Akaryakıt uçar gider, otomobil kaçar gider

Dr. Nejat TAMZOK

Geçtiğimiz yılın Mart ayında rekor seviyelere gerileyen petrol fiyatları, o tarihten bugüne neredeyse sürekli artış yönünde hareket etti. Son günlerde Brent petrolün varil fiyatı 86 doları, Batı Teksas petrolü bir ara 85 doları gördü. Diğer taraftan, içeride de Türk Lirası ciddi ölçülerde değer kaybedince akaryakıt zamları yağmur gibi gelmeye başladı.

Benzinin pompa fiyatına yeni gelen 44 kuruş zammı millet sindirememişken, üstüne 28 kuruş daha zam kararı alındı. Böylece benzinin litre fiyatı son on günde 87 kuruş yani yüzde 10’a yakın artmış oldu. 25 kuruş indirim yapıldığı haberleri de geldi ama sonuç olarak artış oranları yılbaşından beri yüzde 20’ye, 2019 yılı başından itibaren yüzde 50’ye yaklaşmış durumda.

Benzer artış oranları LPG ve motorin tarafında da geçerli. LPG 20 günde 93 kuruş zamlandı, motorine 10 günde 87 kuruş zam geldi.

Dolayısıyla, neredeyse 20 aydır sürekli artan akaryakıt fiyatları çift haneye dayanmış durumda. Bu ülke vatandaşları için olağan hayatın vazgeçilmezleri arasında yer alan otomobil kullanmak, artık o kadar da kolay değil; yola çıkmadan önce oturup ince ince para hesabı yapmanız gerekir.

Hele yeni otomobil almak, orta ve alt gelir grubundaki vatandaş için neredeyse hayal oldu. Buradaki fiyat artışlarını takip edebilmek mümkün değil; devletin aldığı vergilerle birlikte otomobil değerlerinin çok üzerinde rakamlar söz konusu.

Zaten vatandaşın öyle çok fazla otomobil alabildiği de yok. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) kayıtlarına bakarsak, son beş yılda yeni trafiğe çıkan otomobil sayısı 2 milyonu bile bulmadı. Oysa bir önceki beş yılda bu rakam 3 milyonun üzerindeydi.

Kişi başına düşen otomobil sayısı son beş yıldır yerinde sayıyor. Her bin kişiye düşen otomobil sayısı 2015 yılından bu yana yaklaşık 150 adet seviyesinde neredeyse sabitlendi; bir türlü arttırılamıyor. Bu sayı, Avrupa’yla karşılaştırıldığında son derece düşük. Bırakalım Almanya’yı, Fransa’yı bir kenara, Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine bakarsak Polonya’da bile bin kişiye 642 otomobil düşüyor.

Komşularımıza gelince... Kişi başına düşen otomobil sayısı Yunanistan’da 500’ün, Bulgaristan’da 400’ün üzerinde. Hane başına otomobil sayısında da durum pek iç açıcı değil: Türkiye’de her iki haneye ancak bir otomobil düşüyor ve bu istatistik son beş yıldır bir türlü iyileştirilemiyor.

Otomotiv, onyıllardır Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri. Üstelik devletin vergi gelirlerinin önemli bir kısmının sağlanmasında tetikleyici bir role sahip. Dolayısıyla mevcut tablo dikkate alındığında, otomotiv endüstrisindeki kan kaybının, önümüzdeki dönemlerde genel ekonomiye olumsuz yansımalarının olacağını söylemek mümkün.

Diğer taraftan, bu ülkede otomobilin her dönemde bir güç ve statü sembolü, sınıf atlamanın simgesi olarak görüldüğünü de gözden kaçırmamak gerekir. Dolayısıyla, vatandaşın otomobil keyfi kaçırıldığında, elbette bunun toplumsal sonuçları da olacaktır.