Afşin-Elbistan nasıl kurtulur?

Dr. Nejat TAMZOK

Afşin-Elbistan Linyit Havzası’nın hikâyesi 1966 yılında başlar. O yıl, Batı Alman Devleti teknik yardımı çerçevesinde MTA ile bir Alman firmasının işbirliğinde kömür arama çalışmaları başlatılmış ve hemen bir yıl sonra havzadaki linyitin varlığı tespit edilmiştir.

1966 yılının Türkiye’sinde, enerji arz güvenliği kavramı henüz gündemde yoktur. Elektrik üreten santralların yüzde 38’i memleketin suyunu bir diğer yüzde 38’i ise memleketin kömürünü kullanmaktadır. O tarihlerde daha ne doğal gaz ne de ithal kömürün adı geçer.

Ama ithal petrolün elektrik üretimindeki kullanımı, o dönemde giderek artmaktadır. 1966 yılında elektrik kurulu gücünün yaklaşık yüzde 24’ü petrole dayalıyken, bu oran hızla yükselir. Yerli kömürün payı ise aynı hızla düşmektedir.

Sadece altı yıl sonra, 1972 yılında petrole dayalı kurulu güç yüzde 42 oranını bulur. Aynı yıl yerli kömüre dayalı kurulu gücün payı ise yüzde 25 düzeyine kadar geriler.
Tehlike geliyorum demektedir.

PETROL KRİZİ YILLARI

Ve çok geçmeden fırtına patlar: Orta Doğu ve İran’daki siyasi gelişmeler petrol krizlerine yol açmıştır. Elektrik üretiminde petrole olan yüksek bağımlılık, 1973 sonrası petrol fiyatlarında ortaya çıkan aşırı artışlarla birleşince, ülkede ağır bir enerji bunalımı ortaya çıkar. Söz konusu bunalım, ülkemizin, 1970’li yılların sonlarından itibaren yaşadığı politik ve toplumsal krizlerin de en önemli nedenlerinden biri olacaktır.

YERLİ KÖMÜR SEFERBERLİĞİ

Türkiye, o dönem enerji krizini memleketin kömürüyle aştı: Tüm imkânsızlıklara rağmen, o dönemdeki enerji yönetimleri yerli kömür rezervlerini seferber edebildiler. 1977-1987 yılları arasındaki 10 yılda, kömüre dayalı toplam 3.820 megavat büyüklüğünde bir elektrik üretim kapasitesi yaratılabildi. Söz konusu kapasite, 1987 yılındaki toplam kurulu gücün yaklaşık üçte birine karşılık geliyordu.

İTHAL KAYNAK BAĞIMLILIĞI LİNYİTLE AŞILDI

Dolayısıyla, 1970’li yıllarda yüzde 40’lara varan elektrik üretimindeki ithal kaynak bağımlılığı, yerli kömür kaynaklarının geliştirilmesi yönündeki kamusal tercih ve siyasi kararlılık sayesinde 1987 yılı geldiğinde yüzde 20’ler seviyesine düşürülebildi. İthal kaynak bağımlılığındaki bu rahatlama ise 1990’lı yılların sonuna kadar Türkiye ekonomisi üzerinde olumlu yönde etkili oldu.

HESAPSIZLIK 1990`LARDA VURDU

Ancak, 1990’lı yılların sonlarından itibaren elektrik üretiminde ithal kaynağı önceleyen enerji politikaları yeniden gündeme gelir. Söz konusu politikaların uygulanması, elektrik üretiminde ithal doğal gaz ve ithal kömürün hesapsız kullanımına yol açar.

Bu dönemde bir başka hesapsızlık ise ülkemiz kömür havzalarının "Genel Havza Planlaması"na dayanan bir disiplin içerisinde değerlendirilebilmesi imkânının ortadan kaldırılmasıdır. Kamuda redevans ya da benzeri iş yapma/yaptırma yöntemlerinin yaygınlaşması nedeniyle ortaya çıkan bu olumsuzluk sonucunda, kömür havzalarında kaynak kaybı, verimsizlik ve iş güvenliği sorunlarına yol açılacaktır.

İTHALATA BAĞIMLILIK ŞAMPİYONU OLDUK

Bu uygulamalar, ülkemiz enerji arz güvenliğinin yeniden bir zafiyet içerisine girmesine neden olur. Gelinen noktada, ülkemizin enerji bağımsızlığı konusundaki karnesi hiç de iç açıcı değildir: 2013 yılı itibariyle ithal kaynak bağımlılığı birincil enerji tüketiminde %74 ve elektrik üretiminde ise %58 düzeyine tırmanmıştır.

Bu istatistiklerle ülkemiz, dünyada ithal enerji bağımlılığı en yüksek olan ilk birkaç ülke arasına rahatlıkla girmekte olup, enerji arz güvenliği bakımından son derece kritik bir noktada bulunmaktadır.

AFŞİN-ELBİSTAN UMUT IŞIĞI OLDU

Bu tarih notlarından sonra Afşin-Elbistan Linyit Havzası’na gelelim...

Ülkemizin enerji bağımsızlığının sağlanmasına yönelik çabalar içerisinde, söz konusu havzanın rolü son derece önemlidir. 1966 yılında başlayan arama çalışmalarının neticesinde, bu havza, enerji hammaddeleri bakımından şanssız bir ülke için bir umut ışığı olarak görülmüştür.

Bulunan kömürler, düşük kalitelidir. Ancak, elektrik üretim santrallarında kullanılabilecek niteliktedir. Dolayısıyla, kömür varlığının tespit edilmesinden hemen dört yıl sonra 1971 yılında, havza kömürlerinin elektrik üretimi amaçlı değerlendirilmesine yönelik proje çalışmalarına da başlanır.

Yapılan projeye göre; havzadaki Kışlaköy Kömür Ocağı’ndan her yıl yaklaşık 20 milyon ton kömür üretilecek ve bu kömür toplam 1.360 megavat gücündeki dört üniteli Afşin-Elbistan A Santralı’na verilecektir. Yatırım çalışmaları 1973 yılında ve ilk ünitenin inşası 1975 yılında başlar. İlk ünite 1984 yılında, dördüncü ve son ünite ise 1988 yılında tamamlanır.

AFŞİN-ELBİSTAN A SANTRALİ SORUNLARLA DOĞDU

Ancak, havzanın, bugünlere kadar uzayıp gidecek olan problemleri baştan itibaren ortaya çıkar: A Santralı, teknik ve çevresel açıdan sorunludur. Santral, havzada bulunan linyit kömürünün özelliklerine uygun tasarlanmamıştır. Bu nedenle hiçbir zaman tam kapasitede çalıştırılamayacaktır. Çevreye olan etkilerini azaltmak bakımından yeterli donanıma sahip değildir. Dolayısıyla, yörede önemli çevre sorunlarına yol açacaktır.

KAZASIZ BELASIZ SAĞLIKLI ÜRETİM

Her ne kadar elektrik santralı baştan itibaren çeşitli sorunlara yol açacaksa da, santralı besleyecek olan Kışlaköy Kömür Ocağı’nda durum farklıdır: Kışlaköy Ocağı’nda, ülkemiz madencilik endüstrisinde daha önce kullanılmayan ve halen ülkemizde başka örnekleri de bulunmayan son derece modern yöntem ve teknolojiler, 1984 yılından itibaren kullanılmaya başlanacaktır. Söz konusu yöntem ve teknolojileri başarıyla kullanan kendi mühendis ve işçilerimiz –tüm olumsuzluklara karşın ve termik santral kömür aldığı sürece- ciddi üretim kesintilerine ya da önemli sayılabilecek iş kazalarına yol açmadan madencilik faaliyetlerini sürdürebilmişlerdir.

TUHAF BİR ÖZELLEŞTİRME HİKAYESİ

Afşin-Elbistan A Santralı, yaklaşık 10 yıl çalıştıktan sonra 1994 yılında tuhaf bir özelleştirme uygulamasıyla karşı karşıya kalmıştır. Ancak, özelleştirilemediği gibi, o dönemki enerji yönetimleri tarafından içinden çıkılmaz hukuki sorunlara yol açılmış, ciddi kamu zararları yaratılmıştır. Bu arada, bir başka tuhaf uygulama daha gündeme gelmiş ve 1995 yılında havzadaki kömür işletmeleri, kömür üretmek üzere kurulmuş olan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’ndan alınarak elektrik üretmek üzere kurulmuş olan Elektrik Üretim Anonim Şirketi’ne devredilmiştir.

KÖMÜRSÜZ SANTRAL: AFŞİN-ELBİSTAN B

Afşin-Elbistan Havzası kömürlerinden elektrik üretmek üzere 1996 yılında ikinci bir santralın (Afşin-Elbistan B Santralı) yapımı için ihaleye çıkılmış ve toplam 1.440 megavat kurulu gücünde 4 üniteden oluşan santralın ilk ünitesi 2005 yılında, kalan üç ünitesi ise 2006 yılında tamamlanmıştır.

Santral bitmiştir, ancak ortada kömür yoktur. Henüz hammadde tedarik edilebilecek bir kömür ocağı hazırlanmadan ülkenin en büyük termik santrallarından birini tesis etmek, dünyada örneği olmayan bir planlama hatası değilse, başka nedir?

İKİ SANTRAL DE YARI ATIL KALDI

Santralın kömür ihtiyacı, A Santralı’na kömür vermek amacıyla hazırlanan Kışlaköy Kömür Sahası’ndan karşılanmak zorunda kalınmıştır. Ancak bu sefer de A Santralı için gereken kömür verilememiştir. Yanlış tasarlandığı için A Santralı’nın da tam kapasitede çalışacak durumu zaten yoktur.

İki ayrı kömür ocağından üretim yapılarak iki adet santralın tam kapasitede çalıştırılması gerekirken, tek bir ocaktan iki santral beslenmeye çalışılmıştır. Ancak, bu durumda her iki santral da yarı kapasitede elektrik üretebilmiştir.

SANTRAL DEVLETTE, KÖMÜR ÖZEL SEKTÖRDEN

Afşin-Elbistan B Santralı için gereken kömür ocağının ihalesine, santral kurulduktan ancak iki yıl sonra 2007 yılında çıkılabilmiştir. İhale sonucunda Çöllolar Kömür Sahası’nın işletme hakkı 28 yıllığına özel bir firmaya verilmiştir. Sahanın kömür üretimine başlayabilmesi için bir üç yıl daha geçecektir.

Özetle, ikinci santral tamamlandıktan sonra beş yıl daha bu garabet devam etmiştir. Projeyle ilgisi olmayan bu çalışma şekli, kömür üretim maliyetlerinin artmasına yol açmış, nihai olarak elektrik maliyetlerine yansıyan yükü de her zamanki gibi vatandaş çekmiştir.

KÖMÜR ATIKLARI SORUNU

Afşin-Elbistan B Santralı için mevcut bir kömür sahası bulunmaması nedeniyle kömür külleri açık alana depolanmak zorunda kalınmış, bu nedenle çevre kirliliği yaratılmıştır. Dolayısıyla, planlama hataları nedeniyle vatandaşın çektiği yük sadece elektrik maliyetleri değil, aynı zamanda çevre kirliliği de olmuştur. Bir yandan A Santralı, baca gazı arıtma sistemleri olmadığı için, diğer taraftan B Santralı ise külleri atacak yer olmadığı için çevreyi kirletmişlerdir.

MÜHENDİSLİK GERÇEKLERİNE AYKIRI MADENCİLİK

B Santralı’na kömür temin edecek ocak ise havzanın tam ortasından ve havzada şevlerin kaymasına doğrudan etki edecek suyun en önemli kaynağı olan Hurman Çayı’nın hemen yanından işletmeye başlatılmıştır.
Mühendislik gerçeklerine tamamen aykırı düşen böylesi bir havza planlamasının verimsizlik, kaynak kaybı ya da iş güvenliği sorunlarına yol açması kaçınılmazdır.
Ve de öyle olmuştur.

ÖRNEĞİNE AZ RASTLANACAK KAZA

Afşin-Elbistan B Santralı kurulduktan ancak beş yıl sonra kömür üretimine başlayabilen ve kamu adına özel bir şirket tarafından işletilen Çöllolar Açık Kömür Ocağı’nda, üretimin başlamasının üzerinden daha iki yıl geçmeden dünya madencilik tarihinde örneğine kolay rastlayamayacağımız boyutta iki heyelan yaşanmıştır.

İlki 6 Şubat ve diğeri 10 Şubat 2011 tarihlerinde meydana gelen heyelanlarda, 11 çalışan toprak altında kalmış ve bunlardan sadece ikisinin cansız bedenine ulaşılabilmiştir.

Dünya madencilik literatürüne geçen bu facia sonrasında, Afşin-Elbistan Kömür Havzası’ndaki çalışmalar önemli ölçüde kesintiye uğramıştır.

ELEKTRİKTE 90 MİLYAR kWh ÜRETİM KAYBI

Yukarıda aktarılan tüm bu yanlışlıkların sonucunda; mevcut kömür sahaları ve dolayısıyla elektrik santrallarından üretim, 2005-2014 arasındaki 10 yıl boyunca ancak yarı kapasitede gerçekleştirilebilecektir. Söz konusu dönemde üretilemeyen elektriğin miktarı yaklaşık 90 milyar kilovatsaat düzeyindedir. Bu miktar, neredeyse, son 3 yıl boyunca ithal kömürden elde edilen elektriğe karşılık gelmekte olup, milyarlarca dolarlık bir maliyet söz konusudur.

TAQA GELDİ AMA TU KAKA DEYİP GİTTİ

Facia sonrasında, havzanın geleceğine ilişkin olarak yeni model arayışlarına girilir ve daha çok uluslararası işbirliklerini de içeren bir kamu-özel ortaklığı modeli üzerinde durulur.

Bu çerçevede, havzadaki kömür rezervini de kapsayan ve 8.000 MW kapasiteli santral yapımı, işletilmesi, rehabilitasyonu, modernizasyonu ve yeni kömür sahalarının geliştirilmesini de içeren hükümetler arası bir anlaşma, Elektrik Üretim Anonim Şirketi ile Abu Dhabi menşeli TAQA arasında imzalanır. Ancak, girişim başarılı olmaz ve TAQA Firması’nın erteleme kararı almasıyla son bulur.

Bununla beraber, Afşin-Elbistan Havzası için benzeri girişimlerin farklı ülkelerle sürdürülmekte olduğuna dair haberler sıkça duyulmakta ve bu kapsamda Çinlilerden Japonlara, Araplardan Korelilere kadar pek çok milletin adı geçmekte.

ERG-VERBUND`A DEVİR GÖRÜŞMELERİ

Son dönemde ise havzaya ilişkin iki gelişme öne çıkmakta.Bunlardan ilki, Afşin-Elbistan A Santrali ile Kışlaköy kömür ocağının işletme haklarının, 1990’lı yıllarda mahkemelik olunan Erg-Verbund Firması’na devredilmesiyle ilgili. Buna dair görüşmeler, firmayla idare arasında sürdürülmekte.

1995 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile santralin 20 yıllık işletme hakkını alan ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile imtiyaz sözleşmesi imzalayan, ancak idare tarafından devir yapılmadığı için davalık olunan Erg-Verbund firması ile anlaşma sağlandığı takdirde, firmanın, mevcut santral ünitelerinin revizyonunu yapması, eksik olan baca gazı filtre tesislerini kurması ve ayrıca santrala 2 ünite daha inşa etmesi söz konusu.

ÇÖLLOLAR YENİDEN ÜRETİME GEÇECEK

Bir diğer gelişme ise Çöllolar kömür ocağıyla ilgili. Heyelanlar nedeniyle yaklaşık dört yıldır atıl bekleyen sahanın, kaza sırasında çalışmakta olan firma tarafından tekrar işletilmeye başlanması yönündeki çalışmalar belirli bir noktaya gelmiş gibi görünüyor.

UMUTTAN HAYAL KIRIKLIĞINA

Afşin-Elbistan Kömür Havzası’nın yukarıda aktarılan kısa tarihi, aynı zamanda yönetsel hataların bir zenginlik kaynağını nasıl bir sorunlar yumağı haline getirdiğinin de hikâyesidir. Bu kısa tarih süresince bu denli çok hatanın nasıl olup da yapılabildiğini, bir ülkenin umudunun nasıl içinden çıkılmaz hayal kırıklıklarına dönüştürülebildiğini izah edebilmek son derece güçtür.

TALEBİN YÜZDE 15`İNİ 30 YIL KARŞILAYABİLİR

Afşin-Elbistan Linyit Havzası, ülkemizin sahip olduğu linyit rezervlerinin yaklaşık yarısına sahiptir. Söz konusu rezerv, Türkiye`nin neredeyse 10 yıllık doğal gaz tüketimine karşılık gelmektedir.
Doğru bir planlama ile havzada bulunan kömür rezervlerinden mevcut elektrik kurulu gücümüzün yaklaşık yüzde 15’i büyüklüğünde bir kurulu gücü 30 yıl boyunca besleyebilmek mümkündür.

Böylelikle, bir taraftan enerji güvenliğinin sağlanmasına yönelik ciddi bir katkı yapılmış olacak, diğer taraftan yörede önemli bir istihdam yaratılmış olacaktır. Ayrıca, proje ile yörede diğer bölgesel sanayilerin gelişmesi suretiyle de dolaylı istihdam yaratılmış olacak, bölge için önemli bir gelir kaynağı oluşturulacaktır.

BÜTÜNLÜKLÜ BİR YAKLAŞIM LAZIM AMA...

Ancak, havzanın yöre sanayi sektörleriyle bütünleşik, yörenin toplumsal kalkınması ve yoksulluğun azaltılarak gelir dağılımının düzeltilmesi hedeflerine yönlendirilmiş ve çevrenin korunmasını da gözeten bir anlayışla ve bir bütün olarak projelendirilmesi gerekmektedir.
Ancak böyle yapılmamaktadır.

Havza’nın; elektrik üretim tesisleri, kömür madenleri, yöre sanayisi, tarımı, ormanları, su kaynakları, toplumsal-ekonomik durumu bir arada dikkate alınarak bir bütün olarak projelendirilip işletilmesi yerine sahaların yapay olarak yaratılmış parçalar halinde taşeron firmalara işlettirilmesi tercih edilmektedir.

BÖLGEYİ İŞİNİN EHLİNE EMANET ETMELİ

Söz konusu tercihin yanı sıra, sürekli gündemde tutulan ve her seferinde başarısızlıkla sonuçlanan özelleştirme girişimleri, çok sayıda başarısız ihale girişimi, kurulu santralların tasarım hataları, yürütülmekte olan projelerin çevresel açıdan başarısızlıkları, havzanın bu konuda en az 150 yıllık bir deneyim ve birikime sahip bir kuruluştan alınıp, kuruluş amacı kömür üretimi olmayan bir başka kuruluşa devredilmesi ve benzeri çok sayıda hata, nihai olarak ciddi kaynak kaybı ve iş güvenliği sorunlarına yol açmaktadır.

Son gelişmelerin de Havza’daki yapısal sorunları çözmeye yönelik bir yararının olacağı şüphelidir.

Ankara/Aralık 2014
Dr. Nejat Tamzok
e-Posta: nejattamzok [@] yahoo.com