1. HABERLER

  2. PETROL

  3. Rende: Petrol talebi 2030’a kadar artmaya devam eder

Rende: Petrol talebi 2030’a kadar artmaya devam eder

Emekli Büyükelçi Mithat Rende, gelişmiş ülkeler enerji dönüşümünü gerçekleştirse bile finansman bulmakta zorlanacak Türkiye gibi ülkelerin daha uzun yıllar fosil yakıtlarla yaşamayı sürdüreceğini söyledi.

Rende: Petrol talebi 2030’a kadar artmaya devam eder

Enerji Günlüğü - Tüm dünyada uluslararası örgütleri, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri saran küresel bir enerji dönüşümü hareketi gündemde. Bu öyle bir hareket ki, tüm ekonomi aktörlerini içine almış görünüyor. Emekli Büyükelçi Mithat Rende ile enerji dönüşümünü ve yansımalarını konuştuk.

İklim krizi dediğimiz durum nasıl ortaya çıktı?

Dünya enerjide belirli dönemler yaşadı. Sırasıyla kömür, petrol ve doğalgaz devreye girdi. İçten yanmalı motorlarla öne çıkan petrolden sonra doğalgaz geldi. Yani bir noktaya kadar hep fosil yakıtlarda kalındı. Ardından iklim krizi ortaya çıktı.

Peki nasıl bir kriz bu, yansımalarını nerede görüyoruz?

Bu krizin olumsuz sonuçlarına bakarsak, iklim değişikliği büyük orman yangınlarına, aşırı yağışlara, sellere, kasırgalara, hortumlara yol açtı. Kuraklık, aşırı yağış ve aşırı sıcaklıklar gibi gelişmeler özellikle Amerika kıtasında çok büyük tahribata yol açtı. Ve bu işin güvenlik boyutu da gündeme geldi. Deniz seviyesinin yükselmesiyle deltalarda yaşayan milyonlarca insanların göçe zorlanmasının bir güvenlik sorunu yaratacağı ortaya çıktı. Bu gelişmeler dünya kamuoyunu harekete geçirdi.

Ne zaman ve nasıl bir hareket ortaya çıktı peki?

Öncelikle Donald Trump’ın başkan oluşuna kadar ABD, İngiltere ve Hollanda ile birlikte iklim değişikliğiyle mücadele işini sahiplendi. Bu aktörler diğer ülkeleri de tedbir almaya zorlarken, küresel güney tarihi sorumluluğun batıya ait olduğunu, bu nedenle iklim değişikliğiyle mücadelede batının güneye finansal destek sağlaması gerektiğini savundu.

Bu konuda kime ne tür ödevler düştüğüne kim nasıl karar veriyor?

Aslında iklim değişikliğiyle mücadele konusu her sene düzenlenen Akid Taraflar Konferansı’nda ele alınıyor. İklimle mücadele sürecine ekonomiler nasıl adapte edilecek, iklime dayanıklı altyapılar nasıl oluşturulacak, ne gibi ek tedbirler alınacak, tüm bunlar konuşuluyor.

Konunun ucu enerjiye nasıl gelip dayandı?

İklim değişikliğine yol açan karbon salımı büyük oranda enerji sektöründen kaynaklanıyor. O yüzden gerek teknolojik gelişmeler, gerekse iklim değişikliği nedeniyle temiz enerji dönüşümü gerçekleşmek durumunda.

Temiz enerjiden neyi anlamalıyız?

Temiz enerji yeşil enerji ile birlikte nükleer enerjiyi de kapsıyor. 2011 yılındaki Fukuşima nükleer santrali faciası öncesinde, dünyada bir nükleer rönesans yaşanıyordu. Pek çok yerde yeni nükleer santraller kurulması planlanıyordu. Ancak Fukuşima’dan sonra Almanya nükleer santrallerini devre dışı bırakma kararı aldı. Bugün tekrar bir nükleer rönesanstan söz ediliyor.

Nükleer neden tekrar ortaya çıktı?

Yeşil dönüşümün, nükleer enerji olmadan yerkürenin karşı karşıya bulunduğu sınavlardan başarıyla geçemeyeceği görüldü. Kömür ve diğer fosil yakıtlar zaman içinde devre dışı bırakılacaksa ya doğalgazı daha uzun yıllar kullanacak ya da ciddi bir nükleere dönüş yaşanacak. Hidroelektrik santrallerin de önemi var elbette ama beklenen kuraklık baş gösterirse bu enerji türünün sunabileceği imkanlardan mahrum kalınacak.

Nükleer konusunda kim ne aksiyon alıyor?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, son gelişmeler karşısında, paslanmaya yüz tutan nükleer santralleri devre dışı bırakmaktan vazgeçip, altı nükleer reaktör daha inşa etmeye karar vermesi de bu konunun önemini ortaya koyuyor. Macron, bir konuşmasında Atom Avrupası’ndan bahsetti. Bu konuda Le Monde gazetesinin 3 Mayıs 2024 tarihli nüshasında geniş bir haber yer aldı. Macron enerji güvenliği açısından Avrupa nükleersiz yapamaz iddiasında bulundu.

Avrupa Birliği’nin nasıl bir pozisyon aldı bu konuda?

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı bir konuşmada, AB’nin Ukrayna işgali sonrası aldığı önlemlerle Rus gazını boykot ederek “muhteşem bir başarı” kazandığını savundu. Oysa bu durum tamamen AB’nin başarısı değil. Çünkü Avrupa son 10 yılın en sıcak kışını yaşadı. O yılki ortalama sıcaklık, son 10 yıl sıcaklık ortalamasının üç dört derece üzerinde.

Gaz fiyatlarını etkileyen tek faktör bu mu?

AB lehinde bir gelişme daha yaşandı. Çin ekonomisindeki durgunluk nedeniyle Uzakdoğu’ya gidecek LNG’nin bir kısmının Avrupa’ya yönlendirildi. Bu günlerde petrol fiyatları varil başına 80 dolarlardaysa, doğalgaz fiyatları 300 dolar/Bin m3 civarındaysa, bunu tek başına Avrupa’nın başarısına bağlayamayız. Bu çerçevede, ABD’nin en petrol arzını ciddi şekilde arttırmasının payı var.

Yeşil enerji dönüşümüne dönsek...

Çin yenilenebilir enerji alanında dünyanın süper gücü haline geldi, bunu akılda tutmak lazım. Çin, gerek güneş panelleri ve diğer solar teknolojisinde, gerek rüzgâr endüstrisinde ve batarya teknolojisinde şu anda rakipsiz durumda. Nitekim dünyada üretilen güneş panellerinin yüzde 80’e yakın kısmı Çinliler tarafından üretiliyor. Avrupalılar bu nedenle çok endişeli.

Neden endişe ediyorlar?

Yaşlı kıta, enerji dönüşümünü gerçekleştirmeye çalışırken, bir taraftan Çin’in ucuz malları, diğer taraftan ABD’nin yenilenebilir enerji yatırımcılarına yönelik ciddi desteği gibi iki sınama ile karşı karşıya. Başka bir deyişle Avrupalılar Çin ve ABD arasında sıkışmış durumda.

Nasıl bir sıkışma bu biraz somutlaştırabilir miyiz?

Bir yanda yenilenebilir enerji teknolojileri alanında Çinliler sübvansiyonlu ürün satıyor, bir yanda da ABD yenilenebilir enerjiye 369 milyar dolarlık destek sağlıyor. Özetle Avrupa, Çin’in yenilenebilir enerji ekipmanları ve ucuz elektrikli arabaları ile “yatırımını bizde yap, maddi destek sağlayalım” diyen ABD arasında kalmış vaziyette.

Yıllar önce nükleerden vazgeçtiğini açıklayan Almanya’nın durumu?

Almanya’nın kendine özgü bir durumu var. Avrupa’nın lokomotifi konumundaki Almanya, nükleeri devre dışı bıraktığı ve Rus gazı kullanamadığı için kömürden vazgeçemiyor. Almanlar yeniden kömüre yönelmek durumunda kaldı. Almanya’nın enerji yoğun endüstri kolları var. Seramik, cam, petrokimya, çimento, demir çelik ve otomobil, bunların tamamı enerji yoğun endüstriler. Bu iş kollarının büyük çoğunluğu elektrik enerjisi ile üretim yapamıyorlar. Doğalgaz ya da nükleer enerjiye ihtiyaçları var. Enerji yoğun iş kollarının doğalgaz ihtiyacı nedeniyle Almanya bundan sonra da ABD’nin LNG’sine büyük ölçüde bağımlı olacak.

Rusya’dan kopmaya çalışırken bu kez Çin’e mi bağlanıyor Almanya?

Rekabet gücü zayıflayan Alman sanayici, rekabet gücünü zayıflatacak bu tür bağımlılıktan memnun değil. Bazı Alman şirketleri üretimlerini ABD’ye kaydırmayı dahi düşünüyor. Avrupalılar aslında Ukrayna savaşından sonra kendi kendilerine yeterli hale gelmek, en az hasarla bu işin altından kalkmak için pek çok önlem aldılar. Birlikte doğalgaz satın almaya karar verdiler. Enerjiyi daha iyi yönettiler, tasarrufa gittiler, hane halklarını desteklediler, sübvanse ettiler. Fakat kanımca sadece mevcut tedbirlerle bu işin altından kalkamayacaklar. Bir yandan Rus gazından kurtulmaya çalışırken, öte yandan ABD ve Katar LNG’sine çok bağımlı hale gelecekler. Yani Rus gazından kurtulurken yeni bağımlılıklar ortaya çıkacak.

LNG ne kadar etkili ve bu kalıcı bir çözüm mü?

Aslında LNG’ye bağımlılık yüksek fiyatın yanı sıra başka sorunlarla da karşı karşıya bırakıyor. Hürmüz Boğazı, Aden Körfezi ve Kızıldeniz’in güvenliği ile ABD’nin LNG terminalleri yakınında ortaya çıkacak iklim kaynaklı aşırı kasırgaların yarattığı tehditlerle maruz kalıyorsunuz. Bu çerçevede ABD Arizona’da kasabaları yıkan kasırgaların yaşandığını, Kanada’da İngiltere adası büyüklüğünde bir alanın yandığını, Avustralya’da da benzeri orman yangınları yaşandığını akılda tutmalıyız. Yeşil enerji dönüşümünde karşılaşılan sorunlardan bir diğeri de, yenilenebilir enerji projelerini hayata geçirmenin özellikle Avrupa’da çok uzun zaman alması. Rüzgâr santralleri için süreç çok uzun.

Süreçler kısalsa sorun hemen çözülecek mi?

Dönüşümün finansmanı da başlı başına bir sorun. Batılı ülkeler dönüşümü kolayca finanse edebilir. Ancak Türkiye ve benzeri ülkeler açısından durum farklı. Çok ciddi bir yenilenebilir enerji potansiyeli olsa da bunu yatırıma dönüştürebilmek için finansmana ihtiyacı var. Bu yüzden biz daha uzun yıllar doğalgaz kullanacağız. Son haberlere göre petrol şirketleri petrol ve doğalgaz tüketiminin 2030’lara kadar artmaya devam edeceğinden hareketle yeni yatırımlar öngörüyorlar. Demek ki petrol talebindeki artış 2030’lara kadar devam edecek.

Mehmet KARA - Enerji Günlüğü