Ortadoğu Bölgesi’nin dolayısıyla İslam dünyasının iki büyük enerji üreticisi ülkesi var. Biri İran diğeri Suudi Arabistan. Bu iki ülkenin bir diğer özelliği ise İslam dünyasının kendi içinde var olan kırılmanın iki radikal ve karşıt ucunu temsil etmeleri.
İran, tarihsel olarak Şiiliğin merkezidir. Suudi Arabistan ise Vehhabi İslam geleneğinin merkezi ve temsilcisidir. Dolayısıyla bu iki ülke arasındaki düşmanlığa varan ilişkiler, bölgede yaşanan gerilimlerin de dökülen kanların da asıl nedenidir.
ABD, İsrail ya da Avrupa güçleri sadece bu düşmanlığı kullanan aktörlerdir ama sorunun kaynağı dışarıda değil içeride bu iki ülkededir. Batılı ülkeler gün gelir Şahlık döneminde olduğu gibi İran ile iyi geçinir bölgeye müdahale eder, gün gelir Suudi Arabistan ve Vehhabilik üzerinden İslam dünyasındaki olaylara yön verir. Tıpkı bir Vehhabi olan Osama bin Laden ya da şimdiki IŞİD örneğinde olduğu gibi.
İslam dünyasında olan bitenin özü aslında budur. Türkiye de bu karanlık ilişkiler dehlizinde bir yandan kendine bir yol bulmaya çalışır bazen de gücünün gerektirdiği aklı selimin dışına çıkarak rol çalar. Birkaç gün önce İslam Konferansı Teşkilatı toplantısında olduğu gibi.
YENİ İLİŞKİLER YENİ DENGELER
Hepimizin malumu, 2015’te başlayan yumuşama bu yıl bir ABD-İran barışı ile sonuçlandı. Dolayısıyla ABD, bölgedeki iki düşman Müslüman ülkenin ikisi ile de iyi ilişkiler kurmuş oldu. Bu nasıl mümkün olur, böyle bir dengeyi yürütmek mümkün mü diye kafa yorarken çok geçmeden Suudi Kralı Selman, işimizi kolaylaştırdı.
Bugüne gelinen süreçteki bazı gelişmelere kısaca bir göz atmakta fayda var.
1 - ABD, İran’a uyguladığı ambargoyu bazı istisnalar hariç kaldırdı, İran yasal bir şekilde enerji hammaddeleri ihracatına başladı. Yani İran artık enerji piyasasının kısıtlı değil dominant ve büyük oyuncusu.
2 - İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İKT) 13. Dönem toplantısı Nisan 2016’da Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da yapıldı. Toplantıya ev sahipliği yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birkaç yıl önce aynı örgütü yüzsüzler topluluğu olmakla suçlamıştı. Sebep ise Mısır’da Abdulfettah Sisi’nin darbeyle Mursi’yi devirmesi karşısında tavır almamalarıydı.
Aynı Erdoğan, yüzsüzler dediği ülkeleri bu kez İslam Birliği kuruluyor diyerek ağırladı. Toplantı iki ayrıntıyla hafızalarda yer etti. Birincisi sosyal medyayı hayli neşelendiren aidat toplama meselesi diğeri ise toplantının sonuç bildirgesine İslam Birliği tantanası ile sermest Türkiye’nin değil örgütün ana finansörü Suudilerin damga vurmasıydı. Durum, tam da parayı veren düdüğü çalar kıvamındaydı. Suudiler, açık bir şekilde Teşkilat’ın da üyesi olan İran aleyhine bir sonuç bildirgesini Teşkilat üyelerine imzalattı. Sonuçta İslam birliği kurulamadığı gibi aksine İslam dünyasındaki ayrışma daha da resmileşti ve derinleşti.
İİT, net bir şekilde enerjinin de patronu konumundaki iki üyesi arasında kalmış ama sonuçta Suudilerin baskısı ile İran karşıtı bir tavır almıştı. Bu sonuç, Vehhabiliğin İslam dünyası içerisinde Şiiliğe karşı ilan edilmiş bir zaferidir ve önümüzdeki dönemde bu sonuç bildirgesinin çeşitli yansımalarını göreceğiz.
3 - Üçüncü gelişme ise bugünlerde kafaları meşgul eden bir sorunun da cevabı niteliğindeydi. İran ile ilişkileri düzelten ABD’nin Suudilerle olan eski dostluğunu nasıl yürüteceği sorusu cevap isteyen önemli bir soruydu.
Cevap New York Times’in bir haberiyle geldi (http://t24.com.tr/haber/suudi-arabistandan-abdye-11-eylul-tehdidi-dolar-fiyatlarini-dusururuz,336585). ABD Kongresi, 11 Eylül Olayları’nda parmağı olduğunu düşündüğü Suudi Arabistan’ın yargılanmasının önünü açacak bir yasa tasarısını görüşmekle meşgul.
Obama’nın da giderayak barışçıl bir dünya kurmaya çalıştığı, başta İran ve Küba olmak üzere eski düşmanlarla ilişkileri geliştirmeye çalıştığı görülüyor. Ancak Kongre’deki bu tasarı, açık bir şekilde Suudilerle olan ilişkileri bitirecek nitelikte. Suudi Kralı Selman, böyle bir tehdide karşı sağlam bir rest ile karşılık verdi:
DOLARI DÜŞÜRÜRÜZ
Kral adına konuşan Dışişleri Bakanı Adel el Zübeyir, ABD yönetimine bizzat ilettiği ültimatomda bu yasanın geçmesi durumunda ellerindeki 750 milyar Amerikan doları değerindeki değerli kağıtları satışa çıkaracakları mesajını ABD’li yetkililere iletti.
Doların değeri, ABD’nin hayat damarıdır. ABD, böyle bir risk için daha önce de birkaç yazıda vurguladığımız gibi bırakın Irak’ı ya da Suudi Arabistan’ı, bütün dünyayı ateşe verir. ABD cephesi, şimdilik ABD’deki Suudi varlıklarını dondurma planı üzerinde çalışıyorlar. Ancak işlerin bu noktaya gelmesi yeni bir kördüğüme neden oluyor.
AMERİKAN PARASI PUL OLURSA?
ABD bu koşullarda adeta bedavaya aldığı Suudi enerjisinden vazgeçerek İran’a yanaşmak zorunda kalacaktır. Peki, İran’a yanaşıldığı zaman İran’ın ihraç ettiği rejimin yarattığı çeşitli terör sorunları ne olacaktır? ABD, bu yükü ne kadar taşıyabilir? Daha da önemlisi, düşmesi muhtemel bir ABD doları, enerji piyasalarında yeni bir petrol şokuna yol açmaz mı?
Ayrıca Suudi Arabistan’ın ABD ile karşı karşıya kalması demek Rusya’nın bölgede İran ile olan (şu an kısmi bir bozulma görülse de Rusya lehine bir durum vardır) pozitif ilişkilerinin yanında Suudi ittifakını da sağlamaz mı?
Daha da ötesi, Suudiler, petrol fiyatlarını düşük tutma politikasını bırakıp fiyatları yukarı doğru hareket ettirirse bu arbededen Ruslar kazançlı çıkmaz mı? Petrol gelirleri tekrar artışa geçen Rusları Akdeniz’de durdurmak ne kadar mümkün olacaktır? ABD’nin cevaplaması gereken birkaç soru değil, bir sorular zinciri var adeta!
ABD, Ortadoğu’da Dimyat’a pirince giderken evdeki Suudi’den olursa şaşmamak gerek. Bunun farkında olsa gerek ki Obama’nın yasa tasarısının geçememesi için kulis yaptığı söyleniyor.
YENİ KONJONKTÜRÜN TÜRKİYE’YE ETKİSİ
Ortadoğu’da dengelerin Şii-Vehhabi çatışması üzerinden yeniden kurgulandığı bu ortamda Türkiye’nin pozisyonu ne olacaktır gibi bir sorunun cevabına gelince...
Görüyoruz ki sorular arka arkaya dizildiği zaman Türkiye, toz duman arasında kuşkusuz her iki tarafın da dayağını yiyecek tek ülkedir. Bu yüzden Türkiye’nin realiteleri görmezden gelerek daha dün yüzsüzler topluluğu dediği İKT toplantısından kendi kafasına göre bir İslam Birliği hayali üretmesi, at nallanırken karıncanın ayak kaldırmasından başka bir şey değildir.
Türkiye’nin söylemlere, heyecan ve hezeyanlara değil, bölgeyi ve küresel denklemleri iyi okuyabilecek aklı selime ihtiyacı vardır. Şu an olan biten Türkiye için en tehlikeli senaryonun tartışılmasıdır.
Suudi-ABD ittifakı kerhen de olsa Türkiye için iyidir ancak Suudilerin kuzeyimizle halvet olduğu bir ortamda ABD’nin de İran ile ortaklığa gitmesi, bölgede Türkiye’ye olan ihtiyacı her iki büyük eksen tarafında da gereksiz kılacaktır. İşte o zaman Türkiye için her şey bitmiş demektir.