DR. NEJAT TAMZOK
Geçtiğimiz günlerde çıkarılan bir yasayla, madencilik sektöründe iki yeni yapı oluşturuldu.
Bunlardan ilki, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’ne (MTA) bağlı Türkiye Yerbilimleri Veri ve Karot Bilgi Bankası.
Yasa, “yeni kurulacak” demiş; ama MTA içerisinde bir Karot Bilgi Bankası zaten uzun süredir faaliyetteydi. Bu birim, MTA tarafından yürütülen arama çalışmalarında elde edilen verileri arşivlemekte ve gerektiğinde bu verilerden rafine bilgiler üretmekteydi.
Yasal düzenleme sonrasında, artık sadece MTA’nın değil, Türkiye’de maden arama ya da üretimi yapan tüm kamu ya da özel sektörün yer bilimleri verileri söz konusu bilgi bankasında toplanabilecek. Herhangi bir yerde maden araması yapacak olanlar da bu bilgilerden yararlanabilecek. Böylelikle, bir taraftan ülke çapında maden aramalarının çok daha etkin bir şekilde yürütülebilmesi sağlanacak, diğer taraftan arama maliyetleri de daha makul seviyelere gelebilecek.
Dolayısıyla, söz konusu yapı, sadece Türkiye için değil, madencilik alanında iddia sahibi her ülke için sahip olunması gereken bir yapıdır. Zaten, madencilik alanında gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde, benzeri yapılar uzun yıllardan beri faaliyet göstermektedir. Bu nedenle, her ne kadar oldukça geç kalınmış olsa da, son derece yerinde bir düzenleme olmuştur.
Bununla beraber, ülkemiz madencilik sektöründe önemli bir boşluğu doldurabilecek böylesi bir yapının, “bilgi bankası” başlığı altında değil, kamu idari sisteminde tanımlanmış bir yapıda ve kadrosu da yasayla belirlenmek suretiyle kurulması çok daha akılcı olurdu.
Yeni yapının, kendisinden beklenilen hedefleri yerine getirebilmesi amacıyla ilk yapması gereken ise sektördeki kurumsal güvenilirliğini en yüksek oranda ve hızla tesis edebilmesi ve bunu yıllar içerisinde sürdürebilmesidir. Çünkü burada söz konusu olan, kamu ya da özel kuruluşlar tarafından son derece yüksek bedeller karşılığında elde edilen arama bilgilerinin kullanımıdır. Dolayısıyla, güvenilirliğin yeterince oluşturulamaması durumunda, söz konusu yapı, bırakın aramalara katkı sağlamayı, maden aramalarına girmesi muhtemel sermaye önünde engel dahi oluşturabilecektir.
***
Aynı yasayla kurulan diğer yapı ise kısa adı UMREK olan Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu.
“Uluslararası standartlar ile bilimsel ve teknik esaslara göre” diye başlayıp oldukça kötü bir yazım şekli ile devam eden – ve muhtemelen niyet ettiğini tam olarak ifade edemeyen - düzenlemeden anladığıma göre, ülkemiz madencilik sektöründeki bir başka önemli sorunun kurulacak yeni bir yapı vasıtasıyla çözümü hedeflenmekte.
Söz konusu sorun, ülkemiz maden kaynak ya da rezervlerinin belirlenmesine ilişkindir.
Buna göre; ülkemizde maden arama ve araştırmaları yapılmakta, ancak bu çalışmaların sonuçları, genellikle, yetkin ya da yeterli kişiler tarafından ve uluslararası kabul gören standartlar çerçevesinde raporlanamamaktadır. Böyle olunca da, hazırlanan raporlarda ortaya konulan kaynak ya da rezerv rakamlarının güvenilirliği, sıklıkla tartışma konusu olmaktadır.
Verilen raporlardaki rezerv bilgilerine güvenip yatırım yapan pek çok yatırımcı, işletmeye başladıktan sonra kendisine sunulandan çok farklı tablolarla karşılaşabilmekte ve önemli parasal kayıplara uğrayabilmektedir. Birkaç aritmetik işlem, üç beş renkli haritadan ibaret raporlarla madencilik yatırımına girişenlerin örnekleri ülkemizde oldukça fazladır ve sonları her zaman hüsran olmuştur.
Madencilik projeleri, her zaman güçlüklerle dolu ve her aşamasında büyük risk taşıyan faaliyetlerdir. Sorunlarla karşılaşılmaması için, yatırımcının, projenin en başından işi sıkı tutması ve madencilik faaliyetine girmeye karar vermeden önce detaylı ve kapsamlı çalışmaları, bu konuda uzmanlaşmış kişi ya da kuruluşlardan destek almak suretiyle tamamlaması gerekir.
Projenin başlangıcında bilinmesi gereken en önemli veri ise maden kaynak ya da rezervinin ne miktarda olduğudur.
“Maden kaynağı”nın belirlenmesinde, üretilebilir olup olmadığına bakılmaksızın yerin yüzlerce metre altındaki en küçük bir cevher kitlesi dahi hesaplamaya dâhil edilir. Miktarın kesin olarak kanıtlanmış olması beklenmez. Söz konusu kaynak miktarı, olası bir varlık toplamı olarak kayıtlara geçer. Kaynağın yüksek kesinlikte belirlenmiş ve üretilebilir olan kısmı ise “işletilebilir rezerv” miktarına işaret eder.
İşletilebilir rezerv; cevherin üretim maliyetleri ve satış fiyatı ile doğrudan ilişkilidir. Maliyetler yükseldiğinde ve/veya satış fiyatı düştüğünde üretilebilir rezerv kategorisine giren miktar azalacaktır. Ya da üretim teknolojilerindeki gelişim, üretilebilir rezervin de farklılaşmasına neden olacaktır. Bu bakımdan, kaynak miktarı sabitken, rezerv miktarı aslında – günün koşullarına göre - sürekli değişmekte olan bir büyüklüktür.
Rezervin kesin olarak belirlenmesi ve yatırım kararının alınması, tüm bir proje ömrü için ve projenin bütün riskleri dikkate alınmak suretiyle yapılacak teknik ve ekonomik analizlerle mümkün olur. Bununla beraber, sadece teknik ve ekonomik parametreler de yeterli değildir. Günümüzde, bunların yanında; politik, çevresel, toplumsal, yasal ve benzeri pek çok faktör üretilebilir olan rezervin belirlenmesinde dikkate alınır. Böyle yapılmayıp, çalakalem hazırlanan raporlardaki rezerv rakamlarına itibar edilerek girişilen yatırımların hem özel firmalar hem de ülkemiz madencilik sektörü açısından ciddi kayıplara yol açması kaçınılmazdır.
Dolayısıyla, maden arama ve araştırmaları sonucunda oluşturulacak olan kaynak ve rezerv raporlarının uluslararası kabul görmüş standartlarda ve yetkin/yeterli kişilerce hazırlanması gerekir. Bu çerçevede, ülkemizde de bu alandaki raporlama standartları ve ölçütlerinin belirlenmesi, yetkinlik ya da yeterliliğin tanımlanması ve böylelikle ülkemiz madencilik sektöründeki bu sorunun çözülmesi son derece yerinde olacaktır.
Bununla beraber, yapılan düzenleme ile çözüm, maalesef komisyona havale edilmiş!
Ülkemiz madencilik sektöründe, daha önceki yıllarda da denenen komisyon ya da benzeri yapılardan beklenildiği ölçüde verim alınamadığı bilinmekte. Umarım, bu defa da böyle olmaz…
Komisyonun, en azından, ülkemiz madenlerinin ne kadarlık kısmının kaynak ya da rezerv kategorisinde olduğunun belirlenebileceği dinamik bir sistemi oluşturabilmesi beklenmelidir. Bununla beraber, söz konusu sistemler, - dışarıdan hizmet alma durumunda dahi - mevcut yapı içerisinde yer alacak yetkin ve donanımlı personel ile mümkün olabilecektir. Komisyon türü yapılarda, bunu sağlayabilmek genellikle son derece güç olmaktadır.
Veri ve Karot Bilgi Bankası’nda olduğu gibi, bu yapıda da kurumsal güvenilirliğin sağlanması kritik önemdedir. Bu noktada, bir diğer önemli konu ise yetkin/yetkili kişilerin belirlenmesidir. Umarım, komisyon, bu belirlemenin kısa süreli bir eğitim sonunda verilecek bir sertifika ile olabileceği yanılgısına düşmez. Böyle olduğunda, yıllarını bu alanda uzmanlaşmakla geçirmiş meslek sahiplerine büyük haksızlık yapılacağı unutulmamalıdır.
***
Yasaya göre, Veri ve Karot Bilgi Bankası’nda koordinasyonun sağlanması ve UMREK yapısında ise mali işler dâhil her türlü sekretarya hizmetleri Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) tarafından yürütülecektir.
Dolayısıyla, MİGEM, bu iki yapının da etkili bir şekilde işlemesi bakımından kritik konumdadır. Sorun da tam olarak bu noktada başlamaktadır.
Doğrudur, madencilik faaliyetlerinin her aşamasındaki sorumluluk, yasalarla bu kuruluşa verilmiştir. Bununla beraber, bu kuruluşun, kurulduğundan bu yana, ülkemiz madencilik endüstrisi gibi son derece karmaşık ve dinamik bir alana cevap verebilecek ölçülerde yapılandırılamadığı, gerek yönetsel yapı gerekse çalışan kalitesi bakımından olması gereken düzeye getirilemediği, aslında bu endüstrinin içerisindekiler tarafından son derece iyi bilinmektedir.
Geçici görevli olanlar da dâhil toplam personel sayısı yaklaşık 400 olan söz konusu kuruluşun örgütlenme yapısı, neredeyse sadece madenlere ruhsat vermek üzerine kuruludur. Bu nedenle dosyalar arasında boğulmuştur. Bir taraftan sevk fişinin ya da devlet hakkının takibi gibi, aslında Maliye Bakanlığı tarafından yapılması gereken bürokratik işlemlerle uğraşmakta, diğer taraftan – bir örneği de yukarıda aktarılan - sayısız yasayla kendisine verilen sayısız görevin içerisinde kaybolmaktadır.
Denetim için sürekli sahada dolaşan, ama yine de etkili bir denetime yetişemeyen bu kuruluşun; politika/strateji üretmeye, planlama yapmaya ya da endüstrinin sorunlarına çözüm aramaya zaman bulamayacağı gibi, bir de yukarıda aktarıldığı türden koordinasyon ya da sekretarya gibi hizmetlere yetişemeyeceği ortadadır.
Bununla beraber, yukarıda aktarılanlar da dâhil madencilik sektöründeki pek çok sorunun çözümü, uzun yıllar önce oluşturulan mevcut MİGEM yapısının, sektörün bugünkü ihtiyaçları doğrultusunda yeniden tasarlanıp organize edilmesiyle mümkün olabilecektir.
Böyle bir dönüşümün söz konusu olmadığı durumda, geçtiğimiz günlerde kurulan bu iki yapının, kendilerinden beklenilen hedefleri yerine getirebilecekleri noktasında kötümser olmak için her türlü neden var gibi görünüyor…
Dr. Nejat Tamzok - Enerji Günlüğü (Ankara/Eylül 2016)