Akaryakıt sektörü önemli değişimlere gebe

Özdilek COŞKUN

Utanır insan. Utandım. Eksik bildiğimden, yanlış bildiğimden. Kısacası cehaletimden.

‘Sen Hollywood sinemasının nasıl esiri olursun’ dedim kendime. Yaklaşık yirmi günlük Meksika gezimde bu düşünce aklımdan hiç çıkmadı.

Kartel, uyuşturucu, açlık, hırsızlık ve sefalet ile karşılaşacağımı, mekanlarda, sokaklarda çoğunlukla üzücü olaylar göreceğimi düşünmüş beynim. Doğru ya, Hollywood bunca yıllık yaşamım boyunca bana yüce Amerika menfaatlerine en büyük kötülükleri kötü Meksika insanlarının yaptığını anlattı. Ben de hep üzüldüm üzülen Americanoslar için.

Oysa neler gördüm neler. Her anında, her ortamda, her bir insandan ayrı ayrı ve samimi ve yüksek boyutta nezaket gördüm. Gezdiğim, tanıdığım, okuduğum, bildiğim hiçbir ülkede karşılaşamayacağım yoğunlukta bir pozitivizm gördüm insanlarda. Kentlerde, sokaklarda, binalarda, kıyafetlerde, aksesuarlarda birçok renklilik gördüm. Çok mutluluk verici boyutta hem de.

Sayıları 40’tan fazla halkın 50 den fazla dil konuşarak barış içinde sevgi ile yaşadığını gördüm. Tarihsel doku, arkeolojik bolluk, yemyeşil bir doğa, harika doğal güzellikler, çok önemli turistik şehirler, son derece başarılı mekanlar, dans, müzik, gastronomik mucizeler, olağanüstü lezzetli içkiler gördüm, deneyimledim.

Özellikle başkent Mexico City, gördüğüm en sportif başkentlerden biri idi. Kentin içerisindeki yeşil alanların, parkların bolluğu ‘coğrafya kaderdir’ sözünü sürekli yaşadığımız şehre dair kalbimde burukluk yarattı. 133 milyon nüfuslu, sadece yüzde 8 enflasyonun olduğu, kişi başı ulusal gelirin 21 bin USD seviyesinde oluştuğu, 1,225 trilyon USD seviyesine gelen büyüklüğü ile dünyanın 15. büyük ekonomisi olan bir ülke karşıladı beni.

Aynı zamanda son derece güvenli, en ufak bir tehdit hissetmediğimiz çok ama çok keyifli bir ülke gördüm. Tanıdıkça, anlayınca Diego’nun Frida’ya neden o kadar çok aşık olduğunu, bizlerin Frida’ya neden o kadar hayran olduğumuzu daha iyi anladım.

Mizahın malzeme kıtlığı çekmediği Anadolu gibi o coğrafya da sanat için bolca renk, bolca çeşitliliğe sahip. Nerede bir haksızlık görürseniz araştırın arkasında bir İngiliz’in parmağı vardır diyen düşünürü haksız buldum ama. Çünkü İspanyollar koca bir kıtayı, koca koca halkları, o korkunç zenginliği, yerin altını, üstünü ne varsa hepsini nasıl sömürmüş kelimeler kifayetsiz kalır.

Anlamak, anlatabilmek olanaksız. Isınmak için çocuk yakılır mı? İnsanların tüm mücevherlerini alıp, yerine İncil vermek İspanyolların yaptığı en masumane eylem olmuş. Halkları birbirine kırdırmak, inanılmaz ve akıl dışı yöntemler kullanarak, talan, facia, vahşet boyutunda yaşananlar insanın kendisinden dahi nefret etmesine yeterli gelecek boyutlarda.

Kaktüsün bereketi, masumane çeşitliliği, yarattığı kilim boyaları, Mescal ve Tekila hammaddesi dahi, gözü dönmüş İspanyolları durduramamış ne yazık ki. İspanyolların ve Portekizlilerin istediği, elde ettiği, uygun gördüğü haliyle kıtanın güneyi şekillenmiş, mevcut ülkeler oluşmuş, diller, kültürel zenginlikler yaşamaya çalışıyor.

Güney bu halde iken kuzeyde, yine Avrupalıların marifetiyle bir ülke kurulmuş ve bu güzel, hep gülmeye çalışan, eğlenmekten, danstan, mutluluktan uzak kalamayan insancıklar yine rahat edememiş. Bu sefer de kuzeyde kurulan Amerika Birleşik Devletleri güneyi rahat bırakmayıp, Venezüella’nın lityum madenleri ve petrolü ile, Meksika ve Arjantin’in diğer madenleri ile uğraşmaya devam etmekte. Darbeler yaptırıyor, iktidarları değiştirtiyor, ekonomik ablukalar yaratıyor, yokluk, kıtlık oluşturuyor.

Anlayacağınız bu insancıklara rahat yüzü yok. Ama onlar hep gülüyorlar, gülmeye de devam edecekler. Dansları hep sürecek, müzikleri hiç susmayacak, Frida, Marquez, Neruda, Borges, Victor Jara, Coelho, Inti Illimani, Botero ve daha binlercesi sanatlarıyla tüm dünyanın hayranlığını yeniden kazanmaya devam edecek. Dünyada en çok görseli üretilen, en çok objesi satılan kişi dünya döndüğü sürece Ernesto Che Quevera olmaya devam edecek. Buna ne korkunç katliamları tasarlayan Avrupalılar ne de vahşi kâr hırsı azalmayan hâkim güçler engel olamayacak.

Sayfalar dolusu detay anlatabileceğim bu unutulmaz Meksika seyahati sonra talihsiz, fakir ülkeme döndüm. Ve elbette yaşımla özdeş geçmişime sahip akaryakıt sektörüne.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) rafineri şirketlerine, ‘hop yeter, çok fazla kazandınız, biraz yavaş, ayrıca dağıtım şirketlerine de prim vermeyin’ dedi.

Sonra seçime doğru ‘tamam biraz prim verin ama o kadar vermeyin’ dedi. Rafineri şirketleri de dağıtım şirketleri de ne yapacağını bilemedi. Doğal olarak dağıtım şirketlerinden hibe yatırım, teknik ekipman ya da kâr marjı hayaliyle yaşayan gariban bayiler de ne yapacağını bilemedi. Bir yandan artan maliyetler, bankaların uyguladığı POS komisyon oranları ve faizlerdeki yükseliş bayileri yaşayamaz hale getirdi.

EPDK motorin ve benzin ürünlerinde katkılı ürün satışlarında fiyat farkını da yasakladı. Dağıtım şirketlerinin maliyetlerinin 3-4 katı kârlılıkla satış yapıp, önemli bir gelir yarattıkları alan da ortadan kalkmış oldu. Benzeri gelişmeleri çoğaltmak mümkün.

Gidişat göstermektedir ki ilk 5 şirketin arkasında sıralanan 10 şirket için sarmal daha hızlı bir şekilde daralmakta. Bu şirketler ya satılmak ya da birleşmek zorundalar. Yaratılan cirolar, taşınılan riskler, gider kalemleri ve oluşturulan kârlılıklar onlar için bu sektörde sürdürülebilir olmaktan çıkmış durumdadır. POAŞ’ın BP’yi satın alması network büyüklüğü ve benzeri detaylardan ziyade BP’nin Mersin özelinde ülke genelindeki ikmal kapasitesine dairdir. Ama bunun dışında Zeren Grup’un yaklaşık iki yıl Yönetim Kurulu Üyeliğini ve Genel Müdürlüğünü yaptığım Alpet’i satın alması, bugünlerde TP şirketini satın alma görüşmelerini sürdürdüğü dedikodularının yoğunlaşması bu düşüncelerimizi doğrulamaktadır.

Sektör önümüzdeki günlerde hem de yakın bir gelecekte çok önemli değişimlere gebe görünmekte. Hep birlikte izleyeceğiz.