Rekabet Kurulu 5 Mart 2009 tarih ve 09-09/186-56 sayılı kararında, akaryakıt şirketlerinin 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği’nde öngörülen grup muafiyetinden ancak 18 Eylül 2010 tarihine kadar yararlanacaklarına, bu tarihten sonra ise muafiyetten yararlanamayacaklarına karar vermişti.
Bu kararla o tarihte faaliyet gösteren yaklaşık 12 bin akaryakıt istasyonunun 7 bin adedi bağlı oldukları akaryakıt dağıtım şirketleri ile sözleşmelerinin sona ermesi sebebi ile bağımsız hale gelmişti. Bunun üzerine söz konusu istasyonlar, dağıtıcı şirketlerle masaya oturmuş, sözleşmelerini yenilemişti. Kimi dağıtım şirketleri bayi kaybına uğrarken, kimileri de bu süreçten bayi sayısını arttırarak çıkmayı başarmıştı.
DAVALAR, HUKUKİ AÇMAZLAR, KAOTİK ORTAM
Tabii bu süreç öyle sancısız falan da ilerlememişti. İstasyoncular ve dağıtıcılar arasındaki karşılıklı açılan davalar, hukuki açmazlar, intifa bedellerinin iadesi anlaşmazlıkları kaotik bir ortama neden olmuş, akaryakıt sektöründe hala sürmekte olan derin yaralar açılmasını beraberinde getirmişti. Yüzlerce hatta, binlerce başvuru ve arap saçına dönen anlaşmazlıklar nedeniyle Rekabet Kurulu’nun, akaryakıt sektörüne müdahale ettiğine çok pişman olduğu da sıkça dile getirilir olmuştu.
Bahse konu kaotik dönemin üzerinden beş yıl geçmiş, akaryakıt sektörünün dinamikleri yavaş yavaş şekillenmiş, akaryakıt dağıtım şirketleri ile bayiler arasındaki ticari savaşlara, hukuki anlaşmazlıklara ve zaman zaman restleşmelere dönüşen maraton biraz daha oturmuştu. Çünkü 2015 yılında, 2010 yılının şaşkınlığı ortadan kalkmış, şirketlerin bayiler üzerindeki manevi baskılar nispeten azalmıştı. Dolayısıyla tarafların pazarlıklara daha iyi hazırlandığı, kaotik ortamın neredeyse tamamen ortadan kalktığı bir dönem yaşandı. Yine, yaklaşık 7 bin istasyon, dağıtım şirketleri ile yeniden anlaştı.
BÜYÜK DAĞITICILARIN PAYI AZALDI
2010 yılı ile 2015 yılı akaryakıt sektörü için büyük anlaşma, büyük nakit akışlarının yaşandığı, Pazar payı değişimlerinin yaşandığı iki ayrı dönemdi. Peki iki ayrı dönemde sektör adına neler yaşandı, neler değişti? Öncelikle 2010 yılında bahse konu Rekabet Kurulu kararı alınmadan önce ‘sektörün abileri’ kabul edilen, oyunun kurallarını belirleyen ilk beş şirketin (POAŞ, Shell, Opet, BP, Total) akaryakıt satış Pazar payları toplamı yüzde 92 iken, anlaşma yenileme dönemi sonrası 2011 yılında aynı oran yüzde 80’e düşmüştü.
Yani ilk beş dışındaki şirketler yaklaşık yüzde 12 Pazar payını büyüklerden almıştı. Aynı rakam 2015 yılı sonunda yüzde 70’e gerilemişti. Yani küçükler geçen beş yılın sonunda büyüklerden bir yüzde 10 Pazar payı daha almışlardı.
İkinci önemli değişim dağıtım şirketi sayısında yaşandı. 2010 yılında 20’li rakamlarda gecen dağıtım şirketi sayısı 2015 de 70’li rakamlara, izleyen dönemde ise 100’lü rakamlara ulaştı. Bugün itibariyle EPDK verilerine göre dağıtım şirketi sayısı 97.
KÂR PAYLAŞIMLI ANLAŞMA MODELİ
Üçüncü değişim dağıtım şirketleri ile bayiler arasındaki ticari çalışma koşullarında yaşandı. Sektöre ‘kar paylaşımlı anlaşma’ modeli geldi ve giderek de yaygınlaşmaya başladı. 5 yıllık anlaşma dönemi için dağıtım şirketleri, bayilere, sözleşme başlangıcında peşin intifa/hibe bedeli ödemek yerine, dağıtım marjı toplamının önemli kısmını bayilere vererek karı paylaşma modeline geçtiler. 2010 yılında kâr paylaşımı modeli ile çalışan bayi sayısı yok denecek kadar az iken bugün bu oran sektör genelinde istasyon sayısı bakımından yüzde 60-70’lere ulaşmış durumda.
ACENTA BAYİLER ÇOĞALDI
Dördüncü değişim ise mülkiyet ve kullanım hakları konularında yaşandı. Dağıtım şirketleri istasyon mülklerini satın almaya ve uzun vadeli kiralamaya başladılar. Ve hatta 2012, 2013 yıllarında bu konu bir furyaya dönüştü. Bazı büyük dağıtım şirketlerinde mülk ve uzun vadeli kiralanmış istasyon sayıları bayi sayılarının içerisinde yüzde 25 hatta yüzde 30’lu oranlara kadar ulaştı. Dağıtım şirketlerinin büyük çoğunluğu uzun vadeli kiraladıkları istasyonları ‘Acenta’ adını verdikleri yeni bir model marifetiyle bayi ile istasyon müdürü arası koşullara sahip şahıs işletmecilerine işlettirmeye başladılar. Bugün acenta modeli ile işletilen istasyon sayısı sektörde hatırı sayılır noktalara gelmiş durumda ve hatta daha da yaygınlaşıyor.
KÖTÜ ESPRİ: EN İYİ BAYİ ÖLÜ BAYİDİR
Beşinci değişim bayiler ile dağıtım şirketleri arasındaki insani ve manevi ilişkilerin son derece güvensiz, sevgisiz, çıkarcı zaman zaman nefrete dönüşen boyutlara ulaşmasıydı. Dağıtım şirketlerinde, sıkça ‘en iyi bayi ölü bayidir’ şeklindeki kötü esprilerle dile getirilen duygular, bayilerde ise ‘hiçbir dağıtım şirketine asla güvenilmez, bir şekilde bize kazık atarlar’ şeklinde dile getirilen söylemler sektörü kirleten, içten içe zehirleyen bir güvensizlik, sevgisizlik ortamı yarattı.
DAĞITICI KÂRIN ÇOĞUNU ALIRKEN
Altıncı ve en önemli değişim ise kârlılıklarda yaşandı. Dağıtım şirketleri azalan anlaşma sürelerinde (5 yıl) bayilere verdikleri peşin, intifa/hibe bedellerini kısa yoldan ve ivedilikle amorti edebilmek adına, dağıtım şirketleri ile bayiler arasında yaşanan tüm ticaretin detaylarında karlılıklarla, paylaşımlarla ve koşullarla oynamaya başladılar. Örneğin, 2015 yılında, rafineri çıkış fiyatı ile pompa satış fiyatı arasındaki farktan oluşan toplam dağıtım marjının yüzde 52’sini kendisine alan bir dağıtım şirketi, bayisine verdiği peşin intifa/hibe bedeli ve diğer yatırımları geri alabilmek adına her zam döneminde yavaş yavaş kendine aldığı payı arttıra arttıra yüzde 60 ve hatta bazı ürünlerde yüzde 62’lere kadar yükseltti.
Bunun dışında elektronik sistemler ile yapılan satışlarda müşterilere uygulanan indirimlere bayilerin yapacağı katkıları da yavaş yavaş arttırdı. Diğer masraf kalemlerinde de bayilerin masrafları sürekli arttığından sektörde bir anda yüzlerce hatta binlerce satılık ya da kiralık istasyon görülmeye başladı.
TEK SEFERDE AL, BEŞ YIL KÂRSIZ ÇALIŞ
Bu konuda yaşanan en büyük aksaklık istasyonların işletilme standartlarının gerilemesi konusunda yaşanmaya başladı. Çünkü, dağıtım şirketlerinden intifa/hibe alarak çalışan bayilerin neredeyse tümü, sadece 5 yıl için aldıkları hibe kadar kar edebiliyor, daha sonra 5 yıl boyunca sahibi ya da işletmecisi olduğu istasyonda ya hiç kar edemiyor ve hatta bazen zarar ediyor durumuna düşüyordu. Bu tür bayilerin tümü ‘kendi istasyonumuzda emanetçi olduk, ayağımız geri geri gidiyor, istasyona gitmek dahi istemiyoruz’ diyorlardı.
EPDK’DAN KÂR PAYLAŞIMINA MÜDAHALE
26 Eylül 2019 tarihinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 8851 no’lu kurul kararı ile toplam dağıtım marjının dağıtım şirketi ile bayi arasındaki paylaşımı düzenledi ve bayi payını yüzde 55, şirket kârını yüzde 45 olacak şekilde belirledi. 2010 yılındaki yeniden anlaşma döneminde dağıtım şirketleri yeniden anlaştıkları bayilerine yaklaşık 1,5 milyar dolar hibe bedeli ödemişti. Bu rakam 2015 yılında EPDK’nın tavan fiyatı uygulaması sonucu biraz daha düşük gerçekleşerek 1,2 milyar dolar civarında oluşmuştu. 2020 yılı yaklaşan yeni bir anlaşma dönemini beraberinde getiriyor. Sektör 97 dağıtım şirketi, yaklaşık 13 bin istasyon ile yeni döneme hazırlanıyor. Kuşkusuz EPDK’nın kâr paylaşımı kararı birçok yeniliği beraberinde getirecek gibi görünüyor. Çünkü yine yaklaşık 7 bin istasyonun anlaşmaları 2020’de sonlanacak.
İNTİFA YERİNE KÂR PAYLAŞIMI
Yeni tebliğ dağıtım şirketlerinin, bayilere, daha az peşin intifa/hibe paraları vermesine ve hatta bazı şirketlerin bayilere peşin parayı hiç vermeyerek kâr paylaşımlı modele zorlamalarına yol açacak gibi görünüyor. Hatta kulislerde EPDK’nın 2015’de tavan fiyatı uygulaması karlılığı 37 kuruş/litre seviyesine sabitleyerek (ki bugünlerde toplam dağıtım marjı yani sektördeki toplam karlılık 83 kuruş/litre seviyesindedir) dağıtım şirketlerinin bayilere daha az peşin hibe vermesini sağladığı, bu yeni tebliğin de aynı sonuca yol açacağı sıkça dile getiriliyor.
TEBLİĞ NELERE YOL AÇABİLİR?
Öncelikle, dağıtım şirketleri ile bayiler arasındaki karlılığın paylaşılmasını düzenlemesi ve bir orana sabitlemesi olumlu gibi görünebilir ama tüm ticari faaliyetini, diğer işlerindeki borç yapısını 2020’de dağıtım şirketinden alacağı peşin intifa/hibe bedeline bağlayan bayiler açısından oldukça sıkıntı yaratacaktır.
Kârın paylaşılmasını tarif etmesi açısından önemli ve faydalıdır ama yeterli değildir. Çünkü elektronik sistemler ile yapılan satışlarda dağıtım şirketlerinin müşterilerine uyguladıkları indirimleri bayilerin bilme ve öğrenme şansları yoktur ve tebliğ bu indirimler düşüldükten sonraki kısım bayi ile şirket arasında paylaşılacaktır diyor. Dolayısıyla elektronik sistemler ile yapılan satışlar hâlâ gri alan, yani bayiler ile şirketler arasında anlaşmazlık ve tartışma konusu olarak gündemde kalacağa benziyor.
Gelinen nokta itibariyle elektronik sistemler ile yapılan satışlar istasyonlarda yapılan perakende satışların içerisinde yüzde 25’leri geçmiş durumda. Dolayısıyla söz konusu indirimler istasyonlardaki operasyonlarında çok önemli bir gider kalemi haline gelmiş boyutta.
YAZILI OLMAYAN MALİYET ALINAMAZ
Tebliğ, ulusal stok maliyeti, marker maliyetleri, rafineri ya da dolum tesislerindeki sair tüm giderler, farklılaştırılmış katkı maliyetleri, harmanlama maliyetleri, otomasyon kurulum ve işletim maliyetleri, kira gideri, kıyafet gideri, nakliye gideri, tank temizliği ve bakım gideri, eğitim gideri, kalibrasyon gideri, demontaj gideri ve adı anılmış ya da anılmamış tüm sair giderlerden oluşan maliyetler, bayiler ile dağıtım şirketleri arasında yapılan sözleşmelere açıkça yazılmak zorundadır, yazılı olmayan hiçbir maliyet bayiden tahsil edilemez şeklinde bir hüküm de içeriyor. Bu hüküm son derece olumlu kabul edilmeli. Ancak, sözleşmelere yazılacak ilgili maliyetlerin tutar ya da oranları çok önemli hale gelmiş durumda. Bu tutar ya da oranları dikkatle belirleyip netleştirmek sağlıklı bir ortam yaratacaktır.
DAĞITIM ŞİRKETİ SEÇİMİ ÖNEMLİ
Tüm bu gelişmeler ve değişimler çerçevesinde 13 bin akaryakıt istasyonu içerisinde yaklaşık 8 bin istasyonun kar paylaşımı modeli ile çalıştığını var sayarsak geriye kalan intifa/hibe bedelini dağıtım şirketlerinden peşin alarak çalışan bayilerin her zamankinden çok daha dikkatli davranarak yeni dönemde çalışacakları dağıtım şirketini seçmeleri, çok doğru, hakkaniyet içeren, şeffaf sözleşmeler yaparak çalışmalarında büyük fayda görülüyor.
DİĞER SEKTÖRLERİ DE İLGİLENDİRİYOR
Hep birlikte 2020 yeni anlaşma döneminde bayilerin nasıl davranacaklarını, dağıtım şirketlerinin hangi politikaları uygulayabileceklerini yaşayıp göreceğiz. Sonuç olarak 2010 ve 2015 yılında dağıtım şirketlerinden bayilere aktarılan 1 ya da 1,5 milyar dolarlık hibe bedelleri sadece akaryakıt sektörünü değil, finans sektörünü ve hatta inşaat, gayrimenkul, otomotiv, beyaz eşya ve gıda sektörlerini bile ciddi oranda etkilemekteydi.
Çünkü akaryakıt istasyonu sahip ya da işletmecilerinin birçoğu, aynı zamanda başka sektörlerde de faaliyet göstermekteler ve bayiler aldıkları bahse konu peşin intifa/hibe bedellerini bu diğer sektörlerdeki yatırımlarına ya da rutin işlerindeki sermayelerine aktarmakta idiler. Peşin hibelerin verilmeyecek ya da çok azalacak olması orta ve uzun vadede bayilerin aleyhine olacak gibi görünmekte, ancak akaryakıt sektörü için hangi sonuçları doğuracağını hep birlikte yaşayıp göreceğiz.