâ olmuyor?
Neden olmuyor, çünkü Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi TEİAŞ, güneş yatırımları için ilave kapasite istendiğinde (benim güvenmem gereken santrallerinin oranı yüzde 75 olmalı) diyor. Oysa bu oran Avrupa’da yüzde 50. Sizin 100 bin MW’lık bir sisteminiz var ve 25 bin MW’lik rüzgar ve güneş santraline bağlandım, öldüm bittim diyorsunuz. Kapasite sınırlı ama kendi içimizde enterconnect’e bağlıyız.
Elektrik depolama ve güç teknolojileri bir çözüm sunamıyor mu?
Bugün ülkemizde enerji maliyetlerini minimumda tutmak için yapılması gereken en doğru şey mevcut depoyu, stoku doğru kullanmak. Eldeki hidroelektrik santraller 12:00-16:00 arasında elektrik üretiyor. Niye? Klimalara yetişmek için. Bu amaçla giden su, daha sonra sulamada kullanılamıyor.
Aslında bu durumu ekonomi yönetimi de biliyor olmalı değil mi?
Devlet çok büyük bir çark. O kadar mekanizma var ki, sanıyorum doğalgaz severler, kömür severler lobisi güçlü. Onlar korkutuyor diye düşünüyorum. Bu korkuların yenilmesi lazım. Türkiye’de 20 bin MW daha yenilenebilir enerji sisteme entegre olsun, bu sistem biraz daha az eforla çok rahat yönetilebilir. İşte o zaman Türkiye dünyanın en ucuz enerjisini vatandaşlarına verebilir. Önce 10 bin MW bağlayalım, deneyelim sorun olacak mı? Tabii ki de olmayacak. Enerji Bakanlığı diyor ki Türkiye’de sisteme 30 bin MW ilave YEK santrali entegre edilebilir. Mevcut baz yüklü santrallerle dengelenebilir. Tabii sistemin daha aktif çalıştırılması gerekecektir. Ama yılın 280 günü güneş olan bir ülkede hidroya güveniyoruz, çok güzel ama güneşten niye korkuyoruz. Her yerde aynı anda yağmur mu yağıyor, hayır yağmıyor? O yağmura güvenerek ülkeyi hidroelektrik tesislerine teslim eden kişinin güneşe de güvenmesi lazım.
Mehmet KARA - Enerji Günlüğü