Danışman...

Dr. Nejat TAMZOK

Evet evet, gayet basit ve net! 

Hiç karışıklığa meydan vermeyelim, sadece tek bir kelime: Danışman... 

Zamanın birinde kamuda orta kademe yöneticiydim. Sabah bilgisayarımda çalışırken telefonum çaldı, açtım. Arayan, genel müdürün sekreteriydi...

- Yerinizde misiniz? Bakan beyin danışmanı buradalar, sizi ziyaret edecekler, genel müdür beyin talimatı.

“Hayırdır” dedim içimden ve beklemeye başladım.

On dakika sonra ayak seslerini duyunca kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Karşımdaki adam otuzlu yaşlarının sonunda, orta boylu, asık suratlıydı.

Elimi aceleyle sıkıp arka cebinin cüzdanından çıkardığı kartvizitini uzattı. Sonra da masamın önündeki koltuklardan birine geçip oturdu.

Yerime geçerken kartvizitine hızlıca göz gezdirdim, isminin altında büyük harflerle “enerji danışmanı” yazıyordu.

Yıllardır sektörün içindeydim ama adamı daha önce hiç görmemiştim. Merakla yüzüne bakarken bir yandan da “Yurt dışından mı geldi acaba?” diye düşünüyordum içimden.

BAKAN RİCA ETMİŞ DANIŞMAN OLMUŞ

Her neyse... Hızla lafa girdi. Geçmiş gün, tam hatırlamıyorum. Galiba işletme ya da pazarlama mezunuydu. Bir süre demir-çelik sektöründe çalışmış, son hükümet değişikliğinden sonra da bakanlığa gelmiş.

- Sayın bakanımız eksik olmasınlar, danışmanlık yapmamı rica ettiler, daha çok kömür konularında yardımcı olacağım kendilerine.

Merakım iyice artmıştı, “Benden ne isteyecek acaba?” diye düşünürken devam etti:

- Müdür bey, bana bu kömür işini iyice öğretmenizi istiyorum; nedir, nerede bulunur, ne işe yarar, nasıl çıkarılır, hepsini tek tek anlatın lütfen. Sayın bakanımıza söz verdim bir kere, mahcup olmayalım.

Sessizlik oldu, boş gözlerle baktım adama, sonra birkaç kelime söyleyebildim.

- Elbette, elimden geleni yaparım.

Genel müdüre kızıyordum, bana angarya yükledi diye. Bir süre “nereden başlasam acaba?” diye düşündüm, sonra başladım anlatmaya:

- Kömür, binlerce yıl önce bataklıklarda toplanan bitki artıklarının yüksek sıcaklık ve basınca maruz kalmasıyla...

Bir süre dinledi, sonra ilgisinin azaldığını fark ettim. Yarım saat geçmemişti ki kıpırdanmaya, sağa sola bakınmaya başladı. Sonra birden yerinden kalkıp saatine baktı, tekrar bana döndü:

- Müdür bey, çok teşekkür ediyorum. Şimdi bir toplantım var, gitmem lazım. Siz en iyisi bütün bu anlattıklarınızı yazıp bana gönderiverin.

- Olur, dedim, ayağa kalktım, yolcu ettim.

- Yine görüşeceğiz mutlaka, dedi giderken ama öğretmenliğimden memnun kalmamış olacak ki bir daha aramadı.

SUSAN ADAMDAN ARANAN DANIŞMANA...

O aramadı ama sonraki dönemlerde bakanlıktaki toplantılara gidip geldikçe kendisini görüyordum. Ya bakanın ya müsteşarın yakınında olduğu için kendisine yanaşabilmek çok mümkün değildi. Ancak uzaktan gözlemleyebiliyordum.

İlk zamanlarında fazla konuşmuyor, sadece dinliyordu. Ama sonra giderek açıldığını fark ettim. Bir yerden sonra iyice ısınmıştı. Söz alıyor, sektörün sorunlarını, çözümlerini heyecanla anlatıyordu.

Üretim nasıl artacak, hangi sahalara yatırım yapılacak, teknoloji ne olacak, daha pek çok meselenin çözümü sanki danışmanın iki dudağının arasındaydı artık.

Kelli felli kamu yöneticileri, özel sektör temsilcileri heyecanla ağzından çıkacak sözleri bekliyordu toplantılarda.

Aslında sektöre hâlâ yabancıydı, muhtemelen beni dinlemediği gibi başkalarını da dinlememiş, fazla kafa yormamıştı bu işlere. Sektörü derinlemesine tanımadığından hatalar yapıyor, pek çok şeyi birbirine karıştırıyordu. Bu durum kimsenin de umurunda değildi açıkçası, netice itibarıyla adam bakan danışmanıydı, her şeyi de bilecek değil ya. Ama hakkını yemeyeyim, jargonu öğrenmişti; “İnsan odaklı çalışacağız, sürdürülebilir madencilik yapacağız” diyordu.

- Kömür rezervlerimizi arayıp bulacağız, ekonomiye kazandırıp ithal kaynağa bağımlılığın belini kıracağız, çevre ile barışık, etkin çalışacağız.

En çok “yerli kaynak” dediğini duyuyorduk toplantılarda ama “ar-ge” ifadesini de ağzından hiç düşürmüyordu.

- Kömürümüzü gazlaştıracağız, sıvılaştıracağız, alternatif ürünler elde edeceğiz.

DANIŞMAN OLMAK İÇİN UZMANLAŞTI

Bir süre sonra bizim kurumdaki yönetim tümden değişti. Yeni gelenler beni “artık ihtiyaç kalmayanlar” katına gönderince bakanlığa gidiş gelişlerim de sona erdi. Danışmanı takip edemez olmuştum. Bir süre sonra duydum ki bakanlıktan ayrılmış. Kadın kollarındaki akrabası partiyle sorun yaşayınca danışmanlıktan almışlar, o da enerji şirketlerinden birinde işe girmiş.

Gel zaman git zaman bir müddet sonra İstanbul’da bir konferansta karşılaştım kendisiyle. Yaptığım sunumu izlemiş, arada yanıma gelmişti. Beni hatırlamamıştı. Birkaç giriş cümlesinden sonra heyecanla bakanlık günlerini anlatmaya başladı:

- Çok mücadele ettim danışmanlığım sırasında ama bir yere kadar getirebildim kömürü. Maalesef yarım kaldı, benden sonra yürütemediler, yazık.

Firmadan da ayrılmıştı, kızıyordu, “o kömür santralini ben kurdurdum onlara” diyordu.

- Ben olmasaydım rüyalarında görürlerdi, şimdi şakır şakır para kazanıyorlar o sahadan, nankör herifler.

DANIŞMANA GÜVENİP SANTRAL KURARSAN

Bahsettiği sahanın rezervini yıllar içerisinde kaç defa hesaplamıştım, yeterli kömür olmadığını biliyordum. Gerçekten de o santralin işletmecisi sonraki yıllarda kömürle ilgili ciddi sorunlar yaşayacaktı. Ama o kadar inanmıştı ki doğru bir iş yaptığına, bir şey söylemek istemedim.

“Şimdi ne yapıyorsunuz?” diye sordum, bir siyasi partiye enerji konusunda danışmanlık yapıyormuş.

- Yepyeni bir kömür planı hazırlıyorum, insan odaklı bir plan, birinci hedefimiz sürdürülebilir üretim olacak. Göreceksiniz önünde sonunda tekrar geleceğim o bakanlığa, yerli kömürü bir numara yapacağız, merak etmeyin.

Konuşmanın sonuna gelmiştik, elini sıkıp başarılar diledim, ayrıldık.

Sonra yolda yürürken düşündüm, öyle bir süreçten geçmiştik ki eğitimin, uzmanlığın bir anlamı kalmamıştı.

Yıllarca emek verip bilgi, deneyim biriktiren pek çok uzman kenara itilmiş, kömürü sonradan yarım yamalak öğrenen bu adam da ülkenin önemli bir meselesi üzerinde bir ölçüde etkili olabilmişti.

Doğru, bu öykü biraz can sıkıcı oldu ama yine de enseyi fazla karartmayalım derim ben; kim bilir şimdilerde akıl verdiği parti günün birinde iktidara gelir de danışman geri dönerse hep birlikte “insan odaklı, sürdürülebilir” bir geleceğe yelken açarız, ne dersiniz?