MEHMET KARA
Türkiye’nin elektrikteki kurulu gücü 80 bin MW’ye dayandı. Aslında sadece yeni tesisleri sisteme ilave etmekle yetinseydik bugün mevcut kurulu güç belki de 100 bin MW’ye yaklaşmış olurdu.
Peki neden yaklaşamadık. Çünkü yenilerini yaparken, bazı eski santraller devre dışı kalıyor. Nedeni bazı termik santrallerin teknolojisinin eskimesi ya da kaynak maliyetinin yüksek kalması yüzünden fonksiyonunu yitirmesi.
Bugün fuel oil’le çalışan santraller yok sayılır. 1990’lı yıllarda kurulmuş irili ufaklı bir çok doğalgaz çevrim santrali de artık yok.
Türkiye’de fuel oil, kömür ve doğalgazla çalışan santrallerin gözle görülür şekilde kullanım ömrünü tamamladığına tanık olabiliyoruz. Ama kurulu güçte önemli payı bulunan hidroelektrik santraller arasında ömrünü tamamlayanı duymuş değilim. Varsa da çok istisnaidir ya da enerji dışı nedenleri vardır.
HES’lerin çoğu ortalama bir insan ömründen daha uzun sürelerle çalışabiliyor. Ancak bu tesisler de kendi hallerine bırakılırlarsa ömürleri insanoğlununkinden daha kısa olur. Baraj havzaları dolar, elektrik üretimi için önem taşıyan düşü seviyeleri azalır ve toplam elektrik üretimleri geriler.
İşte Türkiye’de geçmiş 80 yılda hayata geçirdiği çok sayıdaki barajlı hidroelektrik santralinin havzalarında iki önemli kaynak gizli. Bunlardan biri zamanla derelerin taşıdığı ve baraj havzasını dolduran toprak. Diğeri ise bu toprağın doldurduğu hacim ölçeğindeki suya dayalı elektrik üretim potansiyeli.
Havzaların dibinde birikmiş toprağı çıkarıp tarımsal üretimde gübre niyetine kullanmak mümkün. Elbette maliyet hesabı yapılacaktır ama toprağın oradan alınıp taşınmasıyla ortaya çıkacak ilave rezervuar hacmi bunu aşağı çekmeye yetebilir.
Madem yerli ve yenilenebilir kaynaklara ağırlık vermek, enerji ithalatını azaltmak istiyoruz, buyrun işte barajların tabanında yatan bu fırsatı da bir şekilde değerlendirelim.