KEREM ALİ BOYLA
Rüzgar santralleri için istenen ornitoloji raporlarında göçmen kuşların tehlikeleri hep ön planda oluyor. Ülkemizden geçen göç yolları, kuşların yoğun geçtiği alanlar, gerek ilgili devlet kurumları, gerek uluslararası finans kuruluşları masalarına yeni bir santral projesi geldiğinde ilk olarak “göç yolu üzerinde mi” sorusunu sordular?
Ancak yerli kuşlar için aynı şey geçerli olmayabiliyor. Ege ve Marmara’nın rüzgarlık tepelerine bugüne kadar yapılan santraller ülkemizin yenilebilir enerji üretiminde en yüksek katkıyı sunuyorlar. Peki buralarda neler oluyor?
Türkiye’nin en yaygın ve bol yırtıcı kuşları arasında Şahin (Buteo buteo), kızıl şahin (Buteo rufinus), kerkenez (Falco tinnunculus) ve yılan kartalı (Circaetus gallicus) bulunuyor. Bu kuşların özelliği, avlanma sırasında rüzgara karşı dönerek kısa süreler, sabit bir noktada bir uçurtma gibi asılı kalmaları. Bu şekilde, avları olan fareleri, diğer küçük memelileri ve yılanları rahat bir şekilde arıyorlar. Bunların diğer özellikleri, rüzgarın yüksek, ağaçların seyrek veya az bulunduğu ve otların otlatma nedeniyle kısa olduğu tepelik alanları sevmeleri. Yani tam da rüzgar türbinlerinin kurulacakları alanları…
Şimdi şahinlerin yüzyıllardır mesken tuttuğu bir tepeyi düşünün… Buraya yeni bir türbin kurulduğunda, şahin bir müddet bu santralden uzak duruyor. Ancak zaman içinde ondan bir zarar gelmediğini görünce ve türbinin ‘davranışlarına’ alıştığında bu korkuyu yeniyor ve türbin çevresinde huzuru yerine geliyor. Bir nevi türbinlere alışıyor.
Zamanla türbinlerin varlığına alışan bu türler, gittikçe daha korkusuzca türbinlere sokuluyorlar. Ara sıra da saatte 200 km’nin üstünde dönen kanadın ucu, bu kuşların hayatlarını sonlandırıyor. Bu acı tecrübeyi önceden öğrenip ders almak da kolay değil gibi görünüyor.
Bu noktada yapılması gereken şudur. Rüzgar santrali içinde bir yılda tahmini olarak kaç kuş ölebilir? Ornitoloji araştırmaları için kullanılan uluslararası bilimsel kılavuzlarda (guideline) her bir santralde her yıl kaç tane kuş / kanat çarpışması gerçekleşebileceği hesaplanıyor. Santralin kapladığı alan, türbin sayısı, kanat uzunluğu, rotor yüksekliği, hakim noktalarda minimum 36 saat sayılan kuş sayısı ve bunların davranışları (örneğin, havada asılı kalanlar, süzülerek geçip gidenler, vb.) not edildiğinde kanatların taradığı hava hacminden kaç kuşun geçebileceği hesaplanıyor. Daha sonra bu hesaba kuşların %95 ila %98’inin kanat arasına girmeme konusundaki akıllı tercihleri de ekleniyor. Sonuçta bir yılda santralde kaç kuşun ölebileceği tahmin ediliyor.
Bu bir nevi, sigorta kuruluşlarının bir fabrikanın konumuna, üretimde kullandığı hammaddelere, yakın çevresindeki diğer tesislerin sayı ve niteliklerine ve altyapı özelliklerine göre yaptıkları yangın çıkma ihtimallerini hesaplamalarına benziyor.
Bugüne kadar yapılan çalışmalarda rakamlar korkulan kadar yüksek değil. Bazı alanlarda yılda 0.1 kuşun çarpışması hesaplanırken, başka alanlarda yılda birkaç kuşun ölebileceği tahmin ediliyor. Mortalite tahminleri, hem göçmen kuşlar hem de yerli kuşları için hesaplanıyor. Mortalite oranının tek başına yüksek çıkması da çok şey ifade etmeyebilir. Her şeyden önemlisi, bu oranın kuşların nesillerini devam etmelerine engel olup olmayacağını değerlendirme gereği...
Diyelim bir santralimizde mortalite oranı yüksek çıktı. Peki bu saatten sonra ne yapılmalı? Uzmanların önerileri oldukça basit. Gözlemlere göre kuşların en sık çarpıştığı anlar, rüzgarın hafif ve orta şiddette olduğu zamanlar. Zira yüksek şiddette bir rüzgarda kuşun uçuşu zorlaşıyor.
Santral sahasında, kuşların en çok görüldüğü birkaç türbinin, dönmeye başladığı cut-in hızı olarak tabir edilen ayarını değiştirmek (örneğin, 3,5 m/s’den 5 m/s’ye çekmek), mortalite oranını asgari yüzde 50 oranında azaltabilir.
Bu şekilde türbinin devre dışı kaldığı zaman, zaten üretimin en düşük olduğu rüzgar hızına denk gelmektedir. Rüzgar enerjisinin kelimenin gerçek anlamıyla “yeşil” kalabilmesi için bu tip küçük ayarlar gerekli.
Sanırım yazılarımda dönüp dolaşıp hep aynı yere geleceğim… Ne yazık ki karşılanan olumsuzlukların ana nedeni, rüzgar enerji santrallerinin kuruluş öncesinde lisans ve rüzgar ölçümü evrelerinde ornitoloji araştırmalarının yapılmaması.
Daha açık konuşmak gerekirse; ÇED, ornitoloji ve yarasa raporların çoğu zaman bir formaliteden öteye geçememesi. ÇED sürecine ne kadar erken başlanırsa, riskler o kadar kolay bertaraf edilebilir.
Kerem Ali BOYLA - Enerji Günlüğü / Ekim 2016